28 Şubat 2010 Pazar

Kalem ile Silgi Çatışması - Soner Yalçın

Bazı çevreler bugünlerde yaşadığımız sorunların Cumhuriyet’in kuruluş ideolojisinden kaynaklandığını yazıyor, söylüyor! Bunu yaparken tarihi eğip büküyor; yarım yamalak bilgileriyle büyük sonuçlara varıyor. Yapmak istedikleri mevcut iktidarın “resmi tarihini” oluşturmak. Peki, Cumhuriyet tarihinde kimlerin üreten “Kalem”; kimlerin sürekli satıp savan ve mülk kalmayınca umudunu dışa bağlayan “Silgi” olduğunu öğrenmek ister misiniz?



TARİH 16 Ağustos 1838.
Sadrazam Reşid Paşa, İngiliz elçisi Lord Stratford Canning ile Osmanlı-İngiliz ticaret antlaşmasını imzaladı. Antlaşmayla Osmanlı, iç pazarını tümüyle yabancılara açtı. “Devletçi ekonomiyi” rafa kaldırdı; gümrük vergilerini düşürdü; Osmanlı’yı ucuz ithal mallar cenneti yaptı. On binlerce küçük esnaf iflas etti.
Bir yıl sonra; açık pazar haline getirilen ekonomik düzenin gerekli kıldığı mali, idari reformları Tanzimat Fermanı’yla gerçekleştirdi.
Sonuç: 1814’te bir İngiliz Sterlini 23 Osmanlı Kuruşu’ydu; 1839’da bir İngiliz Sterlini 104 Osmanlı Kuruşu oldu!
Osmanlı nüfusu giderek yoksullaşırken, küçük bir azınlık alafranga yaşamın getirdiği tüketime yöneldi. “Araba Sevdası” başladı.
O sırada Avrupa sermayesinde de yapısal dönüşüm yaşandı. Mali sermaye büyük güç haline geldi. Bu durum Osmanlı gibi ülkelere sermaye akımını hızlandırdı.
Osmanlı da gerek savaş, gerek tüketime yönelik yeni yaşam tarzı nedenleriyle hep borçlandı. İhtiyacı olan parayı Avrupa para piyasalarından buldu.
Avrupalı kendi ülkesindeki yüzde 34 gibi düşük faiz gelirleri yerine, yüzde 1112 gibi yüksek faiz veren İstanbul borsasına yöneldi. (Bugüne ne kadar benziyor!)
Sonucu tahmin etmişsinizdir; Osmanlı 1875’te faiz borçlarını ödeyemeyeceğini açıkladı. Avrupa ayağa kalktı. (Bu borcu kimin ödediğini biraz sonra okuyacaksınız!)/_np/5984/10005984.jpg
Osmanlı’nın iflasından iki ay sonra, önce Bulgarlar sonra Sırplar ayaklandı.
İngilizler, Sadrazam Nedim Paşa aracılığıyla Rusya’ya yakınlaşan Sultan Abdulaziz’i Harp Okulu öğrencilerinin de katıldığı askeri darbeyle tahttan indirdi.
Darbeler, iktidar değişiklikleri, reformlar Osmanlı’ya “ilaç” olmadı. Süreç I. Dünya Savaşı sonuna kadar uzadı. Çünkü emperyal güçler Osmanlı’yı nasıl paylaşacaklarına karar verememişti. Sonra ne olduğunu biliyorsunuz...
Cumhuriyet kalıplaşmış övgülerle kurulmadı
Savaş sonucunda, Osmanlı’nın ordusu dağıtılmıştı; ne kara ordusu kalmıştı ne hava ne de deniz gücü. 325 bin şehit, 400 bin yaralı, 250 bin esir ve kayıp vardı.
Ankara’da ise...
Silah yoktu. Para yoktu. Döviz yoktu. Hisse senedi-tahvil yoktu. Borç alacak kimse de yoktu.
Bu nedenledir ki...
Apoletleri sökülmüş, maaşına el konulmuş Mustafa Kemal, kongre için Anadolu’nun tozlu yollarına düştüğünde, erzakında 20 yumurta, 1 okka peynir ve sadece 20 ekmeği vardı.
Karşısında sadece yedi düvel yoktu. Hani diyorlar ya, “Mustafa Kemal’i Anadolu’ya para verip gönderen Sultan Vahdettin’dir!”
Peki Saray, Düyun-u Umumiye’den 900 bin lira ve Osmanlı Bankası’ndan 1.340 bin lira borç alıp kurduğu Kuvay-i İnzibatiye’yi niye ulusalcıların üzerine sürdü? Neyse, böylesi saçmalıklara inanan var mı?
Mustafa Kemal tarihin yönünü bu şartlarda değiştirdi.
Fakat savaştan yeni çıkmış, hiçbir altyapısı olmayan yeni ülke ekonomisi nasıl inşa edilecekti?
Geliniz son yıllarda hep gözden kaçırılan bir ekonomik gerçeğin peşine düşelim...

BAĞIMSIZLIK=DENK BÜTÇE

FALİH Rıfkı Atay diyor ki: “Bilmiyorduk; bir bilen ve öğreten de yoktu. Herkes şaşırtıcı ve umut kırıcıydı. Nasihat verenleri dinlesek, kollarımızı kavuşturup bir asır beklemeliydik. Aldanmak, avlanmak, yaptığımızı bozmak veya kullanmamak hepsi hesaptaydı. Her şey yapılmalı ve yapılanların sahibi bu millet olmalıydı.”
Sadece Batı dayatması programları reddetmediler; onlara göre denk bütçe bağımsızlık demekti.
Yıl: 1923
- Kapitülasyonlar kaldırıldı.
- Osmanlı’nın borçları (1854 itibariyle) kabul edilip yıllar içinde ödenmesine karar verildi. Osmanlı dönemi iç borçlar ve Kurtuluş Savaşı’nda yapılan “Tekalifi Milliye” denilen borçlar da ödenecekti.
- Ergani Bakır Madeni’nin devlet tarafından işletilmesine karar verildi.
- Atatürk, Hindistan’dan kendi şahsına gönderilen paralarla İş Bankası’nı kurdurdu.
- Savaş yorgunu köylüye 8 milyon lira kredi dağıtıldı.
Yıl: 1924
- Bütçenin önemli gelirlerinden olan ancak köylüyü ezen, geleneksel Osmanlı Aşar Vergisi kaldırıldı.
- 1937 yılına kadar aralıklarla sürecek Kürt isyanları, Şeyh Said ayaklanmasıyla başladı.
- İstanbul’dan kalkan deneme uçağı 3 saat sonra Ankara’ya indi.
- Üstünde Türkiye Cumhuriyeti yazan madeni 10 kuruşluk paralar tedavüle çıktı.
- Samsun-Çarşamba demiryolunun temeli atıldı.
Yıl: 1925
- Son 30 yılda kaçakçı-kolcu çatışmalarında 400 bin kişinin öldüğü Tütün Rejisi Fransızlardan alınarak lağvedildi.
- Ankara-Yahşiyan; Kütahya-Tavşanlı demiryolu açıldı.
- Sanayi ve Maadin Bankası kuruldu.
-Atatürk -köylülere örnek olması için- kendi parasıyla Atatürk Orman Çiftliği yapılmasını sağladı.
- İzmir Liman ve Körfez İşleri İnhisarı T.A.Ş. kuruldu.
- Menderes köprüsü üzerine ilk betonarme köprü yapıldı.
Yıl: 1926
- Emlak ve Eytam Bankası kuruldu.
- Kayseri’de uçak fabrikası açıldı.
- Alpullu şeker fabrikası açıldı.
- Uşak şeker fabrikası açıldı.
- Samsun limanının inşaatına başlandı.
- Samsun-Kavak demiryolu açıldı.
- Serbest bölge kurma girişimlerine başlandı.
Yıl: 1927
Sayım yapıldı. Nüfus 13.5 milyon. Bunun yüzde 83.7’si köyde yaşıyor. Okuryazar oranı yüzde 11 idi.
- Bursa dokumacılık fabrikası açıldı.
- Yerköy-Kayseri; Ankara-Kayseri; Samsun-Amasya; Samsun-Havza demiryolu açıldı.
- Devlet demiryolları ve limanları idaresi kuruldu.
- Bünyan dokuma fabrikası açıldı.
- Cumhuriyet’in ilk kâğıt paraları tedavüle çıktı.
- Ankara Radyosu yayına başladı.
Yıl: 1928
- Ankara çimento fabrikası açıldı.
- Amasya Zile; Kütahya-Tavşanlı demiryolu açıldı.
- Sirkeci-Haydarpaşa arasında feribot seferi başladı.

WALL STREET KRİZİ

TÜRKİYE daha savaş ekonomisinin ağırlığından kurtulamadan, 1929 dünya (Wall Street) büyük ekonomik kriziyle sarsıldı. Krizin etkisine bir örnek vermeliyim: İlkel geleneksel teknikten kurtarılması için makine ithaline büyük kolaylıklar sağlandı. Bunun sonucu 1929’a kadar Türkiye’ye 2.500 traktör girdi. Fakat krizden sonra büyük düşüş yaşandı. Makine ithali 1928’de 2 milyon 298 bin lira iken 1933’te 224 bin liraya kadar düştü!
Yıl: 1929/_np/5986/10005986.jpg
- İstanbul’da otomobil fabrikası kuruldu.
- Zirai Kredi Kooperatifleri’nin kurulmasına karar verildi.
- Ankara demiryolu hattı ve Haydarpaşa Limanı millileştirildi.
- Doğu Anadolu’da muhtaç çiftçilere arazi tevziine (toprak reformuna) karar verildi.
- Mersin-Adana demiryolu Fransızlardan satın alındı.
- Ankara-İstanbul arasında telefon bağlantısı kuruldu.
Yıl: 1930
- Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kuruldu; ilk üyesi Mustafa Kemal oldu.
- Kayseri-Şarkışla; Ankara-Sivas; Emirler-Balıköy; Bolkuş-Filyos; Zile-Kunduz demiryolu açıldı.
- Türk parasını koruma kanunu çıktı.
- Batı’nın “Kuramazsınız” dediği Merkez Bankası kuruldu.
- İstanbul Galata Köprüsü’nden geçiş ücreti alınması kaldırıldı.
- Düyun-u Umumiye binası hükümete teslim edildi.
Yıl: 1931
- Devletçilik ilkesi sadece CHP’nin altı oku olmadı; Anayasa’ya da girdi.
- Ankara’da Ziraat Kongresi toplandı.
- İthalatın sınırlandırılmasına karar verildi.
- Malatya-Doğanşehir; Mudanya-Bursa demiryolu yapıldı.
- Kelkit Irmağı üzerine Akçağıl Köprüsü yapıldı.
Yıl: 1932
- Tütün Kongresi toplandı.
- Kütahya-Balıkesir; Samsun-Sivas; Kunduz-Kalın; Ulukışla-Niğde demiryolu yapıldı.
- Türkiye Sanayi Kredi Bankası kuruldu.
Yıl: 1933
- Samsun-Çarşamba; Adana-Fevzipaşa tren hattı satın alındı.
- Afyon-Antalya demiryolu yapıldı.
- Mevduat Koruma Kanunu kabul edildi.
- Sümerbank faaliyete geçirildi.
- Tefecilerle mücadele etmek için Halk Bankası kuruldu.
- Denizyolları devletçe işletilmeye başlandı.
- Eskişehir şeker fabrikası açıldı.
- İzmir Rıhtım Şirketi devletçe satın alındı.
- Ankara-İstanbul tarifeli uçak seferi başladı.

DEVLET BABA DÖNEMİ

Cumhurİyet kadrolarının tüm çabalarına rağmen, Osmanlı’dan beri sürüp gelen dışa bağımlılık, ulusal özel sektörün bir türlü geliştirilmemiş olması, sanayinin kurulmasına pek olanak vermedi. Bu da devlet eliyle gerçekleştirildi.
Yıl: 1934
- Sovyetler Birliği ile kredi antlaşması imzalandı
- Ankara, Sivas, Konya, Eskişehir’de buğday siloları inşasına başlandı.
- Kayseri uçak fabrikasında yapılan 6 uçak Ankara’ya uçtu.
- Bursa’da süttozu fabrikası açıldı.
- Bakırköy bez fabrikası açıldı. Konya Ereğli’de bez fabrikasının temeli atıldı.
- İzmit kâğıt fabrikası kuruldu.
- Zonguldak’ta kömür yıkama fabrikası işletmeye açıldı. Antrasit fabrikasının temeli atıldı.
- Keçiborlu kükürt fabrikası işletmeye açıldı.
- Isparta gülyağı fabrikası işletmeye açıldı.
- Kayseri mensucat fabrikası kuruldu.
- Halk için ucuz ve dayanıklı ayakkabı üretmek amacıyla Beykoz fabrikası kuruldu.
- Turhal şeker fabrikası işletmeye açıldı.
- Afyon-Antalya; Diyarbakır-Fevzipaşa; Ortaköy-Bolkuş; Fırat-Yolçatı demiryolu yapıldı.
- Üsküdar-Kadıköy tramvay hattının ilk denemesi yapıldı.
Yıl: 1935
- İstanbul liman şirketi devletçe satın alındı.
- Aydın demiryolu hattı devletçe satın alındı.
- Gediz ve Göksu nehirleri üzerine köprüler inşa edildi.
- Maden Tetkik Arama Enstitüsü ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi kuruldu.
- Etibank kuruldu.
- Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi kuruldu.
- Diyarbakır-Fevzipaşa; Fevzipaşa-Ergani; Ergani-Osmaniye; Çankırı-Atkaracalar; Sivas-Eskiköy demiryolu yapıldı.
- Tarım Satış Kooperatifleri kuruldu.
- Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası işletmeye açıldı.
- Ankara’da fındık kongresi toplandı.
- Nazilli basma fabrikası kuruldu.
- İstanbul telefon şebekesi devlet tarafından satın alındı.
- Ankara-Zonguldak telefon hattı açıldı.
- Ankara’da gaz maskesi fabrikası kuruldu.
Yıl: 1936
- Ankara’da Endüstri Kongresi toplandı.
- Deutsche Bank’ın elindeki Ergani Bakır Madeni İşletmesi satın alındı.
- Ankara Çubuk Barajı’nın yapımına başlandı.
- İzmir havagazı şirketi devletçe satın alındı.
- İzmit’te ikinci kâğıt fabrikasının temeli atıldı.
- Ereğli kömür işletmesi devletçe satın alındı.
- Erzurum-Sivas; Afyon-Karakuyu; Isparta-Bozönü; Eskiköy-Çetinkaya; Yazıhan-Hekimhan demiryolu yapıldı.
- İlk kömür treni Ankara’ya geldi.
- Edirne-Sirkeci demiryolu hattı ve Şark Demiryolları devletçe satın alındı.
- Gaziantep buz fabrikası açıldı.
- Bursa’da Hasanpaşa Köprüsü yapıldı.
- İstanbul Haliç üzerine köprü inşaatı temeli atıldı.
Yıl: 1937
- Ormanlar devletleştirildi.
- Atatürk çiftliklerini devlete bağışladı.
- İlk Türk gemisi Belkıs denize indirildi.
- İlk Türk denizaltısının yapımına başlandı.
- Karabük Demir Çelik Fabrikası’nın temeli atıldı.
- Konya bez fabrikası açıldı.
- Malatya bez fabrikasının temeli atıldı.
- Türkiyle Cumhuriyeti Ziraat Bankası kanunu kabul edildi.
- Hükümetçe satın alınan, Toprakkale-Payas; Islahiye-Meydanıekbaz işletmeye açıldı.
- Denizbank kuruldu.
- Kadıköy su şirketi devletçe satın alındı.
- İstanbul-Edirne karayolu açıldı.
- Burhaniye-Ayvalık yolu; Sakarya Nehri, Fırat Nehri, Kızılırmak Nehri ve Murat Irmağı üzerine köprüler yapıldı.
- Diyarbakır-Cizre; Hekimhan-Çetinkaya; Zonguldak-Çatalağzı demiryolu yapıldı.
- Telsiz kanunu kabul edildi.
- Türk Hava Yolları, İstanbul-Bükreş arasında ilk uçak seferi yapıldı.
Yıl: 1938
- Gemlik suni ipek fabrikası açıldı
- Bursa merinos fabrikası açıldı.
- Divriği demir madenleri işletmesi faaliyete geçti.
- İzmir Telefon Şirketi devletçe satın alındı.
- İstanbul Elektrik Şirketi devletçe satın alındı.
- Sermayesi devlet tarafından verilen KİT’ler kuruldu.
- Toprak Mahsulleri Ofisi kuruldu.
- İzmir klor fabrikası kuruldu.
- Ankara-Erzurum tren hattı Erzincan’a ulaştı.
- 1923-38 yılları arasında topraksız köylüye toplam 708 bin hektar toprak dağıtıldı.
- Ve Mustafa Kemal vefat etti.
O bir “Kalem” idi.
Türkiye bugün “kalemler” ile “silgilerin” çatışmasına sahne olmaktadır!

24 Şubat 2010 Çarşamba

Zaman ve Yanılsama Üzerine

Zaman bir yanılsamadır. Yemek zamanıysa iki katı öyledir. (Douglas Adams)

Tekel Direnişi "Olayı"nın Gösterdiği - Ergin Yıldızoğlu

Yalnızca tek bir dünya var. Türk, Kürt, Laz, Müslüman (Sünni, Alevi) diğer dinlerden olanlar, ateistler; hepsi tüm farklarına karşın aynı dünyaya aitler: SERMAYENİN DÜNYASINA.
Bu dünyada ya emek tarafında yer alıyorlar ya da sermaye tarafında. Tekel direnişi bu gerçeği bir kez daha kanıtladı. Tekel direnişi, ancak emek tarafında bulunanların, farkılılıklarını barış içinde, birlikte yaşayabildiklerini, bu farklılıklarda birbirilerini zenginleştirebileceklerini gösterdi.
CESARET: Acı soğuklara, devletin, hükümetin tehditlerine, baskılarına karşı bugün 72. gününe giren direnişin adı. Tekel işçileriyle dayanışmak için ülkenin her yerinden gelen işçilerin erdemi... Tekel işçilerinin yardımına gelen, destekleyen esnaf, genel olarak halk sınıflarının dayanışma eylermleri, yardımalr....
HAKİKAT: "Olay" patlak vermeden önceki, bilgi sisteminde var olmayan yeni şey. Olayla birlikte doğarak, verli bilgi sistemidne delik açan şey...
20 Şubat'ı 21 Şubat'a bağlayan gece, "sendika.org"dan yapılan canlı TV yayınında konuşan 50-60 yaşlarındaki Müslüman işçi, söze Allah'ın adıyla başlıyor. Biz ondan başka kimseye kulluk etmeyiz, diyor. Başbakan'a, polis dayağı, biber gazı, üzerlerine sıkılan lağım suyu için teşekkür ettikten sonra, tüm dünya bizi gördü, bir sen görmedin, diyor. AKP'nin sosyal-ekonomik politikalarını deneyimli bir sosyalisti aratmayacak sadelikte ve kesinlikte eleştiriyordu. Bu Müslüman işçi, biz kimseden bir şey istemiyoruz... Senden tek istediğimiz hain elini rızkımızdan çekmendir dedikten sonra üç kez tekrarladı: "Hakkımı sana helal etmiyorum."
YENİ İNSAN:Olay değiştirir, kendi "hakikatini" ve öznesini yaratır. Bir dostum şşöyle diyordu: "Olur olmaz insanlar Facebook'a Tekel simgeleri koymaya başladı.Bu ne biçim iş?.." Bu işçi sınıfının hegemonya kurma dinamiğine girdiğini gösteriyor, ama bir başka şeyi de. Bu olayın "izi" ve izin yankılarıdır. Tekel olayını yaşayan herkes artık değişti. Önceki , bu olayın izini taşımayan haline göre artık o yeni bir insandır. Olaya sadakat geliştirmeye, bunu evrenselleştirmek için mücadele edecek özneye dönüşmeye hazır yeni insan...
SADAKAT-1: Tekel işçisi, biz buraya gelirken kendi derdimize düşmüştük, şimdi tüm işçileri ve ezilenleri temsil ediyoruz diyerek "Olay"ın evrensel karakterini açıklıyor ve ona sadakatini ilan ediyor, bunu anlatıyor, herkesi buna çağırıyor, bu hakikatin evrenselleşmesi için mücadele ediyor. Tekel işçisinin yanında yer alanlar da aynı sadakatin parçalarıdır.
SADAKAT-2: Müslüman işçi Tayyip Erdoğan'ı eleştirirken artık başka bir hakikati dile getiriyor, ilan ediyor, hakkımı sana asla helal etmeyeceğim derken, karşısındakinin sadakatinin dine değil sermayenin düzenine olduğunu da vurgulamış oluyor.
SADAKAT-3: Yeni-eski, solculuk iddialarıyla ortada dolaşırken bu eylemi görmezden gelenler, sınıf siyasetini terk etmek gerektiğini açıklayanlar, sermaye düzenine, ilberal demokrasiye sakadatlerini açıklamış oluyrlar. Buna karşılık ÖDP, TKP, Halkevelri, Tekel işçileriyle birlikte miting yaparkensermaye düzeniniğn karşısnda "olayın" yanında yer aldıklarını, Türkiye solunun geleceğe açık yüzleri gösteriyorlar. Ben kendi hesabıma Emek Partisi'nden daha yoğun bir katılım beklerdim. CHP ve Deniz Baykal'ın Tekel işçierini ziyaret ederek, yüzlerini doğru bir yere çevirdiklerini göremk ama heniz yolun çok başında olduklarını da teslim etmek gerekiyor...

22 Şubat 2010 Pazartesi

Bedri Rahmi Eyüboğlu


BEDROS - OTOPORTRE - 1963


GECEKONDULARIN BÜYÜK MAVİSİ - 1973


HAN KAHVESİ - 1974


MAVİ ÜSTÜNDE YAŞLI AĞAÇ - 1974


SARI SAZ - ÇORUM - 1966


TAKADAN ODUN TAŞIYAN - 1947


ANA ÇOCUK - 1952

Kelimeler ve Gizil Anlamları

ANLAYIŞ
Empatide abartı

FİLM
Kurgulanmış röntgencilik

GAZETE
Halkı mutsuz etmek ve yanlış bilgilendirmek amacıyla kalitesiz kağıda basılan yazılar bütünü.

TARLA
Yoktan varedilecek besine bir insanın karar verdiği toprak parçası

GÖSTERİ
Akşam eve dönüldüğünde içeriği anlamını kaybeden deşarj edici toplu slogan atma ritüeli.

MÜZİK
Doğal sesleri toplama, taklit etme, sınıflandırma, gerektiğinde duygulanıma hazır tutma tekniği.

TOPRAK
İnsanın köprücük kemiğinden, insanı beslemek için yaratılmış yaşam öğesi

KANSER
Vücudun satılmış hücreler tarafından ölüme peşkeş çekilmesi

TELEFON
Tellerle dil bağlama teknolojisi

ZAMAN
Bakkal hesabına indirgenen anlamsızlık

DİL
Zihnin basın sözcüsü

DAM
Başa doğa geçmesini önleyici yapı öğesi

KUM
Birbirleriyle birleşme becerisine sahip nano kayalar

DUYGU
Ruhun önceki hayatlarının hoşuna gidecek karar-düşünce-davranışların oluşturduğu coşkulanım

KELİME
Sayısız anlama göz kırpsa da insanoğlu tarafından teklikle sınırlandırılan “şey”

BİLİM
Apaçık ortada olanı, kapasitesi dar insan beyninin algılayacağı şekilde formüle etme

Esnek Olma Katı Ol - Mustafa Sönmez

...
AKP ve sermaye, sayıları 5.5 milyonu bulan işsizlere şu tehditle yaklaşıyorlar: Ya daha çok işsizlik ya da esnek çalışma, yani güvencesiz çalışma'ya boyun eğmek...
Patronları bu noktaya getiren, Asyalaşma modeli. Yani, çoğu ihracata dönük sanayi malı üreten Asya ülkelerinde geçerli olan, ucuz emeğe dayalı model. Emeği ucuzlatan, rakibinin önüne geçiyor. Özellikle 2000'li yıllarda AB'nin dayanıklı-dayanıksız tüketim malı üreticisi olmaya başlayan Türkiye'nin de abandığı rekabet aracı, ücretler. Varsa yoksa, en az istihdamı en ucuza mal edip rekabet gücü edinmeye çalışıyorlar. Nitekim, 2004'ten 2008'e, yılda yüzde 7'yi bulan ortalama büyümeye rağmen, istihdamın pek artmadığı görüldü. Küresel krizin etkisi altına girilen 2009'da da sanayide istihdam yüzde 7 azaltıldı ve 314 bin sanayi işçisi işsiz kaldı. Üstelik aynı dönemde sanayide reel ücretlerin yüzde 7 geriltilmesine rağmen tensikattan vazgeçmedi işverenler...
Sanayide en az işçi ile iş çevirmenin bahaneleri arasında vergi ve prim yükü var. Ama bu Asyalaşma modelinin önemli bir parçası olan döviz kuru politikası da istihdamdan caydırıcı nitelikte. Çünkü çark, sıcak para girişi ile dönüyor. Sıcak para çekmek için düşük kur- yüksek faiz politikası uygulanıyor. Düşük kur ise sanayide emek-makine bileşimde, makineye göz kıprıyor, işçiyi işsiz bırakıyor. Sanyideki bu durum inşaat ve hizmetlerde de farklı değil. İnşaattaki teknoloji gözler önünde. Koca gökdelenler en az işçi ile bir-iki ayda dikiliveriyor. hizmet sektöründe devlet 2.5 milyon dolayındaki isthidamı ilbe çok görüp 4/C tuzakları kuruyor. En az maliyete en küçük devlet! Neoliberal devletin hedefi bu. İstihdam2009'da finans sektöründe artmış ve 150 bin kişi işe alınmış. Reel sektörü batan bir ekonomide finansın yükselişi iyi haber olabilir mi? Tarımdaki 2008 ve 2009 istihdam artışları ise büyüme ile ilişkili değil. Tarımın milli gelirdeki payı yüzde 8'in bile altına düşmüş iken, uczu döviz, tarım ithalatını kamçılarken, artan istihdam ancak yoksulların sofrasının kalablıklaşması demek...
Özetle, dış kaynakla dönen, yoğun ithalata bağımlı Türkiye kapitalizmi, içeride ve dışarıda rekabet gücü bulabilmek için çarkını, en az istihdamı en ucuza mal ederek döndürmek zorunda. Bunun için de artan işsizliği, çalışan sınıfa karşı tehdit aracı olarak kullanıyorlar. "Katı"yı "esnetmek" istyeen sermayeye ve iktidarı AKP'nin bu saldırısına karşı çalışanlara söylenecek son söz şudur. Esneme, katı kal, daha da katılaş...
Bir kez esnedin mi lime lime olursun...

Maya Kehaneti

Kalkın, yükselin, hepiniz kalkın, hiç kimse arkada kalmayacak şekilde yükselin, hep beraber bir kez daha geldiğimiz yeri, özümüzü göreceğiz

21 Şubat 2010 Pazar

Soru

Yahudi soykırımına ultra duyarlı, yılda yirmi tane falan bu konuda film yapılmazsa uykuları kaçan Hollywood yönetmenleri, ülkeleri dünyanın canına okur, Irak'ta 1.700.000 kişinin ölümüne, Afrika'da soykırımlara, katliamlara, arka bahçeleri Güney Amerika'da yüzbinlerce kayıba neden olurken, tüm dünyada radikalizmi beslerken, balkanlarda böl yönet politikasını gerçekleştirmek için yüzlerce, binlerce yıl birlikte yaşamış halkları birbirine kırdırırken neden dut yemiş bülbül gibi susar kalırlar?

20 Şubat 2010 Cumartesi

Soru

Liboşlar Ayn Rand'ı soyadı günümüzde demokrasinin olmazsa olmazı Rant'ı çağrıştırdığı için seviyor olabilirler mi?

Komik Alemler

Sanatçı geçinen bir sürü vasat organizma başbakanın dizinin dibinde içeriği falcılar tarafından bile bilinmeyen açılım'ı dinledikten hemen sonra canlı yayında dalkavukluğa koşarken, eski kuşak sanatçılar, haktan yana gerçek sanat emekçileri Tekel İşçileri'nin yanında gece nöbetinde... İktidara bir konuda gerçekten minnettar olmalıyız. Bu ülkedeki bütün yalakaları, biatçıları, onursuzları, gerzekleri, çıkarcıları pıtrak gibi ortaya çıkardılar. Ama onlarda da ne iştah varmış be birader!!!

19 Şubat 2010 Cuma

Cahillik ve Açlık

Dünya nüfusunun yüzde yirmiye yakınını oluşturan Müslüman toplumların temel ve ortak sorunu cahillik, fakirlik ve açlıktır...
Jefferson, "Eğer bir ulus hem cahil hem özgür olmak isterse bunu sonsuza kadar bekler," demiştir.
İnsanlar dünyanın yaşamsal parametrelerini doğru öğrenmedikleri sürece, kediler gibi, aç kaldıkları zaman bağrıyor. Fakat kedi kadar özgür değiller. Dünya bütün insanları doyurcak kadar uygarlaşmamıştır. Sadece karnı aç olanı kandırarak ya da dayak atarak susturacak kadar örgütlenmiştir. Açlık ve silah oldukça insan yaşamı uygarlık, özgürlük ve demokrasi gibi lüksleri içermez.
(Doğan Kuban)

Kalıplar Formüller ve Alıklaşma Üzerine

Dünya Sinema Sektörü'nün geliştirdiği, karate, aşk, pompalanan bilgi gibi yedi ögenin belli oranlarda kullanıldığı yüzdeli formüllere şimdi de kurguda uzunluk formülü eklendi ve 2000'li yılların başlarından bu yana, tüm filmlerde sekansların aynı uzunlukta tutulduğu, bunun günümüz insanının algılamasına en uygun yöntem olduğu belirtildi.
Bu, sistemin sinema ve diziler aracılığıyla insanı nasıl tek tipe, yozluğa, basit bir kalıba götürdüğünün göstergesidir.
Aynı şeyleri bekleyen, aynı şeylerden zevk alan, aynı şekilde giyinip aynı şekilde gülen, eleştiri niteliğini kaybetmiş basit tüketim toplum.

Öfkelenenler Artıyor

Hizbullah'ın Devrimci Karargah'ından Serdar Kaya:
"Gerici Orta Anadolu tüccar sermayesinin, CIA eliyle beslenip büyütülen Fethullahçı siyasal yapılanmaya dönüştürülmesiyle egemen kılınan emperyalizm işbirlikçisi, haklımızın devrimci mücadelesiyle tasfiye edilmesi gereken bir karşıdevrim statüsüdür.
(Mehmet Faraç'ın Terör ve Toplum köşesinden alıntılanmıştır.)

Niye Cumhuriyet Başsavcısı? - Yılmaz Özdil

Cumhuriyet Başbakanı denmez. Cumhuriyet Bakanı denmez. Cumhuriyet Müsteşarı denmez. Cumhuriyet Büyükelçisi denmez.Cumhuriyet Valisi de denmez.
Ama... Cumhuriyet Savcısı denir.
Mustafa Kemal de merak etmiş... Ve, “cumhuriyet savcısı” sıfatının isim babası olan Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’a sormuş aynı soruyu, “Niye?”
İsviçre’de hukuk doktorası yaparken, İzmir’in işgal edilmesi üzerine Kurtuluş Savaşı’na katılmak için yurda dönen ve Ege dağlarında vuruşan... Sonra da Mustafa Kemal’in emriyle hukuk reformunun temellerini atan Profesör Mahmut Esat Bozkurt, şu cevabı vermiş...
“Gün olur, Cumhuriyet’i korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, büyükelçiden, validen bile hesap sormak gerekebilir... İşte onun için, Cumhuriyet Savcısı’dır!”
Cumhuriyet’i savunmak...
“İlk işi”dir.
İrticayla mücadele etmek için, ekstra plan mlan hazırlanmasına gerek yoktur.
Dolayısıyla...
Tarikatçıların cirit atması için, irticayla mücadele etmeyi suçmuş gibi gösterenlerin... Haysiyet cellatlarının yargısız infazlarını gülümseyerek seyredenlerin... Hayatını Cumhuriyet’e adamış komutanları ayağına getirirken, teröristin ayağına tıpış tıpış mahkeme götürenlerin... Bu millete verebileceği “hukuk
dersi” yoktur.

Hesap O Hesap

Takke düştü kel göründü.
Don düştü göt göründü.
Gözlük düştü şaşı gözler de ortaya çıktı.
Ama onlar medyayı ele geçirmiş, program başına 50 bin TL alan liboş gazetecilerin markajında halkın hiçbir şey görmeyeceği savından yola çıkarak, ortalığı karıştırma, bir kez daha mağdur edebiyatına sığınarak erken seçime gitme hesaplarıyla boğuşuyorlar.
İşsizlik, 4/C, 520 milyar dolarlık dış borç, her şey bir anda rafa kalktı. Gündem değiştirilirken, kapatılma davası açılsın diye yargıya top yekûn saldırı başlatıldı.
2009 tarihli ıslak imza davası İrtica Eylem Planı'yla ilişkilendirilen İlhan Cihaner, soruşturmayı 2007'de başlatmış, tutuklama kararı yasaya aykırıymış, kimin umurunda.
Sadece, bu soruşturmanın ucu irticaya destek veren büyük başlara uzandığı için değil.
Oylar da düşüyor.
Ülkeyi karıştırıp bir an önce seçime gidecekler.
Mağdur edebiyatında zaten bir numaralar.
Eee, sadaka da dağıtırlar.
Bakalım, bu sefer evde yaptıkları hesap çarşıya uyacak mı?

17 Şubat 2010 Çarşamba

Başlamadan

Dilimin üstünde bir fil
Filin altında bir kitap
Kitabın içinde bir yazar
Yazarın boğazında bir yumru
Yumrunun ortasında bir deli
Delinin ağzında bir yalan
Yalanın içinde doğru
Karşısında binlerce insan
Ortalarında küçük bir çocuk
Dilinin ucunda bir kıkırdama
Onun üstünde ben
Benim önümde sabah
Sabahın kıyısında bir bank
Bankın ortasında, manzaraya gözlerini dikmiş ölüm
Başının üstünde kara bir bulut
Bulutun içinde bembeyaz bir cenin
Ceninin ağzında sinir bozucu bir şarkı

Pek Yakında



Organik tarımdan sonra organik insan... Pek yakında...

Anti-Kien

Kelimeler ve Gizil Anlamları

KAN
Korkusuz beden suyu savaşçılarından kurulu özel birlik

KAPİTALİZM
Elit kesime özel, tüketimde serbest sömürüde özgür kandırılanlar sistemi

TAM
Uzayda değerinden kaybeden aşkta kazanan kesinlik ölçütü

TUZ
Ters tatlandırıcı

GÜLMEK
Beynin ruhu gıdıklamasıyla oluşan mistik dalgalanmanın bedene yayılması

DÜŞÜNCE
Zihin kusmuğu

KİMLİK
İnsanlık ara yüz kanıtı

PENCERE
Özgürlükler arası cereyan yapıcı aralık

KANIT
Sadece dünyada geçerli istem oldurum verileri

İŞÇİ
Sermayenin minimum derecede yaşamsal haklar bahşederek kandırdığı gönüllü köle

SEVGİLİ
Eksik benlik bütünleyici

İÇKİ
Damıtılmış ara dünya özütü

APTAL
Anlama kapasitesi zayıf istekli ve ısrarcı insansı

İNANMAK
Kuşku durdurucu sistem aktivasyonu

DELİ
Bilinçaltının, zihninde sıkıyönetim ilan etti kişi

4C Birliği

TÜSİAD esnek çalışma koşullarından yana olduğunu açıklamış. Bildiğimiz 4/C canım sizin söylemek istediğiniz. Koysanıza şunun adını. Desenize, işçiyi sömürmek söz konusu olduğunda şeytanla bile işbirliği yaparız, diye. Neden lafı eveleyip geveliyorsunuz?

Esas Mücadele

Esas mücadele işçi sınıfının bir kesimiyle öbürü arasında geçer... Eğer eyleme (direniş, grev vb...) çıkmak isteyen kesim geri kalanını ikna ederse, dönüp hep birlikte tükürseler karşı tarafı boğarlar.

(Tony Cliff)

Şok Doktrini

Ergin Yıldızoğlu'ndan Şok Doktrini:
Referandumda "Hayır" çıktıktan sonra kriz hızla derinleşti, ekonomi dağılma noktasına geldi. AB yardımı, desteği kaçınılmaz oldu.
Ekim 2009'da Lizbon Anlaşması yeniden referanduma sunuldu, bu sefer onaylandı. Kasım ayında İrlanda hükümeti, emekçilerin, toplumsal haklarına, ücretlerine yönelik büyük bir kemer sıkma, krize uyum politikası uygulamaya koyuldu. Kısacası, mali krizin getirdiği şok İrlanda'yı terbiye etmiş, AB'nin Brüksel'in iradesini kabul etmesini kolaylaştırmıştı.
...
Şimdi...
Yunan işçi sınıfı ekonomik, siyasi kazanımlarının, bu kriz kullanılarak tasfiye edilmesine direniyorlar. Yunanistan Başbakanı Pandreu ayakta kalabilmek için AB merkezinden mali yardım bekliyor.
Yunanistan Hükümeti, halkı krizin yükü altında eziliyor. Mali sermaye İngiliz basını yoluyla Yunanistan'ı birlikten çıkarın mesajı veriyor. Alman Hükümeti, kendi emekçi sınıfının direncini kullanarak, yardım edebilmek için, Yunan ekonomisi üzerinde doğrudan denetim istiyor. Yunan orta sınıfı bu talebi kabul edebilir. Yunan işçi sınıfı yalnızlaşabilir.
Eğer "Yunanistan Operasyonu" başarılı olursa, model, diğer "kriz kurbanı" ülkelere de dayatılabilir...

Ne söylediğine dikkat et!

Söylemediğin sözün hakîmi, söylediğin sözün mahkumusun.
(Hz. Ali)

Cemaat Baskısında Son Nokta

İsmailağa Cemaati'nin, bölgede faaliyetlerini arttırdığı ve küçük çocukları evlerinden toplayarak yasadışı dini eğitim verdiği, yine yasadışı yardım ve bağış topladığının tespit edilmesi üzerine; 2007 Aralık ayında cemaat hakkında soruşturma başlatan baş savcı İlhan Cihaner'in nasıl bir baskı altına alındığını, bazı devlet büyüklerinin cemaat bağlantılarını da deşifre eden bu sürecin nasıl yasadışı suçlamalarla odasının basılmasına kadar uzandığını ODA TV'nin araştırmasında bulacaksınız.

16 Şubat 2010 Salı

Kelimeler ve Gizil Anlamları

BAŞBAKAN
Delileri yönetme becerisine sahip deli

KAPUT

Doğal içgüdü bendi

KARANLIK

Yokoluştan bir önceki evrenin beyindeki simgesel kodu

İNSAN

Kafası karışık, kendine düşman, psikozlu maymun

YAŞAM
Zarlı varolma sorunsalı oyunu

DERT
Yaşamsal döngüde önemsiz, parazit sesler

KORKU

Binlerce düşmanla sarılmış, askerleri nerede bilmeyen kör komutan.

HİLE
Vicdanla açgözlülük arasında imzalanan kayıpsız kazanç protokolü

DİN

Anlam bahçesine çöreklenmiş dört başlı büyük yılan

DEĞİŞİM
Yeni makyajla ve ilk günkü umutla başa dönme

KESTİRME
Budistlerin tercih ettiği uzun yol

Rant Rant Bitmedi

Peşkeş çekmek mi dediniz?
Tekel'in Unkapanı'ndaki beş katlı binası, önce Maliye'ye devredildi, ardından da hibe edilebilir kararıyla Medipol Grup'a bağlı Metropolitan Sağlık Hizmetleri A.Ş'sine tahsis edildi. Grubun cemaatle bağlantısı biliniyor...
İşte peşkeşin ağababası...
Ne demişti bir politikacı: Rant olmasa bunlar bir taş bile dikmez ülkeye.
Gemicikten sonra yeni bir "apartmancık" deyişi de kazanacak galiba güzelim dilimiz.
İşçiler soğukta, ayazda, özlük haklarının peşinde çırpınadursun. Mağdur edebiyatçıları bir yandan IMF'ye yaranırken bir yandan da ceplerini bedavaya doldurmayı biliyor.

Hayali Sohbetler Bürosu – Galata Kulesi ve İhtiyar Adam - İkinci Bölüm

“Hepimizin başına çip yerleştirilip insan-bilgisayara dönüştürülsek sanal olarak dövüşebilir miyiz acaba yollarda?” diye soruyorum sonra.
“Sanal olur olmaz, en azından kavga etmeden önce eldiven takmalı insanlar,” diyor o. “Dövmekse yine dövmüş olursun. Kalıcı hasar da bırakmazsın, bir efendi gibi kavga etmek var bi de denyo gibi...”
“Belki de ileride bizim yerimize robotlarımız dövüşecek birader,” diyorum. “Kimin robotu daha iyi modifiye edilmişse o kazanacak. Belki sonra diğer herifi de dövecek.”
“Bence vücutlarımız hantal, kırılgın ve aşırı derecede demode,” diyor Dr. “Sadece beyni tutup üstinsan bedenine geçiş yapmaları şart.”
“Maymunlar da bizim bedenlerimize geçer o zaman,” diyorum.
“Hah, atık sorunu da halledilmiş olur böylece,” diyor o.
“Tabii, maymunları yiyebilir Asyalılar,” diyorum ben. “Ama sanki maymun vücutlarına biz geçip maymunları da bizim vücutlara transfer etsek iş çözülmüş olacak gibi geliyor bana.”

Galata Kulesi ve İhtiyar Adam, ikinci bölümü ile fanatik okurlarının hizmetinde.

14 Şubat 2010 Pazar

Kelimeler ve Gizil Anlamları

ŞARAP
Utançtan kıpkırmızı olmuş salyası tatlı deli...

BİRA

Soğutulmuş kara melek çişi...

HUZUR

Bin kilitli açık kutu

SU
Yorgun dünyanın alın teri

HIRS
Kendini cimcikleyip rüyadan çıkmak için çırpınan sarı sakallı kompleksli cüce...

SEKS
Toprağın bir kilometre altından bitki köklerini gıdıklayan soluklar...

KAR
Düşkün tanrıların beyninden dökülen ateşi sönük düşünce parçacıkları...

DÜDÜK
Benlik kaçırıcı yalak çağırıcı nesne...

YASTIK
Kafaları bilinmeyende gezdiren buluttan gece teknesi...

GÖZ
Merak ışını batırgacı...

ROMAN
Dünyadan beyne, beyinde ele, elden kağıda; kulaktan kulağa oyunu...

12 Şubat 2010 Cuma

Bir Öneri

İstanbul'u nüfusun yarısı gece yarısı gündüz kullansın...

Tesadüf

Muhafazakar kesimlerin bunca sapık üretmesi sadece bir tesadüf mü yoksa?

Miting

Dört gözle,
3-11 yaş arası çocukların düzenleyeceği "Yaşama Saygı" mitingini bekliyorum...

Aşk

Lağıma indirilmiş iki kişilik teneke düşler sandalı...

Sisteme Bir

Eğitim sistemimiz sesi en çok çıkana en düşük notu verme üzerine kurgulanmalı.

Yeni Algılama Biçimleri Yeni Dernekler

Amerika'da "Seri Katiller Derneği" ne zaman kurulacak merak ediyorum.
Haklarını korumalılar...

Patrick Kavanagh - Şiirler

ESKİ BİR AHŞAP KAPIYA HİTABE
Yemiş sillesini zamanın ve rüzgârın; çıraya
Ayırsan olmaz; yok ki bir parça boya
Saklasın kırışıklarını; iki büklüm olmuş beli,
Boğulup sessiz kalmış paslı menteşeleri:
Dikenli teller sarılı pörsük dalına,
Elveda eski sürgü, şeytan tüyü var bunda.
Çürümüştür ne zamandır asılıp durduğun
kavak,
Eski sevimliliği mi, unutulup gitmiştir bak.
Bu açıklık yeni bir nöbetçi bulsun hemen,
Kırlarında inekler gezinmeyecek madem
Gülerler, Eski Ahşap Kapı, edip paramparça
Atarlar kanatlarını, yakında çamurlara.
O zaman yaslayamam artık tepene sırtımı
Düşünmek düşlemek için kumsaldaki çakılları
Ne hikmetli badanalı kır evi bacalarından çıkan
Peri kuyruğu tezek dumanını seyre dalmak o
zaman.
Az buluşmadık gizliden, çıkmaz gönlümden,
Aşıkken hepimiz ve yeniyken daha sen;
Çok zaman görmüşüm güler yüzlü talebeleri
Ata biner gibi sırtına kuruluverirlerdi.
Ama Zaman'ın uzun gümüşi eli değidi geçti
alnımızdan
Ben kadınlarca küçümsendim - sen inekler
tarafından
Nasıl seveyimm şimdi zengin çiftçi tarlalarını
Bekleyen demir kapıları? Her biri sıkı, sası,
Salınıp dururlar üzerinde beton temellerin
Parmaklıkları eski mızraklar gibi keskin
Ama senle ben akrabayız Harabe Kapı,
Başımıza gelenler, kaderimiz hep aynı.

BABAMIN HATIRASI
Gördüğüm her ihtiyar adam
Ölüme âşık olduğu zamanki
Babamı hatırlatır bana
Bir o vakit derilmişti desteler.

Gardiner Sokağı kaldırımında
Tökezlerken gördüğüm adam mesela,
Bir bakış atmıştı yan gözle,
Oğlu olabilirdim onun da.

Bir de hatırlıyorum Londra'da
Kemanı üzerinde kararsız
Duran müzisyeni Bayswater'da
Kafamı bulandırmıştı vakitsiz.

Gördüğüm her ihtiyar adam
Bu Kasım-rengi havada
Şöyle diyor bana sanki:
"Ben babandım bir ara."

GAZETELERİN YAZMADIĞI
Sonra gördüm pür intizam Inchicore üssüne
Uçuşan yabankazlarını ve anladım;
Dayanamaz onlar kadar savaşın kanatları,
Yiter günün yalanları bir garibin fikrinde
Korkma korkma diye seslendim ruhuma.
Zaman'ın Tımarhanesi boş bir kovadır.
Kim en iyi savaştı söylemek senin harcındır
Sırf Tanrı'ya uçanlar uçmuştur sonsuzluğa.

PATRICK KAVANAGH: 1904 yılında İrlanda'nın Inniskeen köyünde doğdu. On kardeşin dördüncüsü olan Kavanagh'ın 1928 yılında ilk şiirleri yayımlandı. Büyük Açlık, Huzur, Çiftçi gibi şiirleriyle ün kazanan Kavanagh, eserlerinde köy hayatının din, tarım, cehalet gibi öne çıkan ve bazılarınca küçük görünen konularını işleyerek bir nevi boyutlandırma sorununu ele aldı ve kendinden sonra gelen pek çok şairi, en çok da Nobel Edebiyat ödüllü Kuzey İrlandalı şair Seamus Heaney'i etkiledi...

(Şiirler Cevat Çapan ustanın nitelikli çevirileriyle bezediği Şiir Atlası köşesinden alıntılanmıştır.)

Tekel İşçilerinin Ağzından

Bitlis Çadırı - Can Yenisöz - Açılım Burada
"Önce bir zemin oluşturulmamsı lazım, İşsizlik ve sosyoekonomik şartları ülkenin diğer bölgeleriyle orantılı duruma getirin önce. Bakın ben işimi kaybetmemek için Ankara'ya geldim, başkaları nereye gidiyor görüyorsunuz işte. 25-30 yıldır dağı tercih ediyor. Bunu görmeyen ancak kör olabilir...
Direniş boyunca farklı illerden gelen işçilerle ilişkilerinde yaşanan değişimi konuşuyoruz. Biz artık Horon oynuyoruz. Trabzonlu arkadaşlar da şemmamme oynuyor. Biz bütün illerin ismini yazdık ve 'açılım burada' dedik. Halkların birbirleriyle problemi yok. 57 gündür burada ekmeğimizi bölüşüyoruz. Bu hükümetin yapacağı hiçbir kışkırtma bizi birbirimizden ayıramaz..."

Antakya Çadırı - Mithat - Bak Bizimkiler!
"Başbakan marjinal gruplar dedi, şimdi PKK'li olduğumuzu söylüyor. Biz iki aydır buradayız, içimzde varsa buyurun diyorum ben. Bütün sokaklar çevrilmiş, içimizde bir sürü polis var, evet içimizde marjinal polisler var. Bu hükümet her şeyi satıyor, bizim neyimiz kaldı, bir emeğimiz kaldı, bir de onurumuz. Bunu teslim etmeyeceğiz. Haklarımızı alana kadar buradayız. Neymiş, polis saldıracakmış, saldırısın. Marjinal miyiz? Hepimiz marjinaliz. Burada Halkevleri var, TKP'liler var, ÖDP'liler var. Daha önce AKP'ye oy vermiş olan işçi arkadaşlar, ilk gelidğimizde bu insanları görünce bana gelip, Mithat bak seninkiler geldi, diyordu. Onuncu günden sonra ne oldu? Bak bizimkiler geldi, oldu...."

İstanbul Cevizli Çadırı - Songül - İşçi Devlet Parası Yemez Alınteriyle Para Kazanır
"Biz özlük haklarımızı istiyoruz. 4Cyi istemiyoruz. Nedir 4C? 4C'de hastalanamazsınız, sendikal hakkınız yok, tazminat hakkınız yok, annelik, süt hakkınız yok, sözleşme yok, hiçbir şey yok. en az 4 en fazla 10 ay beni çalıştıracak, istediği her işi yaptıracak. İstemezse 6 ay sonra bana "Sana ihtiyacım yok, git" diyecek. Ücret ortalama asgari ücrete denk gelecek. Ben 22 yıllık işçiyim ve kenid hakkımı istiyorum. 1 Şubat'ta bütün haklaım elimden alındı, bunun için buradayım. Bir 50 gün, 100 gün neyse, o haklarımı alıp cebime koymadan hiçbir yere gitmeyeceğim. Size devletin parasını yedirmem, diyor Erdoğan. Ben çalışıp kazanacağım o parayı. Hangi işçi oturarak para kazandı bugüne kadar? Biz alışık değiliz, alın terimizi satıyoruz..."

Amasya Çadırı - Kışkırtan Başbakan Başkası Değil
"Kürt burada, Alevi burada, Sünni burada, Lazı burada, Çerkezi burada,. Arkadaşım Alevi, ben Sünni, öbürü Laz. Açılımı kime yapıyor? İş olunca açılım olur. İşi olan insan niye çıksın sokağa?
Bizi marjinal gruplar değil Başbakan kışkırtıyor. Başka kışkırtan yok! Ne solcular ne başkası. Akşamları buraya adam yolluyor, burada işçi yok dedirtiyor. Bizi kışkırtan Başbakan..."

11 Şubat 2010 Perşembe

Kare Dünya



Bir kitap okuru her daim titiz ve düzenli olmayı şiar edinmeli. Çevik ve ahlaklı da olmalı...

Anti-Kien

Yemeğin suyuna ekmek banmak gibi...

Geçen gün birisi Tuncel Kurtiz'in yanına varmış vapurda, demiş ki, abicim, sen var ya, nasıl hani ekmeği yemeğin suyuna batırıp yeriz, işte aynen öyle oynuyorsun, demiş. Vay be, demiş Tuncel Kurtiz. Gerçekten öyle oynayabiliyor muyum yahu? Bir hoşuma gitti anlatamam...

Benim de sohbeti çok hoşuma gidiyor. Yemeğe ekmek banar gibi sohbet ediyor Tuncel Usta.
Devamı için... www.habersizdim.com

Ülkemizde Revaçta Olan 7 Ölümcül Günah

İşçilere köylülere sadaka dağıtıp özlük haklarını gaspetmek
Medyayı ele geçirip gazetecileri yağdanlığa çevirmek, gerçek denen şeyi yok etmek, kavramların içini boşaltıp neo liberalizmin emrine sunmak.
Dinden imandan bahsederken müslümanın parasını hortumlamak.
Ülkedeki her şeyi yok pahasına satar, bilinçli olarak tarımı, sanayiyi bitirip insanını ucuz işgücüne çevirirken yandaş aracılara kemiksiz para kazandırmak.
Halkı sistematik olarak cahilleştirip mahalle baskısı yaratarak bizden olan bizden olmayan ırkçılığını ortaya çıkartmak, ülkeyi kamplara bölmek.
Topraklarını atık çöplüğüne dönüştürürken uluslararası sermayenin ormanları, suları yok etmesine izin vermek.
Yalan davalarla, yalan gündemlerle, yalan istatistiklerle halkını aldatmak...

Mahatma Gandhi'ye Göre 7 Ölümcül Günah

İlkesiz siyaset (Politics without Principal)
Emeksiz zenginlik (Wealth without Work)
Vicdansız haz (Pleasure without Conscience)
Niteliksiz bilgi (Knowledge without Character)
Ahlaksız ticaret(Commerce without Morality)
İnsaniyetsiz bilim (Science without Humanity)
Özverisiz ibadet (Worship without Sacrifice)

8 Şubat 2010 Pazartesi

Her Şeyi Özetleyen Cümle

Tüketim kültürünü bloke etmek için aşırı tüketim gerçekleştirmek istiyorum ama param yok...

En Temizi

Kimyasal toksik kirlilik anne sütüne de bulaştı. Artık dünyadaki en temiz şey içki.

Beni güldüren...

Beni bu dünyada, medya gibi kurumlara yerleşmiş sorosçu ağbileri malı götürürken, kendilerine pastadan çukulata parçası bile düşmeyen gönüllü Cihangir liboşlarından daha çok güldüren bir şey yok...
Demokrasi, özgürlük gibi içi boşaltılmış lafların yerleştirildiği kapanlara balıklama dalmanın nasıl bir vasıfsızlık gerektirdiğini gerçekten merak ediyorum.

HarkTu 2 Kayıt 333

Dünya en güzel evden görünür

6 Şubat 2010 Cumartesi

5 Şubat 2010 Cuma

Kapağın Üstünde

Görmek istiyorum
ışığı kimin yediğini
kimin kör taklidi yaptığını...
bilmek istiyorum
içime kimin
ne gizlediğini
kovalamak istiyorum kapımdan
gereksizliğin durgun rüzgarına yatmış
uyuklayan sesleri...
durmak istiyorum
hayalin hapsedildiği kapağın tam üstünde
sızlandığını, gerçek olmak için yalvardığını duymak istiyorum
birden dönüvermek istiyorum sonra
ilk güldüğüm yere
hatıralarıma güvenmemeyi,
aslında hiç gülmediğimi öğrenmek istiyorum
ağladığım o ilk günü de ziyaret etmek istiyorum
ve bakmak, her şeyin nasıl da komik olduğuna...
sevmek istiyorum
çaresizliğimi de
gezmek istiyorum gözyaşlarından oluşmuş şu koskoca gölde
suyla dolu teknemin içinde bağırmak istiyorum
Ve
görülmek
tam da durduğum yerde...

Bir de Banu Avar'dan Dinleyin

Amerikalı Danışmanların Ülkesi

Nasıl Bir Ülke

Genç kızların erkeklerle konuştu diye, tavuk kümesinin zeminine elleri ayakları bağlanıp canlı canlı gömüldüğü ülke...

En Demokratik Seks İlişkileri - Deniz Som

Dönek oğlu dönek gazeteci Ahmet Altan'ın 12 Eylül döneminde cuntacılara kafa tutmak yerine porno öyküler yazdığından söz etmiştik. Okur dostlardan Anıl Öçal, 1985 yılında Kadınca dergisinde yayımlanan bir röportaj göndermiş. O sıralarda 35 yaşında olan Ahmet Altan anlatıyor:
"İnsanlar seksle, şidddetle ilgimi çekiyor. Sekste tabular yasaklar aslında kalkmalı. Eski kültürlerde var aslında. İki kardeş arasındaki cinsel ilişki Mısır'da Roma'da var anne-oğul baba-kız arasında olan ilişkiler... Tabii... Bunlar yeni teoriler değil. Bubenim fikrim değil. Özellikle araştırmacılar Amerika'da bunu araştırıyor. Birbirini bu kadar seven iki insanın mesela bir erkek kardeşle kız kardeşin, bir anne ile oğlun, bir baba ile kızın...Birbirini bu kadar çok seven insanların, kadınla erkeke arasındaki sevginin son noktası olan sevişmeye ulaşmamalarında bir yanlışlık olduğunu iddia ediyorlar. Doğru olabilir...
Sekste sınıra inanmıyorum. Evet... İki insan da istiyorsa her şey olabilir. Eğer insan istiyorsa hayvanlarla da seks doğal. Eeğer insan istediğini yaşamıyorsa çok acıklı... Cinayet işlemek ister miydim, belki... Ama bazı şeyler sadece fikir olarak çekici gelir. Cinayet işlemek istediğim zamanlar da olmuştur. Somut bir kişiye karşı değil sadece. Günde 8-10 kişiyi öldürmek isteyebilirim. Tabii silahı tercih ederdim...

Ha ha ha! Şaka gibi yahu. Adam hiçbir şeye karşı değil sade askere karşı... O da işine geldiği zaman.

Nereden Nereye

- Türkiye'de Çöken Tarım - Özgen Acar...

Tarımda ve hayvancılıkta üretimi kendine yeten ender ülkelerden olan Türkiye, tarım ürünleri ve et ithal eder oldu. Türkiye 2008'de 3.7 milyon ton buğday ithal ederken bu rakamın geçen yıl 5 milyon tona yaklaştığı bildiriliyor.
Şeker pancarında şeker üretiminde Türkiye dünya 3'üncüsü iken, artık ithal ediyor. 300 dolardan alınan şeker içeride 700 dolara satılınca, doğu komşularımızdan kaçak şeker girişi sürüyor.
Tütün satan Türkiye, satın alır oldu. Böylece tütün üreticilerinin tarlaları elden çıkınca büyük kentlerde gecekonducuların sayısı arttı.
Pamuk üretiminde dünyada ilk dördün içinde olan Türkiye 10'unculuğa doğru yol alırken ülkedeki pamuk ekim alanları daralmaya, üretim gerilemeye başladı. Ege'de pamuk üreten çiftçi sayısı, AKP iktidara geldikten sonra yarı yarıya düştü. Pamuk dışaılımı bir milyon tona ulaşırken ödenen döviz de bir maliyar doları aşar oldu.
Türkiye'nin dünyada birinci sırada olduğu fındık, üreticisinin elinde kaldı.
Geçen yılın ilk altı ayında et ithalatı 2008'in aynı dönemine kıyasla yüzde 555 arttı. Doğu Anadolu'nun temel ekonomik girdisi hayvancılık yok olmakla kalmadı, Et ve Balıık Kurumu'nun kombinaları özelleştirince batıya taşındı.

4 Şubat 2010 Perşembe

Düşman değildir gökyüzü. Arkadaşımızdır alınyazımız.

Ben Okri: Umobo kökenli romancı, şair, öykü yazarı. 15 mart 1959'da Nijerya'nın orta kısmında yer alan Minna kentinde doğdu.

GELECEĞİN KIYISINDA
(Şiirden seçilmiş bir bölüm)
....
Çöp tepeciklerinden doğduk biz
Karşılaştık göğün manzarasıyla
Isınmış dans ediyorken hava.

Alevler içindeki kentin
Görüntüsüyle geriye sardık
Kumsallardaki infaz günlerini
Tuzlar akıyordu alnımızdan

Tökezliyor her yerde hileli seçimlerin kurbanları
Aç yollarda yekpare kazalr
Azınlık politikalarının bitimsiz ağı
İktidar düşleri, ateşli esintiler.

Geleceği kavrayan insanoğlundan
Dikilmiş bir haritaydı uluslar,
Tarihin sümüğünden akan
Bir moda oldu...
....

BİR AFRİKA AĞITI

Tanrının yarattığı mucizeleriz biz
Tatmak içn Zamanın acı meyvesini
Değerli kişileriz.
Acımız dönüşecek bir gün
Yeryüzünün harikalarına.

Beni yakan şeyler var şu anda
Sararıp soluyorlar mutlu olunca ben.
Farkında mısın acımızın hikmetinin?
Farkında mısın katlanıyoruz yoksulluğa
Şarkılar söyleyebiliyoruz, düşleyebiliyoruz güzel şeyleri

Farkında mısın hiç lanet okumuyoruz havaya ılık olduğunda
Lanet okumuyoruz meyvelere tatlıyken,
Ya da sular üzerinde kibarca seken ışıklara?
Şükrediyoruz koşullarımıza acılar içinde bile
Şükrediyoruz sessizce.

Bu yüzden müziğimiz bu kadar etkili
Sinmiş esintilere.
Gizemli mucizler vardır iş başında
Sadece Zaman'ın yarattığı
Ben de duydum ölülerin şarkılar söylediğini.

Diyorlar ki bana
İyidir bu yaşam
Usul usul yaşa onu
Heyecanla, umutla birlikte her zaman.
Hayranlık var bu dünyada.

Şaşırtıcılık var
Görünmeyen yaratıkların kımıldattığı her şeyde.
Şarkılarla doludur okyanus.
Düşman değildir gökyüzü.
Arkadaşımızdır alınyazımız.

VE BENİ TERKETMEN GEREKSİRSE

Ve beni terk etmen gerekirse
Söylerim
Cassandra'nın(*)
Gölgesinin
Gözlerimden
Geçtiğini
Söylerim
Kuyruk acısı içindeki yıldızların
Sadece gökyüzünü yaktığını
Uzatmak için azabımı
Söylerim kıyılarda kırıldıklarını
Dalgaların
Tuzlu acılar taşısınlar diye
Yüzüme
Çünkü yeniden bağlanıyorsun bana
Tüm ışıklarıyla gökyüzünün
Dalgaların tuzuyla
Boş söylencelerle
Sen gidince
Düş göremeyecek kadar karanlık olacak akşam
Sabah çok parlak

Cassandra: Geleceği görme yetisi olan, ama doğru söylediğine inanılmayan mitolojik karakter. İleri sürüldüğünde başkaları tarafından inanılmayan, sonrasında gerçekleşerek insanları şaşırtan kötü olayalra psikoloji literatüründe "Cassandra Sendromu" denmektedir.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Suat Gönülay Fan Club



Fan Club

Kemal Aratan Fan Club



Fan Club

Gündemdeğiştirhükümeti

İşsizlik korkutucu boyuta mı çıktı? Servis et Taraf’a bir “fotokopi darbesi”. Ergenekon Türkan Saylan’a mı çarptı, gönder savcıya bir “ıslak imza”. Kürt açılımı karaya mı oturdu, indir raftan bir “kafes eylem planı”. Yargı yolları mı kesti, yap ortaya karışık bir “Arınç’a suikast”. AKP’nin oyları mı düşüyor, yolla bir bavul “balyoz darbesi”...
Çelebi Efendi - OdaTV

ARACL



ARACL / everyday we walk among our fellow human beings, or we think we do! In fact, some of the people we see around have another life in another dimension, in which the future is heavily manipulated by evil. Aracl is a fantasy novel that opens the other dimension with the swing of the scythe while you think you are reading about daily life in Istanbul. To receive the book contact with ANTI-KIEN

ANTI-KIEN

4C Kadar Başınıza C Düşsün

Ücretli çalışma süreleri düşecek, ücretleri yarı yarıya azalacak, ihbar ve kıdem tazminatı haklarını kaybedecekler, fazla mesai ücreti almayacaklar, emeklilik koşulları imkansıza yaklaşacak, 4857 sayılı yasaya göre işçi tanımına girmeyecekler ve toplu sözleşme haklarından yararlanamayacaklar, ücretli izin hakları budanacak...
Eee, bi de ...seydiniz bari...
İnsanların geleceğini yok edip, biraz tazminat ödemeyi kararlaştırdık, daha ne istiyosunuz demek nasıl bir yüzsüzlüktür, nasıl bir vicdansızlıktır... Düşünmek bile yoruyor insanı...

2 Şubat 2010 Salı

Hayali Sohbetler Bürosu – Galata Kulesi ve İhtiyar Adam

Hayali Sohbetler Bürosu'nun yeni hikayesi ilk bölümüyle blogunda yerini aldı. Okumak için tıklayın...

""Ve birden gidiyor ışıklar. Büyük bir gümbürtü duyuluyor ama önce. Acı da peşinden geliyor. Ama sonra hiçbir şey kalmıyor. Dımdızlak duruyorum karanlığın içinde. “Nooluyo yaa!” diyince sesim yitip gidiyor yankılara kapılarak. “Saykoo!” diye bağırıyorum. Issızlığın içinde hafiften başlayan rüzgarı duyuyorum. Yürümeye çalışıyor ama bacaklarımı hissetmiyorum. Esinti şiddetleniyor. Önce sesi varken sonra varlığı ortaya çıkıyor. Olmayan bedenime sürtünerek geçtiğini duyumsayınca müthiş bir mutlulukla doluyorum.. “Saykooo, hişt Saykooo!”"

Uluslararası Toprak Talanı - Afrika Örneği

Afrika'nın Toprağını ve Gıdasını Çalanlar

Etiyopya, Mali, Sudan, Gana ve Madagaskar'da milyonlarca hektar toprak yirmi otuz hatta doksan yıllığına Çin, Hindistan ve Güney Kore'ye devasa yatırım sözleri karşılığında verildi. Seul şimdiden Afrika'da 2.3 milyar hektar toprağa sahip. Pekin'in 2.1, Suudi Arabistan'ın 1.6 ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin ise 1.3 milyonl hektar toprağa sahip olduğu biliniyor.
...
Öte yandan hiçbir Afrikalı çiftçinin toprak sahibi olması mümkün görünmüyor. Afrika kıtasında toprak sahibi olmak ya da kiralama hakkı mevcut toprakların yüzde 2 ila 10'u için tanınıyor. Böylece birkaç kuşaktır tarım arazisi şeklinde oturulan ekilen ve kullanılan nice toprak yeterince yararlanılmayan arazi olarak görülüyor.
...
Çin kendi işgücünü evinden getiriyor. 2000 yılından itibaren Afrika'ya göçü teşvik eden Çin, bu yönetmle kendi iç nüfus sorununa çözüm getireceği inancında. Çin'in yeni keşfi uzak batıda 800 bin Çinli şirket bulunuyor.
...
Hükümetlerin yanında özel yatırımcılar var. Ekonomik kriz sonrası birçoğu somut yatırım yapılabilecek mala mülke göz dikti. Toprak gıda ve enerji kaynakları listenin ilk sırasında. Bu yönde "Ekilebilir Alanların Uluslararası Ticareti" başlıklı ilk konferansın 2009 sonunda New York'ta düzenlenmesi rastlantı değil.
...
Yabancı yatırımcılar geldiği zaman Afrika kıtasındaki arazilerde ne oluyor? Bölgesel çeşitliliği temel alan geleneksel tarımdan bir tek ürünün (pirinç, soya, hurma yağı) üretilmesini ve ihracını hedef alan endüstriyel tarıma geçiliyor. Bu süreçte gübre ve tarım ilacı gibi kimyasal ürünlerin kullanımı da katlanarak artıyor. Söz konusu topraklar bütünüyle yoksullaştığı zaman yabancı yatırımcılar başka bir alana yönelmekte zorlanmıyor.
1960'lı yıllarda Ford ve Rockefeller vakıfları ve Dünya Bakası'nnın parasal kaynağı ile ortaya atılan Afrika kıtasındaki açlık ve yoksulluk sorununa teknolojik yatırım ve endüstriyel tarımla çözüm arayışı getiren "yeşil devrim", her şeyi 50 yıl geriye götüren eski bir formül gerçekte. Bu stratejinin tamamen iflas ettiği ve işlemediğinin kanıtları ortada, örneğin 1970 yılında Afrika'da yeterince beslenemeyenlerin sayısı 80 milyon dolayında iken, on yıl sonra bu rakamın iki kat arttığı gözleniyor. 2009 yılında ise Afrika'da 250 milyon kişinin açlıkla mücadele ettiği bilinen bir gerçek. Bununla beraber gıda güvenlği adına AGRA ( Alliance for a Green Revolution in Africa) adılı bir proje hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu projenin simgesel ürünlerinden biri, "Afrika İçin Yeni Pirinç" adıyla sunulan Nerica pinici. Bu pirinç, ancak endüstriyel tarım ve kiyasal katkı maddeleri kullanıldığı zaman verimli bir üretim sağlyor. Bu pirincin tohumlarını elinde bulunduran ve satışını yapan çok az sayıda şirket ciddi anlamda para vurgunu yapıyor, çünkü Nerica'nın üretilmesi için her yıl satın alınması gerekiyor.
Bu stratejinn ardında Rockefeller Vakfı, Dünya Bankası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ve Bill Gates var.
Pirinç sadece bir örnek. AGRA patenti alınmış birçok ürünü piyasaya sunmayı hedefliyor.
Afrikalı çiftçilere ilk bir yıl boyunca ücretsiz tohum ve gübre verilirken sonraaki üç dört yılda indirim yapılıyor ve Afrikalı köylüleri birkaç kuşak beslemiş olan gelenksel ürünler özetle yok oluyor. Sömürgeciliğin kalkmaya başladığı 1960'lı yılların başında Afrika ülkeleri günlük gereksinimlerini karşılayabilecek düzeyde ürün üretebiliyor ve ihraç dahi edebilyorlardı. Oysa bugün hemen hepsi gıda maddelerini ithal etmek zorunda.
...
Denizde de durum pek parlak sayılmaz. Çin Japonya ve Rusay'nın donanmaları yerel ülke yönetimlerinin balık avlama lisanslarını satın alarak Afrika kıyılarını talan ediyor. Afrikalı balıkçılar, yabancı şirketler tarafından işletilen balık fabrikalarına hizmet eden işçilere dönüşüyor.
Sonuç olarak Akdeniz'i aşmaya çalışan binlerce göçmen yaşamını yitiriyor. "Bir yandan Afrika'da açlığa zemin hazırlanıyor, öte yandan açlığın sığınmacıları suçlu görülüyor"

(Yazar:Carlo Petrini - Cumhuriyet Gazetesi'nden alıntılanmıştır.