10 Ekim 2012 Çarşamba

Protestocuklar

“Google News”de kısa bir sorgulama bile, son bir aylık durumu şöyle sergiliyor. “Protesto” ile ilgili haberler 1 milyondan biraz fazla. “Savaş ve protesto”, 86 bin 900 haber getiriyor. Bu sayıyı, su ve protesto, protesto ve demokrasi, protesto ve iklim değişikliği için sırasıyla, 50 bin 100, 45 bin 600 ve 32 bin 600 haber izliyor. Öğrenci ve protesto ise 52 bin haber getiriyor. Bankacılar ve kapitalizmle ilgili protestoların haber sayısı da, sırasıyla 7 bin 700 ve 5 bin 530. Kapitalizmin krizinin tam ortasında, kapitalizmle ilgili protestoların haberlerinin sayısının az olması ilk anda adeta bir paradoks, ama bu verileri değerlendirirken son yıllarda yaşanan “demokrasi” talepli protesto eylemlerinde yükseltilen taleplerin pratik sonuçlarının, adı anılmasa bile kapitalist yaşam tarzını dışlamakta olduğunu da göz önüne almak gerekir. Benzer bir yorumu iklim değişikliği tartışmalarına ilişkin olarak da yapmak olanaklı. Ancak kimi yerel kazanımların ötesinde, bu protesto eylemlerinin kalıcı “işlerin andaki durumunda” kaydadeğer bir değişiklik yaratabildiği söylenemez. Bu bağlamda esas sorun az sonra aktaracağım yorumda vurgulandığı gibidüşünce, anlama yetersizliği değil. Her gün yayımlanan binlerce makale, broşür, hatta kitap(çık), bu yaygın protesto dalgasının içinde “hedefler” açısından tanınabilir bir mutabakatın olduğunu gösteriyor. Esas sorun parçalanmışlık;herkesin kendi ulusal, bölgesel hatta kasaba, mahalle düzeyinde kendi protestosunu, diğer mücadelelerle birleştirmeyi düşünmeden ya da bu yönde kalıcı adımlar atmadan sürdürmeye çalışması. Adeta, sonu gelmez bir “ilkellik” (bu analojiyi fazla zorlamamakta yarar var) dönemi bir türlü aşılamıyor. Tüm mücadeleler adeta, birbirinden habersiz “gerilla eylemleri” (analojiyi fazla zorlamamak koşuluyla) biçiminde sürüyor. Bu yüzden “yapı/sistem”, elindeki güçleri bu eylemleri tecrit etmek, imha etmek ya da görünmez kılmak için en verimli biçimde kullanabiliyor. Güçler arasındaki bu dengesizlik hep “yapıyı/sistemi” destekler yönde işliyor. Bu parçalanmışlık sorunu aşılmadıkça gruplar, partiler, aktivistler, kendi başlarına davranmakta ısrar ettikçe de işlemeye devam edecek. Kısacası, şu sırada gerçekleştirilen protesto eylemleri, bu parçalanmışlık içinde, yapıda bir delik dahi açamadan on yıllarca sürdürülebilir. Dahası da var. Sık ve düşük dozda kullanılan antibiyotiklerin virüsleri mutasyona zorlayarak güçlendirmesi gibi ne yazık ki bu düşük dozda, parçalanmış protestolar da “yapıya/sisteme” kendi zaaflarını görerek, yenilenme ve güçlenme olanakları sunuyor. Bu parçalı ve düşük yoğunluklu protesto, sürekli protesto ettiği şeyi güçlendiriyor...

 Ergin Yıldızoğlu'nun Protesto Mevsimi yazısından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok: