Bu Ahmet Bilen adındaki akıl fakiri huysuz bir adamın hikayesidir. Kendisi saat yedi sıralarında bir müzikhole gitmiş, orada iki uzak köşeye yedi sekiz kişi sıkışık bir şekilde oturmuş pis pis birbirlerine bakan iki gruba aldırış bile etmeden tam ortalarındaki masaya oturmuş ve havalı bir hareketle garsonu çağırmıştır. Silahlı çatışmanın çıkmasına ramak kalmış o kritik anda, kıçı yusuf yusuf atan garson isteksizce Ahmet Bilen’in yanına gelmiş ve kendisi bira ve patates kızartması isteyince şöyle demiştir: “Ağbi başka bir yere gitsen sana zahmet. Biramız biraz şey bugün.”
Buna karşılık “Ne şeyi arkadaşım,” demiştir Ahmet Bilen gözlerine öfke yürürken. Bi de kaşı gözü oynamaktadır garsonun. “Ben her zaman buraya gelirim bira içmeye. Şey ne demek!”
“Ağbi,” demiştir garson. Zavallı, bir şeyler ima etmeye çalışmakta ama on beş kişinin otuza yakın gözü kendisini izlerken fazla da açık verememektedir haliyle. “Öhhö. Yanlış anlama ama yok yani bira.”
Gözleri kısılmış ve dudaklarını kemirerek bakmıştır Ahmet Bilen. “Taşak mı geçiyosun oğlum sen benle? Sikerim bak bi tarafını. Çağır bakayım sen bana işletmeciyi.”
Garson telaşla çevrelerini sarmış öküz gibi bakan iki grubu şöyle bir sözmüş ve sesini kısarak “Ağbi, bi dakka dışarı gelsene.” demiştir
Sanki bu lafı bekliyormuş gibi şak diye garsonun gömlek yakasına yapışıp kendine çekmiştir Ahmet Bilen. “Oğlum sen arıza mısın lan. Naapçaksın lan dışarıda. Burada yap hadi. Yavşak!”
Sadece bu huysuz müşterinin kendisini sarsıp durmasından değil, aslında ölüm korkusundan da bir hayli huzursuz olmuş garson tabi ki dil döküp kurtulmaya ve bir an önce oradan fıymaya çalışmaktadır.
“Tamam ağbi,” demiştir sonunda pes ederek. “Özür dilerim, hemen getiriyorum. Tamam ağbi, bırak lütfen. Haklısın. Hata ettim.”
Bırakmıştır Ahmet Bilen ama susmamıştır. Arkasından saydırmaya devam etmiştir garsonun. “Piçe bak yaa. Bu saatte canımı sıktı. Ama dur. Ben onun anasını sikecem. Artık işsizsin pezevenk. Duyuyo musun? Kimle dansettiğini biliyor musun lan sen! Amcık. On beş saniye sonra önümde olacak o bira. Yoksa geliyorum yanına! O kadar.”
Masaya yumruğunu indirirken sandalyelerinden kalkmış adamları görmüştür. Tepeden kendisine bakmaktadırlar ve o dert anlatmaya çalışır onlara. “Görüyo musun arkadaşlar. Durduk yerde insan nasıl katil oluyor!”
“Görüyoz amına koyayım,” deyip silahını çekmiştir pos bıyıklı bir herif ve diğerleri de onu taklit etmiştir.
Ahmet Bilen’in son gördüğü üstüne ölüm kusan silahlar değil, yine, elinde bira, biraz ötede durmuş acıklı gözlerle kendisine bakan garson olmuş ve son küfrünü de ona göndermiş gibi olmuştur. Fakat aslında silah sesleri başlayıp, vücudu dağlanınca, can korkusundan küfür çıkmıştır ağzından.
“Oh be, sonunda sesi kesildi dalyarağın,” diyen kel kafalı, şişko adam da pos bıyıklının düşmanıdır. Ama yerdeki herifi iki üç kere vurup rahatladıkları, streslerini iyice attıkları için hep beraber masalara oturup anlaşamadıkları konuyu uzun uzadıya tartışmışlar ve barışa kavuşup mekandan öpüşerek ayrılmışlardır.
Ahmet Bilen mi? Oraya gömülmüştür ve garson, müzikholde çalıştığı süre boyunca her gün saat yedide bir bira dökmüştür mezarının üstüne denk gelen karonun aralığına…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder