Ehem,
Pek katılım olmasa da, okurlarımdan bazılarının benimle ilgili gelişmeleri merak ettiğini varsayıp, renksiz ama mutlu, heyecansız ama gerilimli, sessiz sedasız ama iç patlamalarla bilinmez bir noktaya doğru ilerleyen şu nacizane hayatımdan paylaşım dahiline girebilecek bazı kişisel bilgileri yüksek ilgilerinize sunmak isterim:
Geçmişi çoktan geride bıraktım. Kendi geçmişim olup olmadığından pek emin olmasam da yaptım bunu. Böylece beynimde yeni yemek tarifleri için oldukça büyük bir alan açıldı.
İnsanlığın rezil bir şey olduğunu öğrenir öğrenmez ise mahkemeye başvurdum. Nüfusta maymun olarak geçmem imkansızmış. Bari en azından adımı Charlie olarak değiştirin dedim, onu da kabul etmediler.
Sessizlik yemini ettim. Artık sadece türkçe konuşacağım. Ah ah ha. Bunu komiklik olsun diye söyledim. Gülün lütfen ve beni yargılamayın. Çünkü bir menekşe denli kırılgan ve yuvasına tükürülmüş bir porsuk kadar da öfkeli bir karaktere sahibim.
Delilerin aslında kötü olduğundan artık eminim. Dünyada onlar kadar egoisti yoktur. Hassaslarmış, duyarlıymışlar, pöh, hepsi palavra.
Önümüzdeki yıl, astral yolculuğa çıkmak istiyordum. Şimdiden rezervasyon yaptırayım dedim ama ruhsal kanallarda müthiş bir sıkışma varmış. Ben de uyumaya karar verdim. Önümüzdeki günlerde üç haftalık bir rüya gezisine çıkacağım. Yazılarımda aksama olmamasına da dikkat edicem tabi ki, merak etmeyin.
Gamlı Baykuş’taki solistlik görevimde iş yavaşlatmaya gittim. Sadece mırıldanıyorum artık. O da evde. Cinlerin alkışları, tezahüratları komşuları rahatsız ediyor ama umurumda bile değil. Eşikten geçerken do, çekmece açarken si notasından uzak duruyorum ve fazla incelip beynimin içindeki baykuşları rahatsız etmemeye çalışıyorum.
Dört aylık oğlum Boray, büyüyünce yayıncı olmaya karar verdi. Güzel bir gelişme. Annesi daha konuşabildiğini bilmiyor. Hele bana acıdığını hiç bilmiyor. Küstah herif. Elimde bekleyip duran üç kitap dosyasını yakmak istedim ama götüm yemedi. Agu, dedi babaannesi birden odaya girince. “Akşam ne yemek var anne?” dedim ben de telaş yapıp.
Agusto ustanın tavsiyesine uyup yatak odasının önüne bir platform yaptırdım. Gece ben uyuyunca kartallar beni alıp Karşıyaka stadına götürüyor. Galiba en mutlu olduğum anlar, rüyamda eskisi gibi basket oynadığım zamanlar.
Artık taviz vermek istemiyorum kimseye. Bunun için insanları mı yoketmem yoksa egomu mu ortadan kaldırmam gerektiği konusunda derin düşünceler içindeyim. Yaşamak taviz vermek, diyor solumdaki karga. Taviz ver ama vermemiş gibi bir duruş takın diyor sağımdaki. Bir başkası kafama sıçıp gaklıyor. Dimdik, gururlu, yenilmez bir bakışla yürüyüp gidiyorum.
Hayatım doğurgan bir fareye benzese de peynirler tükendi. Şimdilik bu kadar...
2 yorum:
O degil de teketekte seni cok fena yenmistim bir sabah Karsiyaka Stadi'nin yanindaki basket sahalarinda :)
Ha ha ha.
Rüyalar ne kadar güzel.
Sonra ben telefonla aramıştım seni. Hadi oğlum, nerde kaldın, demiştim.
Ha ha haa.
Yorum Gönder