30 Kasım 2007 Cuma

Deliler Evinden Manzaralar 3.1

(Sayko ile ortak macera ortak hikaye. Çılgınlık dolu dizgin devam ediyor.

İlk Bölümler - Deliler Evinden Manzaralar 1 - Deliler Evinden Manzaralar 1.9)

...

“Çünkü,” dedim, “uzaylı uyanmış, bizi takip ediyor.” Gerçekten de deli danalar gibi koşuyordu arabanın arkasından. “Aman abi,” dedi Murat. “Beni dövecek, niyeti bozuk bunun.” “Yorulduğu falan da yok,” dedi Sayko. “Sıçtığımız yere kadar kovalayacak, belli.” “Hay senin kafana sıçayım,” dedim. “O tavayı elime tutuşturup aklımızı karıştırmasan.” Devam edemedim lafa. “Bakın,” dedim telaş içinde. “Yokoldu aynadan.” “Çünkü, yanımızdan geçiyor abi,” dedi Murat. “Aman diyim. Sen buraya geçsene kardeşim” “Arabayı solladı bile, lan dur,” dedi Sayko, koltuğun diğer tarafına konulmuş olarak. O sırada gördüm Uzaylı’yı. Ben yüzle giderken o yüz ona basarak yavaşça sıyırtıp öne geçmişti. “Niyeti ne lan bunun?” diye sordu Murat. “Bence bizle alakası yok, başka bir yere koşuyor,” dedi Sayko. “Bence yarışmak istiyor. Belki arabaları da canlı varlıklar zannediyordur,” dedi Murat. “Kerhaneye koşuyor olmasın lan böyle,” dedim ben ve güldük hepimiz. İşte o sırada zınk diye duruverdi uzaylı. Hepimizin ağzından bir “Aman!” lafı da aynı anda çıktı. Asıldım frene ama geç kalmıştım. Aramızda zaten beş metre falan varken işe yaraması imkansızdı. Ve çarpışma sesi falan çıkmayınca dumur içinde aynaya baktım hemen. Orada, arkada kalmıştı. Ama yolda değil. Arabanın içinde, Sayko’yla Murat’ın arasında oturuyordu. “Zıbırk tk kııııskk,” diyerek Murat’a bir tokat çarptı. Fakat ilginçtir, hiçbir şekilde acısını belli edecek bir ses çıkmamıştı arkadaşımızdan. “Yumuşacıktı be!” dedi sonra. “Zıbırkk!” dedi Uzaylı. “Ana!” dedi Sayko ve ben de dönüp bakınca yüzüm gerilip, pörtleyen gözlerime eşlik etti. Murat’ın yanağında pembe bir lale açmıştı. “Nooluyo oğlum,” dedi Murat hiddetle. “Ne var!” Ardından cevabı falan dinlemeden elini yanağına götürdü ve dalla bitkiyi dokuna elleye hissedince aklı başından gidip kopartmaya çalıştı. Ama canı öyle bir acıdı ki, hemen bırakıp aynaya baktı. “Hassiktir, naapıcam oğlum şimdi ben?” dedi ağlayacak gibi. “Pembe bir laleyle kim bakar artık yüzüme.” Aslında müthiş bir ders vermişti Uzaylı ona ama sesimi çıkartmayı götüm yemedi. “Radyoyu açsana abicim,” dedi Sayko. “Biraz müzik dinleyelim de kafamız dağılsın.” Radyoyu açtım ve tırsık bir ifadeyle arada uslu uslu oturan Uzaylı’yı süzdüm. Benim için neler planlıyordu acaba ibne. “Pıkıssk!” diye bir ses çıkardı ve ağzından çıkan mavi pembe baloncuklar arabanın içine dağılıp uçuşmaya başladı. “Al işte,” dedim mırıldanarak. “Hay anasını be, büyüyor di mi?” diye sordu Murat. Aynadan göründüğü kadarıya yapraklar boynunu sarmaya başlamıştı. “Yok lan,” dedim yalancıktan. “Ana!” dedi Sayko. “Şansa bak. Deep Purple koydular.” Uzaylı’ya döndü sonra. “Siz ne tür müzik dinliyorsunuz acaba?” Ama yaratık ona cevap vereceği yere, soluna dönüp Murat’ı tuttu gövdesinden. Parmakları büyüyüp vücudun her yerini ele geçiriverdi bir anda. “Ulan ne intikamcıymış bu da kardeşim,” diye bağırdı Murat. “Ama ben sana yapacağımı bilirim.” Güçlü, koca yumruğunu havaya kaldırsa da vuracak zamanı bulamadı. Bir anda sallayıp radyonun içine attı onu Uzaylı. Sayko hemen öne geldi ve radyoya bakarken omuzumu yakalayıp var gücüyle sıkmaya girişti, düştüğü şaşkınlıktan kurtulma isteğiyle. “Ulan dur,” diye bağırdım acıyla. “Abicim, Murat da gitti,” dedi Sayko. “Onu da botanik bahçesine göndermiştir,” dedim ben. “Önce Sıla’nın film şirketine sonra da Belgrad Ormanı yolundaki şu Orman Müdürlüğü’ne uğrayalım. “Allah diyor ki, şuna bir yumruk çak,” dedi Sayko fısıldarcasına. Ama ondan tarafa bakmaya bile tırsıyordu Allahsız. “Uzzık zzk,” dedi Uzaylı. “Arabayı bırakıp kaçalım,” dedim ben. “Bu ibne Uzaylı’nın duracağı yok, sonraki kurbanlar bizleriz.” Kulağını dikip dinledi Sayko bir şeyleri. Baktım ona şüpheyle. “Nooldu oğlum?” “Şarkıyı dinlesene abicim,” dedi o. “Söyleyen...” Bir an bekledi. Sonra böğürdü birden. “Murat lan bu!” Dinledim ben de. İğrenç, tiz haykırışlarla Anyone’s Daughter’ı söylüyor, arada zıvanadan çıkarak, kafasına göre takılıp çığlıklar atıyordu. “Muraat!” diye bağırdım. “Duyuyor musun bizi.” “Duyuyorum abicim,” dedi bir ses. Hemen arkaya baktım aynadan. Sayko da yanına baktı dikelen saçlarıyla ve hala bi şekilde dönüşmekte olan Uzaylı, Murat olmasına ramak kala, boğazını zorlayarak arkadaşımızın sesini taklide devam etti: “Niye öhhö, duymayayım.” “Durdur arabayı,” dedi Sayko. “Kusmam lazım.” “Ha ha ha,” diye güldü daha yeni Murat olan Uzaylı ve kolu ve bacağı lastik gibi uzadı bana doğru. Suratıma tokadı yiyince ellerimi kaldırıp arabanın kontrolünü ona bıraktım usluca. Frene basıp direksiyonu yana kırdı hızlıca ve gördük ki on metre kadar ileride bir başka uzaylı otostop yapıyor. “Kilitle kapıyı abicim,” diye bağırdı Sayko. “Oğlum, herifler kapalı yerlerden geçiyor zaten, niye kilitleyeyim.” “O da doğru,” dedi Sayko. Kapı açıldı. Uzaylı eğilip içeri baktı. “Şıpırsk,” dedi arkadaşına. Murat rolündeki uzaylı, “Atla oğlum,” dedi gülerek. “Çok eğleniyoruz burada. “Tamam,” dedi diğeri ve Gamlı'ya dönüşerek ön koltuğa geçiverdi. Gamlı’nın anısına koyduğumuz kağıt, koltukla kıç arasında kalıp ezilmiş, ben kapıyı açıp kaçmaya başlamıştım. Ama....

(Devamı Saykolog'da. Deliler Evinden Manzaralar - S.O.S)

Hiç yorum yok: