8 Ocak 2008 Salı

Üç Film Üç Yorum

KungFu Hustle: Stephen Chow’un 2004’te çektiği olağanüstü komedi filmi. Komedi anlayışı, dijital efektleri kullanışındaki ustalık ve tiplemelerdeki özgün yapı gerçekten takdire şayan. Chow, kadın oyuncuları ve yaşanan buruk yakınlaşmaları Charlie Chaplin usulünde, oldukça duyarlı bir yapıda araya serpiştiriyor. Senaryo akışında ve olay örgüsünde zaman zaman yaptım oldu şeklinde bir yaklaşım göze çarpsa da bu da Hong Kong stilinin dağınıklığı içinde hoşgörüyle karşılandığı takdirde, geriye sadece iyi bir komedi kalıyor. Yazan, yöneten ve oynayan bu yeni Komedi Kralı’nın, üstünde durulması ve mutlaka seyredilmesi gerektiğini düşündüğüm diğer filmleri: Shaolin Soccer, King Of Comedi ve Forbidden City Cop...
Howl’s Moving Castle: Miyazaki’nin 2004 yılında hazırladığı animasyon, görsel bir şov. Ortaya konulan sahneler içinde yaşam sevinci, yaratıcı güç, özgürlük duygusu ve çocuksu bir saflık barındırıyor. Ustanın her filminde olduğu gibi, bunda da olay örgüsünde tutarlılığa takılmak yanlış. Peşi sıra insanı şoke eden öylesine ayrıntılar ve detaylar akıp gidiyor ki, böyle bir mantık saplantısına düştüğü için seyircinin utanası geliyor. Aynı düşünceler, Castle In The Sky, Kiki’nin Posta Servisi, Ruhların Kaçışı için de geçerli. Ama benim için en üstte gelen Castle In The Sky.
Yaratık: Joon-ho Bong’un, gayet sıkı bulduğum Cinayet Günlüğü’nden sonra çektiği, üçüncü filmi… Amerikalı bilimadamının göle zehirli atığı dökmekte ısrar etmesi ve sonradan olayları hastaların önünde asistanına anlatması gibi dandik sahneler içerse de bunun yanında, benzeri Amerikan filmlerinden kendisini ayıran bir çok özelliği var. Günümüz film sektörünün, ucuz filmler, kötü senaryoları seyredilir kılmak için dört elle sarıldığı ses efekti ve görsel efekt olayını minimal dokunuşlarla kullanan Bong, bu iğrenç sahtekarlığa bulaşmayarak oldukça gerçekçi görünen, doğal sahneler ortaya koymuş. Bu da etkileyiciliği arttıran bir faktör olmuş. Alıştığımız üzere, mistik bakış-ironi-dram gibi öğeleri bir arada ve içiçe geçmiş şekilde kullanan Kore sinemasının bu esnek yapısı Yaratık’da da devam ediyor. Yaşanan dehşet verici, elem olay ve müthiş intikam mücadelesi yaşamın içinde yer alan esprili bakışı yok edemiyor. Ayrıca yer yer, insanı sarsan, oldukça etkileyici sahneler de içerdikleri yaratıcılıkla, haftalarca akılda kalacak tarzda. Bunun yanı sıra, ülkeler üzerinde ahlaksızca iç denetim kurmaya çalışan ABD’ye de alt metinde güçlü eleştiriler gönderilmekte. Korku filmlerinin politik kodlar kullanarak hakeden ögeleri korku objesine dönüştürmesi saygı duyduğumuz bir şey. Sonuçta, gerilimi düşürmeden, güçlü bir finale dolu dizgin ve garip bir duyarlılıkla giden Bong, önemli bir yönetmen. Ama Yaratık eleştirmenlerin söylediği gibi dört dörtlük bir film değil. Mantık-olay örgüsü-kağıt tiplemeler çerçevesinde aksayan yönler olmadığını söyleyemeyeceğim.

Hiç yorum yok: