Leyla’nın yüzüne okkalı bir tokat yapıştırdı Celal. Kız kendini toparlayıp sevgilisine bakmayı başardığında gözleri dolu dolu olmuştu. Burnunu çekip pembeleşmiş yanağını ovuştururken bakışlarından damla damla dökülüyordu masumiyet.
“Siktir git!” diye bağırdı Celal öfke içinde. “Git başkasına yap bu numaraları.” Ve dönüp koştururcasına yürüdü kalabalığın kalbine doğru.
Tir tir titriyor, kendi kendine sayıklıyordu ki birden bir el yapıştı gömleğine Celal’in.
“Dur lan piç!”
Hışımla döndü Celal. Olayı görüp maydanozlaşan bir bokyedibaşıysa çekeceği vardı elinden. Ama bacaklarındaki güç çekilip karnına kramplar girerken pepeleyerek kalakaldı orda.
“Ama, ama, nasıl?!”
Karşısında kendisi vardı. Bir on yıl yaşlı olsa da kendisiydi o. “Çaat!” diye bir tokat yedi suratına.
“Çabuk git özür dile lan Leyla’dan,” diye bağırdı kendisi. “O kızla ayrılırsan sıçarım senin ağzına.”
Ve yürüyüp kalabalığın arasına karıştı.
Yere düşmüş bir hıyar gibi mal mal çevresine baktı Celal. Sonra kendine gelip Leyla’nın arkasından koşturdu. İşte orada, ileride; zangır zangır titreyerek ağlıyordu zavallı kız…
(FossurGama Sunar - Kayıp Ülkenin Masalları hikayelerinden alınmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder