“Yaklaşmayın atlarım,” diye bağırdı Selim. Ve boğaz köprüsünden aşağıya baktı her seferinde olduğu gibi. Götü bir türlü atlamayı yemiyor gibi dursa da etrafa tehditler savurmayı asla bırakmıyordu.
“Oğlum, akıllı ol,” dedi bir polis. “Ne istiyosun? Buluruz bi çaresini...”
“Başbakan’ın buraya gelmesini istiyom,” dedi Selim
“Yok ebenin amı,” dedi bir başka polis.
“Atarım kendimi, harbiden, şakam yok,” dedi Selim. “Aha mektubum hazır.” Salladı elindeki kağıdı.
O sırada bir araba kenarda durdu freni koyarak. İçindeki dört kafa açılmış pencerelerden dışarı fırladı ve “Yürü yürü,” diyen polisleri takmadan bağırdılar: “Ulan Selim, naapıyon Allahsız!”
“Kerem, intihar ediyom oğlum,” dedi Selim. “Esas siz ne arıyonuz burda?”
“Adil abinin yerine gidiyoz amcık,” dedi Kerem. “İntihar edecek bugünü mü buldun, hadi atla.”
“Oğlum, boşverin, gidin siz,” dedi Selim hafif aklı çelinmiş olsa da.
“Koçum, dalga mı geçiyon lan, paralar bizden, hadi, felekten bir gece çalıcaz. Yarın intihar edersin.”
“Hadi bilader, hadi, doğru söylüyo arkadaşların,” dedi yaşlıca polis.
“Hadi lan ibne,” dedi arka koltuktan bir tip. “Nazını sikicem şimdi ha!”
“İyi, tamam tamam, durun,” deyip tırmandı Selim trabzana ve öbür tarafa atladı.
Tutmadı onu polisler. Başlarına dert olacağını çakabiliyorlardı, karakola falan götürseler. Selim intiharı kesildiği için hafif bozulmuş bir ifadeyle arabaya doğru yürüdü, kenardaki çelik halatların üstünden ayağını atlattı ve araba birden gazlayıp gitti. Pencerelerden kahkahalar ve el işaretleri fırladı hemen akabinde.
“Ulan,” diye bağırdı arkalarından Selim. “Ben sizin ta amınıza sokayım e mi!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder