25 Aralık 2007 Salı

Bir Taşla Başladı Her Şey

Tophane tarafında yürürken birden yukarıdan bir taş düştü önüme. Telaşla bakındım. Çocuklar falan mı atmıştı? Ama göremedim kimseyi. Sonra kuşkuyla eğilip bir çabuk alıverdim taşı. Bir kağıt parçasıyla sarılı olduğunu daha yere konduğu anda farkettiğim içindi tüm paranoid hareketlerim. Açtım kağıdı ve hızla okudum. Sonra bir daha. Yüz metre yürümemi, orada kavuniçi takkeli bir dilenci göreceğimi, ona üç ytl yirmi beş kuruş vermemi yazmıştı birisi. Kafamı sallayıp gülmeme rağmen ayaklarım o tarafa doğru yıldırım hızıyla seğirtmeye başlamıştı bile. Çok geçmeden, önünde durduğum adamı şöyle iyice bir süzmekle meşguldüm. Alay edilmek hiç de hoşlandığım bir şey değildi. Ama zavallı görünüşlü bu dilencinin insanlarla uğraşacak bir hali var gibi görünmüyordu işin doğrusu. Söylenen parayı önüne koyduğumda başını heyecan içinde kaldırıp bana baktı. “Ben de seni bekliyordum,” dedi dişsiz ağzıyla ve elime, arkasına bir şeyler çiziktirdiği bir kartvizit tutuşturup Karaköy’e gitmemi, orada parkın çıkışındaki sarı taşın üstünde tek ayak üstüne beklememi söyledi. Benimle iletişim kuracaklardı. Bu saçmalığın artık yettiğini söyledim üstünde dilenci yazan karta küstah bir bakış sallayarak. Kendilerine alay edecek başka birilerini bulmalarını istedim ama ağlarcasına, yere attığım kartı tekrardan elime koydu ve bunun çok önemli olduğunu söyledi. Uzaklaştım oradan. Delilerle uğraşmak istemiyordum sonuçta. Ama şeytan beni arkamdan, söylenen yere doğru itiyordu. Neler olacağını da merak ediyordum açıkçası. Şakaysa şaka. Sonu nasıl bitecekti acaba? Böylece o taşın üstüne konup kaldırdım tek ayağımı ve alaycı bakışlara dayanarak beş dakika kadar bekledim. Önüme bir cüce gelip durduğunda artık gitmeye karar vermiştim. Elinde bir şişe tutuyordu. “Hayrola?” dedim sinirli bir havada. Ama o dik dik bakmaya devam etti. “Bana bir şey mi vereceksin?” diye sordu sonra yamuk ağzından. O sırada aklıma geldi cebime koyduğum kart. “Sen misin?” diyerek kartviziti uzattım. “Benim ya,” diyerek şişeyi elime tutuşturdu. İçinde defalarca katlanmış ve küçücük bir başka şişenin içine konmuş bir kağıt vardı. “Bu ne?” diye sorarken hala tek ayak üstünde durduğumu farkedip indirdim. “Şişeyi Galata köprüsünün soldaki ilk ayağından denize bırak,” dedi ve yürüyüp insanların arasına karıştı. İyice ilginç bir hal almaya başlamıştı bu gösteri. Gidecektim anasını satayım. Bu dediklerini de yapacaktım. Bir rüyada gibi köprünün ilk ayağına inip oradan denize bıraktım şişeyi. Ağır ağır, salına salına uzaklaştı Topkapı sarayının önlerine doğru. Ve ben, ellerim cepte yukarıya çıkıp balıkçılarına arasında bir süre vakit geçirdikten sonra bazı şeyleri sorgulamaya başlayıp hızla geldiğim yolu baştan tavaf etmeye yöneldim. Fakat sırasıyla, ne cüceyi ne dilenciyi bulabildim orada. Bir bok olmamıştı. Kameraya falan çekmişlerdi herhalde. Belki de arkadaşlarım. Bu düşüncelerle, kendimle de dalga geçerek Taksim’e yollanıp Aslanım’a oturdum. İkinci biranın sonlarında hafif çakırkeyif pencereden dışarıyı kesmekteyken yanımda duran bir siluetle irkilip kafamı kaldırdım. Güzelce bir yüz. Mavi derin gözler, kahıra batmış endişeli bir surat. Elindeki kağıdı önüme koyup. “Geldim,” dedi. “Oturabilir miyim.” Neler olduğunu anlamak istercesine bakarken ve gözlerimi şiş karnından zorla alırken yutkunup “Tabi,” diyebildim. “Orada, intihar etmeyi düşünürken geldi notun,” dedi o. “Seni tanımıyorum ama...” Hemen kağıdı aldım elime. Onu dinleyemiyordum artık. Bakınca yazının bana ait olduğunu gördüm ve ayağa dikildi tüylerim. Kim olduğunu kısaca tanıttıktan sonra; onu sevdiğimi, intihar etmemesini, birbirimiz için yaratıldığımızı, kendisini Aslanım’da bekleyeceğimi yazmıştım. Başımı kaldırıp baktım mutluluk ışıkları saçmak için sabırsızca bekleyen üzgün gözlerine. Biramı yana çekip ellerini tuttum sonra.

“Evet,” dedim. “Galiba çok mutlu olacağız.”

“Belki delilik bu ama,” dedi tatlı bir gülümseme ansızın yüzünde açarken, “ben de inanıyorum buna.”

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu bizim hikayemiz olsun muu:))

duende dedi ki...

ben olsam köprüye kadar gider hangi yönden bakınca sol olduğunu söylemediklerini farkederdim. tıpış tıpış gider aslanımda tek başıma bira içerdim.