Günümüzde bir çok senaryo yazarı kurgu hızının ve paralel hikayelerdeki soru işaretlerinin akışı içine yedirerek, seyirciyi aldatma kozunu çekinmeden kullanıyorlar. Bu tabii ki ahlaksızca bir seçim. Diyelim ki, bir adam dört beş kişi tarafından kovalanıyor ve korku içinde bir kayanın altına sığınıyor. Gözleri dehşet içinde, titreyerek bekliyor. Halbuki aynı adamı yarım saat kadar sonra iblis olarak göreceğiz. Sıradan insanlar tarafından altedilmesi imkansız bir yaratık! Peki tamamen yalnızken bu yaratık kimi kandırdı? Olan şu ki, yazar dikkatleri bir süre daha diğer karakterlerin üzerine yönlendirmeyi başardı. Yan karakterlerin bazen sinsi bazen tedirgin bakışları üzerinden sürdürülen bu çaresizlik-gerilimi polisiye yazarlarının da baştacı.
Hercule Poirot, seri dizinin bir bölümünde, bir cinayet piyesine gidiyor, girdiği bahsi kaybetmiş, yani katili bilememiş halde ofise geri dönüyor ve Hasthings’e sitemkâr bir tavırla şöyle diyordu: “Yönetmenin bizden delilleri gizlemeye hakkı yok!”
Kabul edilemeyecek şeyleri size söyleyeyim:
- Karakter tarafından bizzat yerleştirilmediyse, eserin devamında etkinliği olmayan, yanlış yönlendirici deliller koyamazsınız.
- Karakterlere aldatıcı mimikler, tavırlar bezeyerek esere yabancılaştıramazsınız.
- Zamansal akışın gerçekliğiyle oynayamazsınız.
- Olayı mantık dışı (kamusal pratiklere ters) oldu-bittilerle çözüme ulaştıramazsınız.
Fakat kitaptaki anlatıcının aslında katil olduğunu Roger Ackroyd Cinayeti romanındaki gibi son ana kadar saklayabilirsiniz. Ona bir şey demem. Yeter ki ucuz numaralara girişmeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder