Boniface'ın Futbol ve Küreselleşme'sinden: "Herkes, futbolun milliyetçiliğe ne kadar ihtiyacı olduğunu anlatıyor, oysa belki milliyetçiliğin futbola daha fazla ihtiyacı var. Bir ulusu bayrak altında bir araya getirmek için siyaset, ekonomi, kültürel aktiviteler çoğu zaman yetersiz kalırken, bir futbol müsabakası bütün bir milleti aynı doğrultuya çevirebiliyor..."
Uğur Meleke'nin Glokal köşesinden alınmıştır...
Sanırım gereken şuursuz milliyetçilik değil, halkı sömüren mihrakların oyunlarını bilen ve ona göre tavır almayı beceren, üretimle, yaratıcılıkla, azimle ve ulusumuzun bitmek tükenmek bilmez direnciyle bir güç olarak ortaya çıkıp bireylerini ezdirmeyen bir ülkenin hedefe dönük milliyetçiliği.
Ortaya ne bir sistem ne de bir felsefe koymayı beceremeyen, verilen sınırsız yetki içinde futbol altyapısını arapsaçına çeviren muhteşem şişingen antrenörümüz ve tepeden inme balon federasyonumuz, içi boş milliyetçiliği pompalayan ve ondan nemalanan sadece dışı havalı aktörler olarak müthiş bir gücü heba etmeyi başarıyorlar. Devletin her kademesinde görüldüğü gibi... (En azından din olgusu burada devre dışı kalıyor. Ona da şükür.)
Orhan Pamuk ise saf aristokrat ağızlarıyla küresel güçlerin bir ülkenin üstüne biçtiği rolü hatırlatan bir demeç vererek, kapitalizmin böl yönet mantığı içinde ulusal değerleri ve milliyetçiliği zayıflatma projesinin ana mantığını bir kez daha sözlerinin alt metni olarak sunuyor. Sanki küresel etik değerler ve ekonomik paylaşım güdüsü tüm dünyaya dalga dalga yayılıyormuş da ulusal tepkiler ve milliyetçilik ilkel hezeyanlara dönüşüyormuş gibi. Sanki sömürü, emek, kapitalizm laflarında anlamını bulan o müthiş güç-kaos evreni yerini toplu ütopik bir paylaşım evresine bırakmış gibi.
Sanki şu zamanlar, satranç tahtasındaki diğer fakir ülkeler gibi, onurlu bir şekilde ayakta kalmak ve ucuz işgücü piyonları olmaktan kurtulmak için sağlıklı ulusal bir stratejiye, hedefi olan bir milliyetçiliğe her dönemden çok daha fazla ihtiyacımız yokmuş gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder