Aslı Tohumcu: Fotoğraflar, reklam görüntüleri, televizyon, internet, cep telefonları vs’den gelen müthiş bir görüntü sağanağı altında yaşıyoruz. Az önce kullandığınız ifadeyle, sansasyonel hikayelerle çevriliyiz dört bir yandan...
John Berger: Evet, hepsi de sansasyonel, yüzeysel mesajlar; tecrübeye dair bir şey söylemiyorlar. Hepsi de satış sanatının egemenliği altında, bir sürü görüntüyle çevrelenmiş duurumdayız. Hepsi bir şeyleri arzu edilir metalar şeklinde sunma amacını güdüyor. Tabi ki aruz edilirlikleri genelde hayali. Yani bize yalan söyleyen görüntülerle çevrelenmiş durumdayız. Bu yüzden bunun farkına vardığınız an, buna karşı neyapacağınızı da biliyorsunuz. Önce onlara inanmamak, onlardan korkmamak gerek çünkü yalanlardan korkmak insanı paranoyaya sürükler. Bu da doğruyu bulma enerimizden çalar.
Aslı Tohumcu: Ama fotoğrafın (ve görüntüyle ilgili diğer teknolojilerin) yaygınlaşması, hızlı ve kolay paylaşılabilir bir araç haline gelmesi de bizi belleksizleştirmeye başladı.
John Berger: Evet, fikrinize katılıyorum. Sadece fotoğraf sayesinde olmuyor bu üstelik. Bakmak ve görülmesi gerekeni görmek yerine insanlar belleksizleşiyorlar. Ve bu durum, hatırlama ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Buray kişisel bir not düşmem gerekirse, hayatımın bir döneminde 60’lı yıllarda fotoğraf çekmeye karşı büyük bir tutkum vardı. Bir dolu fotoğraf çektim., bir kısmını kitaplarımda kullandım. Sonra birden bire fotoğraf çekmeyi bıraktım çünkü orada olanı gerçekten kavramak yerine etrafta elimde bir makineyle dolaşıp, bir gözümle bakarak deklanşöre bastığımı hissettim. Son kırk yıldır bir fotoğraf makinem bile yok.
(Radikal Kitap 10 Ağustos 2007)
Çağan Dikenelli: Ortalık kentlerde, kırsal alanda, tarihi yerlerde elinde fotoğraf makinesi dolaşan egzotik malzeme avcılarıyla doldu. Bunlar aynı eski binaları, müthiş bir doku olarak belledikleri aynı köylü yüzleri, aynı masum çocuk bakışlarını ve daha bir çok aynılığı kovalarken ucuzlaştırılmış bir sanat anlayışıyla ortak beynin yüzeysel çöplüğünü oluşturduklarının farkında değiller. Anlamı, ideolojiyi, sanatsal olgunluğu bir çırpıda atlayarak görsel tanıklığın ötesine geçmeyecek bir anonim bakışla kendilerini sanatçı hissetmeleri iyi hoş da, bir de böyle yüzlerce insana kapılarını açan o sergi salonları yok mu. İşte esas felaket bundan sonra başlıyor. Arzu edilir metaların ucuz yanılsamalarının televizyonda, reklamlarda, bilboardlarda duygu çarpıtmaları yöntemiyle sergilenen örneklerine ulaşmak için haldır haldır yürüyor zavallı insanlar, hangi oyunun parçası olduklarından habersiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder