14 Kasım 2008 Cuma

Hayali Sohbetler Bürosu

Dr Sayko’yla Danışmend geçidinde oturuyoruz…
“Bilader dikkat ettim,” diyor Sayko. “Burada hep otuz bir kişi var. Birileri gelince diğerleri gidiyor. Sanki anlaşılmış bir şey bu.”
“Sandalye sayısı yüzünden olmasın,” diyorum.
“Hep dolu değil ki sandalyeler,” diyor o. “Mesela yirmi kişi oturuyorsa, diğer on bir kişi vitrinlere bakıyo ya da geziniyo oluyor.”
Susuyoruz. Önüne bakarken kafasını sallıyor o yavaştan. Sanki mistik bir alanla çevrelenmiş gibi bir tavır takınması beni gıcık ediyor. Üstelik bir anlam da bulamıyorum bu işte. Öyleyse ne olacak! Ama garip. Öyleyse gerçekten garip. Kalkıp hızla dışarı çıkıyorum avludan. Ben geçerken bir kız geçide giriyor. Beş saniye bekleyip yine giriyorum, o kız dükkana atıyor bu sefer kendini. Yine çıkıyorum. Avludaki kitapçıdan birisi adımını dışarı atıyor. İçeri giriyorum, çaycı “Hişşt, Burak! Baksana lan!” diyerek geçide dalıyor yanımdan geçip...
Bezgin bir ifadeyle geri dönüp sandalyeme oturuyorum ve Sayko’nun bilmiş bilmiş suratıma baktığını görüyorum. “Gördün mü?” diyor.
“Gördüm.”
“Kedileri saymıyorsunuz,” diyor yanımızda diklene diklene çevreye bakınan kavgacı tekir. Karşıdaki dükkanın kedisi. “33 canlı olmalı avluda. Bu değişmez bir kuraldır. İki kedi var. Üçe çıksa insan sayısı otuza düşer.”
Sayko’ya bakıyorum. “Yanımızdaki kedi konuştu,” diyorum boş bir ifadeyle.
O bir şey diyemeden kedi, “Ben konuşmadım, sen beyninde konuşturdun beni,” diyor. “Yani ne söylememi istiyorsan onu söyledim.”
“Bence de öyle olmalı,” diyor Sayko. “Kedilerin konuşması imkansız.”
“Ama sen de duydun işte onu bilader?” diye ciyaklıyorum isyan içinde.
“Doğruya doğru, duydum,” diyor.
“Duydu tabi,” diyor kedi masaya sürtünerek. “Ne var bunda.”
“Ben kafamda yarattıysam bu işi, sen nasıl duyabilirsin ki? Mantıksız. Sadece şu kediyle konuşsam neyse. Ben üşüttüm derim, çıkarım işin içinden…”
“Bi dakka,” diyor kedi. “Şu ibnenin icabına bakmam lazım.” Ve gidip kilise tarafından avluya sızmaya çalışan sarı bir kediye girişiyor pata küte.
“Amma agresif lan bu da!” diyor Sayko.
“Oğlum,” diyorum lakayıtlığına şaşkınlıkla bakarak. Kızmak istiyorum. Ama birden gidiyor aklımdaki her şey. On dakika öncesinde, çay bardağım dolu, çevreyi seyrederken buluyorum kendimi.
“Bilader dikkat ettim,” diyor Sayko. “Burada hep otuz bir kişi var. Birileri gelince diğerleri gidiyor. Sanki anlaşılmış bir şey bu.”
Bir an ona bakıp, sonra anlamsızlığı kabullenmiş bir şekilde kafamı sallıyorum. “Öyledir mutlaka,” diyip çayımdan güzelce bir yudum alıyorum. Oooh!
Göz kırpıyor kedi bana ileriden….

Hiç yorum yok: