28 Kasım 2007 Çarşamba

Deliler Evinden Manzaralar 1

Morallerimiz bozuktu. Evden bir an önce çıkmamız gerekiyordu. Ilımlı islamcı kapitalist güçler az önce arayıp mutfağa bomba yerleştirdiklerinin ihbarını yapmıştı. “Nereye gidecez lan gece gece?” diye sordu Murat. “Evden çıkmaya gerek yok, mutfağı kullanmayalım yeter,” dedi Sayko. “Oğlum, niye mutfakta konuşuyoruz o zaman lan?” dedim ben. “Pasta muhteşemmiş abicim,” dedi Gamlı. “Hangi pasta?” dedi Murat. “Buzdolabının üstündeki işte,” dedi Gamlı. “Pasta falan yapmadık biz,” dedi Sayko. Birden bağırdım ben. “Tamam lan, bomba o olmalı!” Hepimiz Gamlı’ya, o da hemen midesine baktı ve “Hassiktir!” dedi yüzü kireç gibi. “Bizim çıkmamıza gerek yok o zaman,” dedi Sayko. “Gamlı alsın voltasını.” “Hiçbir yere gitmem söyleyim,” dedi Gamlı. “Ya çıkarırsınız şunu karnımdan ya da hep beraber patlarız. O kadar!” “Ben içeri gidiyorum abicim,” dedi Murat. “MSN’den bir şey yazmam lazım.” Ona şöyle bir göz atıp yine konumuza döndük. “Noolacak şimdi?” Bunu söyleyen Sayko’ydu. Tam cevap verecektim ki birden acayip bir gürültü duyduk. Osuruk sesiydi bu ama saçlarımız niye uçuşuyordu o zaman. Beş saniye falan sürüp durduğunda müthiş bir koku sardı her yeri. “Oha be!” diye bağırdı içerden Murat. “Patladı galiba,” dedi Gamlı. Salona doğru uçuşan yatak örtülerine bir göz gezdirip “Bi daha tuvalete git arkadaşım,” dedi Sayko “Bu ne yaa!” “Sen iyi misin?” diye sordum gevşek gevşek gülümseyen Gamlı’ya. “Hiç bu kadar iyi olmamıştım,” dedi o. “Harbiden... Sanki... Neyse bi sigara versenize...” “O zaman çıkmıyoruz di mi dışarı?” diye sordu Sayko. “Hadi winning eleven oynayalım.” Cümlesi biter bitmez de zil çaldı. Yine birbirimize baktık. “Ne bakıyosunuz lan?” dedi Sayko, bakışmalar uzun sürünce. Harbiden kıllanmıştı. “Oğlum,” dedim. “Sadece...” Murat yanımızdan hışımla geçip “Lan dur,” diyemeden otomata bastı. “Niye açtın oğlum?” dedim. “Siz niye açmıyonuz abicim, her işi ben yapıyom ya,” diyip yine MSN’in başına döndü. Her ayak darbesi gümbür gümbür sallıyordu evi. “Kim ki lan gece gece?” diye sordu Sayko. Sigarasından keyifli bir nefes daha çeken Gamlı. “Demek ikinci cumhuriyetçilerin sırrı buymuş,” diye mırıldandı. Geriye doğru çekildim yavaştan. Kapının önünde olmalıydılar. Bir daha çaldı zil. “Hay anasını be,” dedi Sayko. “Naapıcaz abicim?” “Aç işte,” dedim. “En büyüğümüz sensin,” dedi Sayko. “Sen aç.” “Oğlum,” dedim. “Bu su küçüğün olayı değil ki, kapı. Öyle bir...” Bir daha çaldı zil. Ve Murat yanımızdan geçip “Hay ağzınıza,” diyerek haşırt diye açtı kapıyı. Ağızlarımızdan çıkan ses şöyle bir şey oldu bundan sonra: “Hiiii! Ehitebıııı!” Gözlerimiz de pörtlemiş, kıç deliğimiz de ani bir büzülme yaşayıp iyice kilitlemişti giriş çıkışı... Tabi Gamlı’nınki hariç. Murat kimin geldiğiyle ilgili olmadığı için söylenerek MSN’inin başına dönerken mal gibi bakmaya devam ettik. Karşımızda bir uzaylı duruyordu! “Abicim, şu çoluk çocuğa bi şey söyleyin, bokunu çıkarmışlar işin,” diyerek öne geçti Gamlı ve önce yaratığın tek boynuzunu sonra da plastik zannettiği krem rengi pullu derilerini çekiştirdi. Sonra mora dönen suratıyla geriye çekilmeye çalıştı ama ayakları havada gereksiz bir şekilde oynadı, çünkü uzaylı onu tutmuş, havaya kaldırmıştı çoktan. Arkadaşımızı bir parmağının ucunda müthiş bir hızda çevirirken bize şöyle dedi. “Zıbııık zııık tsık sk.” Helikopter gibi ses çıkarıyordu Gamlı şimdi. “Murat şunu görse iyi olur,” dedi Sayko. “Çiroz gibi ama güce bak.” “Aaaabiiii, ya yaa yardım...” Dönüp durmaktan saçtığı salyalar hiçbir anlam ifade etmiyordu arkadaşımızın. “Yaa kapasana ağzını,” diye bağırdı Sayko. “Bir kız gelmiş, seni soruyor Murat,” diye bağırdım. Anında kapının orada bitti ve karşısındaki yaratığa ilk kez bakmayı başardı sonunda. Sonra “Tanışmıyoruz ama..,” diye lafa başladı. “Zusuıık zuk sk,” dedi uzaylı. “İnternetten bakayım mı, belki çevirisi vardır,” dedi Sayko. “İçeri girsenize,” dedim ben. “Bir çay falan içer misiniz?” “Ha ha ha,” diye güldü herkes ben çay deyince. Gamlı’nın ağzı yine açılınca üstümüz başımız salya oldu. Bu esnada sokak kapısı açıldı. Üst komşumuz İbrahim amca, “İyi akşamlar çocuklar,” diyerek merdivenlerden çıkıp kayboldu. Uzaylı Gamlı’yı çevirerek içeri girdi aynı zamanda. Doğruca salona yürüdü. Peşinden seyirttik. Gamlı öylesine bir dönüyordu ki, arada uçacak gibi olup yine parmağa düşüyordu. “Nereye gidiyor lan bu kaltak?” diye sordu Murat. “Tanımadığımı söyledim, hala... “Oğlum uzaylı o, görmüyor musun?” dedi Sayko tilt olmuş bir halde. “Siktir lan!” dedi Murat. İnanmamıştı. Uzaylı ise o esnada televizyonun yanına varmıştı. Gamlı’yı döndürmeyi bırakıp dimdik tuttu ve ekrandan içeri atıverdi. Yok olmuştu arkadaşımız. “Hassiktir,” dedim ve diğerleri de katıldı hislerime. Kuru, incecik parmak uzanıp düğmeye bastı sonra ve karanlık yerini görüntülere bıraktı anında. Oturdu uzaylı koltuğa. “Szıkk bık kturk,” diyerek ekranı gösterdi. Açık olan kanalda Sıla oynuyordu. Ama. Aha. Evet. Başrolde Gamlı oynamaktaydı. “Ha ha haa!” diye güldü Murat. Sonra uzaylının yanına oturup kolunu omuzuna doladı. “Ne herifmişsin sen be. Herkese anlatıcam bunu. Ha ha haa!” Gamlı iğrenç bir repliği söyleyip, yana dönerek, yüzüne yaklaşan kameraya baktı ve “Hay sikiyim, nerdeyim lan ben!” dedi şaşkınlıkla. Tüm seyirciler görmüş müydü acaba bunu? Görev bilinciyle tekrar baktı sonra “Aaa, neden öyle dedin canım,” diyen kıza ve “Seni kaybetmekten korkmasam,” diye yine saçmasapan bir diyaloğa girişti. Fakat her diyalogda olduğu gibi, son anda kendine geliyor ve “Siktir,” gibisinden bir şeyler patlatıyordu mal mal bize bakıp. Ratingler tavana vuracaktı bu gidişle...
(Hikayenin gerisini Sayko yazdı. Deliler Evinden Manzaralar 1.9 - saykolog.blogspot.com sitesinde..)

Hiç yorum yok: