10 Mayıs 2017 Çarşamba

Yazar Notları: Polisiye Nedir?

 Bir polisiye roman asla sadece polisiye roman değildir.
İçinde akıl oyunları, psikolojik deneyler ve çok bilinmeyenli denklemler barındıran bir bulmaca-yazındır. Yaratımın laboratuvarında küçültülmüş mekânlarda büyük arayışların kitabıdır. İnsan psikolojisinin gizemlerini çözmek peşindeki beyinler için bir deney tüpüdür. Bireye yöneltilmiş tüm haksız eylemlerin, iddialı kabıyla raflarda gözlere sırıtan bir küçük kitaba tıkıştırılıp cezalandırıldığı bir rahatlama terapisidir. Büyük sorunları rahatlıkla çözen kahramanın rehberliğinde, alt benliğimizde her gün biraz daha kabarıp şişen kompleks girdabının önüne konulmuş bir kap çikolatadır. Gizlenme yeteneğine sahip, matematiksel adımlarla ilerleyen taşlara sahip bir satranç oyunudur. İnanılmaz olayları ciddiyetle, sadece kurulan atmosferin inandırıcılığıyla gerçek kılma sanatıdır. Yazarın, okuyucusunu da en az kendisi kadar akıllı varsayarak yazması gereken bir türdür. Ve onu aldatmak, geciktirmek, yanıltmak, dikkatini dağıtmak için her yanına tuzaklar yerleştirilmiş, ormanlık bir av bölgesidir. İşin doğrusu, ormanın içinde gezinildiği olgusu bile bir yanılsama olmalıdır.
Agatha Christie için polisiye Shakespeareyen güç çatışmalarının, kişilik buhranlarının şatolardan alınıp, malikânelere, teknelere, aristokratların küçük buluşma alanlarına indirilmesiydi.
Arthur Conan Doyle için; insan ruhunun derinliklerine bilimsel teknikler kullanılarak gerçekleştirilen bir araştırma gezisiydi.
Dashiel Hammett için; güce hapsolmuş bir toplumda, bir diğerini ezmekten başka bir şey bilmeyen bıçkınlar, politikacılar, para babaları arasında daha zeki ve daha cesur biri tarafından atılmış bir varoluş çığlığıydı.
Raymond Chandler için, dalgacı bir karakterin ince bir toplum eleştirisiyle, kanser hücreli yamuk yumuk bir sistemin simgesel minyatürlerini hallaç pamuğu gibi atmasıydı.
Henning Mankell için ekip çalışmasının, çıkardan arınmış rasyonel aklın ve ahlakın her alanda başarıya ulaşacağını kanıtlamanın bir yoluydu.
Eduardo Mendoza için tarama ucuyla her köşesini her tiplemesini birer karikatüre dönüştürdüğü Barcelona’da sistem tarafından boyutlarından biri alınmış komik-insanların arasında bir delinin gerçeği arayışıydı.
Richard Levinson’ın Columbo’su için; Platon soru-cevap tekniğine dayanan ve ardı arkası kesilmeyen zekice sorularla bir koca bina inşa edip; sistemin tüm olanaklarını kullanarak gücün gökdeleninde, ihtişamın sisleri arasında suçu gizleyebileceğini sanan kapitalizm artığı “Kötü”nün savunma duvarlarını aşmasıydı.
Philip K. Dick için; system tarafından yaratılması muhtemel bir evrende, büyük kuramsal açmazlar, çözümsüz etik tartışmaların labirentinde gezinmekti.
Umberto Eco için, tarihin belli bir noktasında, çağların gizli bilgilerinden oluşmuş bir piramitte, entelektüel adımlarla biricik hakikate tırmanıştı.

Benim için ise; klasik polisiye, kokuşmuş emperyalist dünyada, politikayla, satılmışlarla, çetelerle, güç ağlarıyla, mistik dokunuşlarla, rahatsız hayallerle sarmalanmış, doğrunun ne olduğunu hissedebilmenin gücüyle ayakta kalsa da kafası aşırı karışık bir karakterin, düşmanların putlarını adım adım yıkarak, içeriklerini pazara çıkararak başarıya doğru ilerlemesi. Katillerse yanlışın alegorileri…

Hiç yorum yok: