1 Mart 2008 Cumartesi

Doç. Dr. Doğan Cansızlar – Hükümetin Rahatlığına Karşın Küresel Kriz Alarm Veriyor

Eski Sermaye Piyasası Kurulu başkanı Doğan Cansızlar ile Leyla Tavşanoğlu tarafından yapılan söyleşiden önemli gördüğüm bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
Ekonomi artık o kadar dışa bağımlı hale geldi ki, hükümet tarafından yönlendirilebilir olmaktan çıktı.
Türkiye’de rakamlar gerçek değil sanaldır.
Dünyada bir finans krizi var. Merkez Bankası’nın geçmişte takip etmek durumunda olduğu konjonktürü takip edememesi nedeniyle bugüne kadar çok yüksek faizlerler son beş yıl içinde 200 milyar dolara yakın faiz ödemesi yaptık. Bu paralar hepimizin cebinden çıktı. Artı, son yapılan değişikliklerle yabancılara stopaj sıfıra indirildi. Yani yurtdışına çok koly bir kaynak transferi yaptık. Bu 200 milyar dolara yakın faiz parasının neden ödendiğinin hesabını birileri sormak zorunda. Hatırlarsınız, ABD’de yüzde 0.25 oranınıda faizler düşürülmeye başlanmıştı. Ama bu 5.25’ten düşürülüyordu. Bizimkiler ABD Merkez Bankası’nı izleyerek son zamanlarda 0.25 olarak düşürmeye başladılar. Ama 0.25’in yüzde 5.25 içindeki oranıyla bizdeki yüzde 20’ler seviyesi içindeki payı aynı değil.
Artık Türk Ekonomisi, Türkiye ekonomi yönetimi ve hükümetinin aldığı kararlarla yönetilir olmaktan çıktı. Bir kere, borsada yabancılarını elindeki hisse senedinin oranı yüzde 72. Tahviller ve bonolara bakalım. 38 milyar dolar, yani yaklaşık yüzde 17’si yabancılarda. Dış borç 237 milylar dolara olmuş. Bunun 66 milyarı kamu, 148 milyarı özel sektöre ait. Kısa vadeli dış borçların miktarı 40 milyar dolar dolayında. Bunun 36 milyar doları özel sektöre ait.
Milli gelirin yüzde beşini aşan bir cari işlemler dengesi açığı dış yatırımcı açısından alarm işaretleri verir. Böyle bir yapıda hesaplamaları yaparken de çok ilginç şeyler oluyor. Türkiye’nin rakamları gerçek rakamlar değil. Bir çeşit sanal rakamlar. Siz dövizin baskılandığı ortamlarda milli geliri dolar cinsinden hesap ederseniz yüksek çıkar. Cari işlemler dengesinin milli gelire oranlamasına baktığınızda yüksek milli gelir rakamı içinde daha düşük görünür. Aynı şey kişi başına milli gelir hesabında da olur. Türk parası değerli olduğu için dolar cinsinden yüksek çıkıyor.Kişi başına 6 bin 500-7 bin dolar gibi bir rakam ortaya çıkıyor. Şimdi bir de adrese dayalı nüfus sayımı çerçevesinde nüfus azaldı. 73 milyondan 70 milyona indi. Kişi başına gelir otomatik olarak 300 dolar dolayında arttı. Bir de bu rakamlar doğruyu yansıtmıyor.
Bugün cebinize parayı koyun, gidip Yunanistan’dan, İtalya’dan banka satın almaya çalışın alabilir misiniz? Böyle ilkesi olmayan bir ekonomi politikasının sonuçlarıdır bunlar. Bugüne kadar sürekli yurtıdışına kaynak transfer yapıldığını bilmeyen kalmadı. Doğrudan yabancı yatırımcı geliyor deniyor. Ama 2007 itibarıyla rakamlara baktığımızda 6.8 milyar dolar yurtdışına kâr transferi yapıldığını görüyoruz. Gelen doğrudan yabancı sermayenin kalitesine bakalım. Sıfırdan yatırım için gelmiyor. Mevcut bankaları veişletmeleri satın alıyorlar. Bir yabancı sermaye stratejimiz olmdığı ve her önüme geleni satarım mantığıyla işe girdiğimiz için sonuç da böyle oluyor. Oysa yabancı sermaye ülkeye sıfırdan gelip yatırım yapmalıdır.
İstanbul’u bir finans merkesi haline getirmek isityorlar. Ama bankaları, bağımsız kurumları bir bölgeye taşımakla orası finas merkezi olmaz. Siz bir alışveriş merkezi kurar, belli bazı markaları oraya getirirsiniz. Orası alışveriş merkezi olur. Bunlar finans merkeziyle alışveriş merkezini karıştırıyorlar. Bir de Merkez Bankası’nın İstanbul Levent’te 400 milyon dolar dolayında değeri olan güzel bir arsası var. Sanıyorum 18 bin metrekare genişliğinde. Galiba bütün mesele Merkez Bankası’nın bu arsadan vazgeçirilmesi ve Ataşehir taraflarında bir yere taşınması.
Bir de milletin sadakaya muhtaç hale getirilmesi var. Uygulamalar tamamıyla sosyal devlet anlayışından çıkarıldı. Sanki sosyal devletin yapacağı harcamalar da özelleştirilmiş gibi bir durum söz konusu. Cemaatler dernekler ve bazı gruplara bu iş havale edildi. Devletin asli görevi tabii ki yoksul vatandaşlarına yardımcı olmaktır. Bunu da sosyal yardımlaşma ve dayanışma fonunda yapar. Kaynağı bütçe gelirleridir. Ayrıca bu fon yoksul ve işsiz insanımıza iş öğretmek ve geliştirmek, iş kurmalarına imkan sağlamak amacıyla kurulmuştur. Ama siz meslek edindirme ve işyeri açmayı bir kenara bırakıp sürekli olarak devlet kaynaklarından kömrür ve gıda maddeleri dağıtırsanız vatandaşı bağımlı hale getirmişsiniz demektir. Bir yandan bu yapılırken bir yandan da sosyal devlet olmanın gerektirdiğ konular özel derneklere devredildi. Bunun için kanun değişikliği de yapıldı. Yüzde beşi korudular. Ancak o dernek ya da vakıf gıda bankacılığı, gıda dağıtımı yapıyorsa buraya yapılan bağışların tamam vergi matrahından indirilir hükmü getirildi. Gıda bankacılığı yapan hangi dernek ve vakıflar var, diye baktığınızda karşınıza Deniz Feneri ve benzeri dernekler geliyor. O vergi veriyorlar.

Hiç yorum yok: