“... Fazla bir müşterisi olmayan Yedikule Kahini’nin zaten parada pulda pek o kadar gözü yoktu. Çünkü bu mektep medrese görmüş, mürekkep yalamış adam, paradan çok ilmin kendisine değer verirdi. Hattâ öyle ki, neredeyse gün boyu, filozofların ve kadîm âlimlerin eserlerini satır satır kırâat eden kâhin, bilgiyi bir nimet kabul ettiği için Ramazan ayında sahurdan sonra okumayı bırakır, nefsini bastırarak iftar zamanına kadar elini kitaba sürmez, ancak akşam ezanını işittiği zaman Aristâtalis’in Badü’t Tabîiyye başlıklı meşhûr eserinden bir bölüm okuyarak orucunu açardı. Bununla birlikte, ilim konusunda deryâ gibi olan kâhin, epeyce dindar da olduğundan, sadece ve sadece bir tek kitap kaleme almış, böylece kafa sermayesinin kırkta birini, okusunlar öğrensinler diye cahil cühelâ takımına zekât olarak vermişti...” “... Öte yandan Yedikule Kâhini, geleceğin olduğu kadar geçmişin bilgisine de vâkıf, zehir gibi bir tarihçiydi: Nitekim onun, Taberî’nin de dediği gibi, Kâbe-i Mükerreme’nin dünyanın tam ortasında olduğu, Âdem Aleyhisselâm’ın yaratıldığı toprağın da bizzat Azrâil tarafından buradan alındığı ve Âdem Babamızın, meçhûl bir ayın cumaya denk gelen onbeşinci gününün yedinci saatinde Hindistan’a düştüğü fikri, eserinin ilk bâbındaydı. Bunun yanında, Âdem’in ilk kardeşsiz oğlunun isminin Şid olduğu, Âdem vefât ettiğinde oğullarının sayısının kırkbini bulduğu ve dokuzyüzoniki yıl yaşayan Şid’in onlara hükmettiği gerçeği de, Kâhinin yegâne eserinin dokuzuncu faslında anlatılmaktaydı...”
İşte size İhsan Oktay Anar’ı neden okumanız gerektiğini anlatacak kadar bir malzeme. Gerisi Suskunlar’da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder