Kahvede oturuyordu Halil. Çayını ısmarlamış, üstüne vuran güneşle ısınmış, keyfi keka çevresine bakınıyordu. Az sonra arkadaşları gelir, oyun başlardı. “Hişşt,” diye bir ses duydu o sırada. Sağından geliyordu. Dönüp baktığında aklı başından uçup gitti. Saçları diken diken olurken sandalyesini fırlatıp ayağa kalktı. En az bir metre geriye atmıştı kendini. Bir daha baktı oraya ve hiçbir şey göremedi. Hayretle kendisini izleyenlere bir karafatmanın üstüne tırmandığını söyleyip olayı geçiştirdi ama gerçek bu değildi. Bir cin görmüştü. Başından ateşler fışkıran, uzun burunlu zıpır bir cüceye benziyordu. Kendini dışarı attı Halil. Sinirleri bozulmuştu.
Hızlı hızlı gidiyordu ki bir daha bir “Hişşt,” sesi geldi. Yine sağından. Hayır, bakmayacaktı. Daha da hızlandı. Ama hişştler de dozajını arttırıyordu. Ve ansızın, küçük bir el paçasını çekiştirdi. “Allaıhh,” gibisinden bir ses çıkarıp dualara yumularak kaçmaya çalıştı Halil. Koşturuyordu ama unuttuğu bir şey vardı. Cin artık omuzundaydı onun. Sonunda delice kıkırdamalara kulaklarını tıkayamayarak ve soluğu kesilerek durdu. Yere atladı cin ve kendisinden korkmamasını söyledi. Halil’in başka bir seçeneği yoktu zaten. Cine ne istediğini sordu, onu bırakması için yalvardı. Fakat Ajur denen cinin kötü bir niyeti yoktu ki. Sadece ona iddia sonuçlarını vermek istemişti. Ne zamandır izliyordu Halil’i ve açıkçası delikanlılığının, harbiciliğinin mükafatını almasının zamanı gelmişti. İnanamadı duyduklarına Halil. İddia sonuçları mı? Amaan, diye bağırdı korkuyu morkuyu unutup. Sonuçları küçük bir kağıda yazdı. Cin yokolmuştu patlayan bir köpük gibi. O tek başına göbek atıyordu sokakta. Sonra durdu. Yok be! Olası mıydı böyle bir şey.
Ama hayır, gerçekten de tuttu sonuçlar. Büyük para kazandı Halil. Olanları insanlara anlatmamak için büyük bir irade gösterisi yaparak bir hafta geçirdi pavyon bar dolaşarak ve cin tekrar çıktı karşısına. Şimdi ödül başkaydı. Halil’in kesik olduğu ama bir türlü yüz bulamadığı Aslı’yı tavlayabileceğini söylüyordu küçük şarlatan. “Siktir git ulan,” dedi Halil, artık cini arkadaşı gibi gördüğünü belli ederek ve inanmaz gözlerini Ajur’un o bilmiş kıkırtısına fiksleyip böyle bir şey gerçekleşse ne kadar süper olur be, diye düşündü. Cin düşünmeyi bırakıp kendisini izlemesini belirtti. Halil’i Aslı’nın yanına götürüp Cyrano de Bergerac benzeri, öyle şeyler söyletti ki, eridi kız. Çıkma teklifini kabul etmekle kalmadı, yanağa da tatlı bir öpücük kondurdu cafeden karaca benzeri, sekerek çıkarken.
İşler müthiş gidiyordu. Cin birkaç kez daha karşısına çıkmış ve ona harika bir iş kurdurup, borsayı da allak bullak etmesini sağlamıştı. O gün yine yanında belirdiğinde, Halil sarılıp şapur şupur öpmemek için zor tuttu kendini. “Gel benimle,” dedi cin. Harika bir şey olacak. İzledi onu Halil hevesle. Yola çıktılar. Bir süre ilerlediler. “Şimdi şurada dur,” dedi cin “Ve bekle. Neler olacağını görünce çok şaşıracaksın.” Bir dakika kadar bekledi Halil. Saatine baktı. İşte tam o sırada kafasına kocaman bir varil düşüp betona yapıştırdı onu. İnşaatın üstünde “Eyvaah!” diye bağırdı bir işçi.
Şimdi Ajur yalnız değildi. Bir sürü cin daha vardı yanında ve kasık denilebilecek bölümlerini tutarak delice gülüyorlardı…
(FossurGama Sunar - Kayıp Ülkenin Masalları Hikayelerinden Alınmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder