5 Temmuz 2008 Cumartesi

Ezberibozuk – Kuruçeşme Rahipleri

Efsanevi heavy-metal grubu Judas Priest Türkiye’ye geliyor. Şok haber spotuyla televizyonlarda verilmediği için görmemiş olabilirsiniz. İnsan düşünmeden edemiyor; iktidar bu ergenekon gözaltılarını bilerek mi bu günlere getirdi diye. Amaç belki de kapatma davasını değil metali gölgelemek. Halkımız da paranoyak bu arada. Gerçekten geliyor mu abi yaa, lafları ortalıkta başıboş inekler gibi azgınca dolandı bir süre. Ülkemizdeki en önemli sorunlardan biri bu işte. İnançsızlık. Biletler satışa çıkmış, hâlâ kafalarda acaba şeysileri. Cuma hutbesinde imam efendi bahsetse bir sorun kalmayacak. Bir de mikrofondan Breaking The Law parçası sokaklara verilse, mahalle baskısı da ortadan kalkacak. Kompleks de bir başka bela. Geliyor da bana mı geliyor gibisinden anlaşılmaz bir psikoloji. Bir başkası da nerede olacak bu konser, diye soruyor. Hımm, o sorunun cevabı biraz naneli, diyor diğeri. Kuruçeşme Arena’da. Ha ha ha! Öncesinde Kylie Minogue’un çıktığı yerde mi yani? Aaaaa! J. P’in menajeri sahneyi domuz kanıyla yıkaycaz, açıklamasını yapmadan kimse rahatlamayacak. Şimdi şöyle düşünmek lazım. Sonuçta metalse metal, orada medyadan ünlü simalarımız arzı endam etmekten geri durmayacaklar. Çünkü onlar hayranlarını şaşırtmak için varlar. Anlamak ya da kendini bilmek için değil. Yani oraya yakışsın yakışmasın bir Mahzun Kırmızıgül’ü üstünde deri kıyafetlerle; BKM organizatör olduğuna göre, bir Gülben Ergen’i, dudakları daha da büzük ve açık, artı her zaman müdahaleye hazır kuaförüyle, balemsi hareketlerle folkloru metroseksüel kılan Mustafa Erdoğan’ı, elinde not defteriyle şovuna glam bir hava katma peşinde görmemiz olası. Belki sahneye çağırırlar diye Arto bile gelebilir. O zaman nacizane önerim, hayranların biraz erken gidip ön taraflarda kalabalık yaratarak çaktırmadan bir ayı tuzağı kazması olacak. Tamam şöyleyken böyle de, sonuçta Judas da eski Judas değil. Onlar da akşam açıp bir Mehmet Ali Erbil seyretseler rahatlayacak, monopol falan oynadılar mı daha rahat uyuyacak yaştalar. Gelin olaya başka açılardan da bakalım öyleyse. Konser nasıl geçecek mesela. Rob Halford sahneye yine motorla çıkabilecek mi? Kullanacağı yolda İstanbul trafiğine takılacak mı? Sahnenin arka tarafı, motoru görüp orayı otopark zanneden araçlarla dolacak mı bir anda? Kılları ağarmış güruh kafa sallarken bir sakatlık yaşanmasın diye seyircilere boyunluk takılacak mı? Gidemeyenler facebook’ta teşhir edilip metal camiasından aforoz edilecek mi? Geçenlerde Kazancı’dan yukarıya çıkıyordum. Simitçiye birden sordum. “Hey, delikanlı, Judas Priest konserine gidecek misin?” “Yok abi, İsa peygambere ihanet etmiş bir adamın rahiplerinin konserinde ne işim var,” dedi. Halkımız bu konuda da duyarlı, belirtmek isterim. Hani film isimlerini kafalarına göre değiştiriyorlar ya. Belki afişe de Jesus Priest olarak yazarlar. Benimkisi sudan öneriler işte. Çoğu iş camiasında almış yürümüş, hafif göbek, az çok liboşluk kazanmış eski metalcilerin pek de takmayacağı şeyler. Konser sonrası Reina’ya da uğrayalım sonra da işkembe içmeye gideriz diyenler yönetir, gerçekten aykırı olanlar yüz on milyonu toparlayamadığı için evinde Acun’un herbirinin başına bir geveze dikilmiş sihirli kutularını seyreder protesto olsun diye. Breaking The Law! Ülkemizde yargının canına okunurken anlamsız kalan bir sürü parça kulaklara dolarken balıkçılar inadına kökleyecekler radyolarındaki TRT FM’i. Ama bilmeyecekler ki Rob Halford Müzeyyen Senar’ın oğludur aslında. İşte bu da benden size şok bir haber. Şimdi on dakika da haber koyarım, elli yazı sonra da Halford’un Senar’ın üvey oğluna profilden, üstelik bir de burnunu çektiği zaman epey benzediği ortaya çıkar. İstediğiniz bu mu? Ha! Bu mu? Ha haa. Nostradamus bu rezaleti önceden bilebildi mi peki? Kendi adı kullanılarak bu kadar vasat bir albüm yapıldığını tahmin etse konser öncesi Kuruçeşme Arena’da açılmak üzere bir mektup bırakır mıydı ya da? Neyse ne. O zaman şarbon bilinmediğine göre sorun yok. Son söz de şu olsun. Bu ülkede parası olmayan metalci dahi olamaz. Hadi gidip Defenders Of Faith eşliğinde bir büyük içelim de unutmaya çalışalım yetmişlerin seksenlerin o muhteşem coşkusunun organizatörlere, medyaya, içi geçmiş düşünmezyaşarlara meze oluşunu...

1 yorum:

saykolog dedi ki...

Yeni bi kampanya başlatalım. Facebook üzerinden olabilir. Konsere gidecek güruhun her birinin omzuna bir midi-müzik seti (gerçi şu anda mp3 player çağına girdik ama...) tahsis edelim. Konser başladığı anda herkes aynı anda play tuşuna bassın ve -kişisel tercihim- Painkiller albümünü çalmaya başlasın. Böylece olası bir rezalet önceden engellenmiş ve hatta verilen bilmem kaçyüz milyonun hakkını söke söke almış oluruz sanırım...
Galiba... Bilmem ki...