31 Ağustos 2012 Cuma

Torrero Munera


"This incredible photo marks the end of Matador Torero Alvaro Munera’s career. He collapsed in remorse mid-fight when he realized he was having to prompt this otherwise gentle beast to fight. He went on to become an avid opponent of bullfights. Even grievously wounded by picadors, he did not attack this man. Torrero Munera is quoted as saying of this moment: 'And suddenly, I looked at the bull. He had this innocence that all animals have in their eyes, and he looked at me with this pleading. It was like a cry for justice, deep down inside of me. I describe it as being like a prayer - because if one confesses, it is hoped, that one is forgiven. I felt like the worst shit on earth.'

30 Ağustos 2012 Perşembe

Hisli İnsan Zamanı

Şu an sıkıcı ya da korkutucu, yaşanmış ise komik ya da hoş paradoksundan kurtulun. İkisi aynıydı hep aynı olacak. Sizin anlık sikik hislerinizin bir önemi yok.

Yüzyılın Başarısı

Sistem sanatı insanlığın sıkıştığı dar alana sıkıştırmayı başardı!

Tuzak

Bu bir tuzak! Hayat onu anlamaya çalışırken ölüp gitmemizi istiyor.

Sosyalist Bilim Cumhuriyeti

Sermayenin basın sözcüsü politikacılara değil gerçeklerin basın sözcüsü bilimadamlarına ihtiyacımız var.

28 Ağustos 2012 Salı

NÜKLEER MASALLAR VE DECCAL- Efkan Bolaç

ABD’nin elektrik maliyetlerine bakarsak; hidroelektrik için 3.5 cent, kömür için 1.8, doğalgaz için 3.42 harcayan bu ülke nükleer için 2.13 cent ödüyor. Çarpıcı rakamlar da buradan itibaren başlıyor.1999 yılına ait verilere göre, hidroelektrik enerji üreten bir sistemin yapılması için kilovat başına 1500-2000 dolar harcanması gerekiyor ve bu fiyat tüm ülkelerin enerji maliyetinin ortalamasına denk geliyor. Kömürle çalışan bir enerji tesisini yapmak için ise kilovat saat başına harcanması gereken maliyet 700-1000 dolar arası. Tüm bunlar arasında en düşük maliyetli olan ise doğalgaz; kilovat saat başına 350-500 dolar harcanarak tesis kurulabiliyor. Aynı güçte bir nükleer reaktörü kurmak için ise kilovat saat başına 3500-5000 dolar gibi bir maliyeti gözden çıkarmak lazım.En ilginç olanı da şu; diyelim ki bu tesisleri aynı güçlerde yaptınız ve bir sene sonra bunu piyasada satmak istediniz. İkinci el konumuna düşen tesislerin piyasa satış değerleri şöyle olacak; hidroelektrik üreten tesis kilovat saat başına 1775 dolar, kömür tesisi işletmesi 665 dolar, doğalgaz tesisi 240 dolar ve nükleer reaktör tesisinin yani bitirilmiş ve çalıştırılmış bir nükleer tesisin satış fiyatı kilovat saat başına 113 dolar olacaktır.Yani nükleer, ikinci elde maliyetinin 1/50 sine ancak satılabiliyor. Bu arada dikkat edilmesi gereken maliyet nükleer enerjini 2.13 cente mal olduğudur bunun üzerine vergi ve diğer giderleri koyduğumuzda ve şirket karını da eklediğimizde ortaya çıkan rakam ülkelere göre değişse de 4-7 cent arasında olacaktır. Özetle dünyanın en pahalı benzinini kullanan ülkemiz, dünyanın en pahalı enerjisini de kullanmak zorunda kalacaktır.

24 Ağustos 2012 Cuma

Bırakın Onu

Yalnızlığın içine düşmüş bir yalnız. Hayallerine dolanmış bir sarmaşık. İntihar etmek istemiyorsanız ona dokunmayın. Bırakın dünyayı istediği yöne soksun. Doğru ya da yanlış.

Yes - Relayer


Duyan kulaklara bahşedilmiş başka bir başyapıt. İnsan eliyle yapıılmış en yüksek yapının tepesine kondurulmuş bir delilik tapınağı. Kişinin içinden geçerken ruhuna neler fısıldadıysa bir daha asla rahat hissetmemesini sağlayacak bir rüya rehberi.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Genesis - The Lamb Lies Down On Broadway


Dahice. Yaratımda dizginlerden boşanmanın soyut bir resmi. Bir doruk noktası.
Personnel
Additional personnel

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Aşk Çocukları

Sürekli aşktan söz edenlere iki tuzlu salatalık verin, çocukluk aşklarını hatırlasınlar.

Öyle Olmalı

Newton yer çekimini kafasına elma düşünce  bulduysa Galile de dünyanın döndüğünü tombalak atarken keşfetmiştir.

Büyük Karar

Yıllar yıllar önce küçük bir çocukken (ilkokulda olmalıyım) herşeyi, yaşanabilecek herşeyi gördüm. Üstüme akan görüntü sağanağında kafam döner, gözlerim yaşarırken düşünmeye başladığımı hatırlıyorum. Bir karar vermem gerektiğini biliyordum. Hemen orada. Gözlerim arada bankonun üstündeki bıçağa kayarken elimde tuttuğum çayın masaya döküldüğünden habersizdim. Annem sofrada başını hafif öne uzatıp sordu: "Çağan, iyi misin evladım?" Bir an ne diyeceğimi bilemeden durduktan sonra cevap verdim: "Yemek tuzsuz olmuş." Ve o sırada  o büyük karar bir şerit gibi geçti aklımdan. Yaşayacaktım bu yaşamı anasını satayım.

21 Ağustos 2012 Salı

Illustrawalk 2

 Boray'la Babası Yeni Bir Maceranın Eşiğinde -  by Dothaithanh

 Catia Chien (Santa Ana California)

 Joshua Middleton

 K,Kanehira

 Kim Hee Jeong


 fire and wind by Thuyngan

 jump - yellow man


Владимир Рябчиков

Sırrı Budur

Güç elinde değilse bir zavallı gibi görün, eline geçirdiğindeyse şanslı bir zavallı gibi. Onu elinde tutmanın sırrı budur.

Çok Çalışmak

Çok çalışıyorum. Son nefesimi verirken bir panter gibi görünmeliyim.

Mayın

Ne mi olmalıyım? diye düşündü küçük adam. Ve hemen ardından, kötülük denizinde gezinen başıboş bir mayın, dedi mırıltıyla. Ve ne zaman nasıl patlayacağını bulmaya çalışırken yüzü buruşuverdi.

Ying'in Yang'a Tecavüzü

Çarpıcı bir güzellik gördüğünde ne kadar çirkin, iğrenç bir çirkinlik gördüğündeyse ne kadar güzel olabileceğini kavradın mı bu iş tamamdır.

Cemil Cahit Yavuz


Clint & Paul


20 Ağustos 2012 Pazartesi

Kültür Endüstrisi, Sanatçı ve Satış… - Ergin Yıldızoğlu

Şarkılarının, filmlerinin yanı sıra Amerika’da siyahların eşit haklar mücadelesindeki etkin rolüyle bilinen Harry Belafonte’nin Altın Leopar Onur Ödülü’nü almak için geldiği Lucarno Film Festivali’nde “The Hollywood Reporter” ile yaptığı söyleşide, kapitalizme, kültür endüstrisine, günümüzün ünlü siyah sanatçılarına yönelik sert eleştirileri sanat çevrelerinde büyük yankı yarattı. Belafonte ile yapılan söyleşinin, medyanın, Rusya’da Feminist Punk grubu “Pussy Riot”un yargılandığı davayı tartıştığı günlere denk gelmesi de ayrıca ilginç bir rastlantıydı. Calypso Kralı, Martin Luther King’in yakın dostu Belafonte (85) sanat yaşamına 1950’lerde Karayip Adaları’ndan kaynaklanan Calypso müziğini Batılı izleyicilere tanıtarak, sevdirerek başladı. Bu müzikle adeta özdeşleşerek Calypso Kralı olarak anılmaya başlanan Belafonte’nin sanat yaşamı, müzik alanındaki başarılarının yanı sıra, film kariyeri, siyahların hakları, insan hakları mücadelelerindeki etkinlikleri ile devam ederek bugüne kadar istikrarlı bir sol çizgi izledi. Belafonte, Martin Luther King’in yakın dostu, ailesinin mali destekçisiydi. Siyasi yelpazenin her zaman sol kanadındaki ödünsüz duruşu film kariyerine de yansıdı. Belafonte, sanatını ve siyasi ahlakını her zaman piyasanın taleplerinin önüne koydu. Otto Preminger’in, Prosper Merimee’nin, Bizet tarafından da operaya uyarlanan, kısa romanı “Carmen”in modern zamanlara ve siyah Amerika yaşamına uyarlanması olan unutulmaz filmi Carmen Jones’ta başrolü oynayan Belafonte, daha sonra, dünyaca ünlü olacak Porgy and Bess operasının sahneye konuluşunda kendisine teklif edilen başrolü, ırkçı önyargıları güçlendirdiği gerekçesiyle reddederek “herkesi” şaşırttı. Belafonte’nin The Hollywood Reporter’le yaptığı söyleşide dile getirdiği kaygılar ve eleştirilerin bu kadar yankı yapmasının arkasında işte bu uzun başarılı sanat kariyeri, istikrarlı olduğu kadar da yürekli bir siyasi yaşam, hem siyah toplum hem de genelde ilerici çevrelerde sahip olunan büyük saygınlık yatıyordu. Üstelik Belafonte’nin dile getirdikleri, günümüzün en can alıcı sorunlarıyla da yakından ilgiliydi. Lucarno Festivali’nde kendisine verilen ödülü alırken yaptığı konuşmada, Belafonte, ödülün uzun siyasi etkinliklerinin dünyaca tanınması anlamına geldiğini vurguladı, dizginlerinden kurtulmuş kapitalizmi eleştirdi, “Arap Baharı” olayını konu edinen bir film projesini de kapsayan yeni projelerinden söz etti (Hollywood Reporter 07/08/2012). ‘Eskiden daha kolaydı...’ Belafonte’ye göre, “Eskiden düşman daha açık seçikti. Baskıya karşı, bir gamalı haçla, çizmeyle, ‘Negro Giremez’, ‘Yahudiler Giremez’ tabelalarıyla birlikte gelen bir düşmanla, savaşmak daha kolaydı. Şimdi düşman kendini gizliyor. Dokunamıyorsun, ama tadını alıyorsun, hâlâ ve tüm gücüyle karşımızda ve çılgın kötülüklerine devam ediyor.” “Birçok ülkede iktidar adeta mutlaklaştı. Özgür girişimciler (Kapitalizm-EY) sisteminde iktidara sahip olanlar, toplulukları ezmeye, uğursuz savaşlar çıkarmaya başladılar. Bush döneminde bunu yaptık, Obama döneminde yapmaya devam ediyoruz. Hâlâ işkenceyi teşvik eden yasalar var, Guantanamo’yu kapatmadık. Polis istediğini istediği gibi tutukluyor. Bu kapitalizm bizi yeni bir Nazi imparatorluğunun (Fourth Reich) eşiğine getirdi.” Belafonte’ye göre “Bugün esas düşman, dizginlerinden boşanmış kapitalizmdir”. “Paranın bu kadar küçük bir insan grubunun elinde bu kadar yoğunlaşmış olması, insanlık tarihinde bugüne kadar yaşanmış en tehlikeli gelişmedir... Karşımızda kendini zorla dayatan bir oligarşi var.” “The Hollywood Reporter”in “Aktörlük kariyerinize verilen bu ödülü aldığınız şu günlerde, toplumdaki azınlıkların Hollywood’daki imajından hoşnut musunuz?” sorusunda Belafonte sert ve olumsuz bir cevap veriyor. Belafonte’ye göre “Günümüzün en büyük yolsuzluğu, bu kadar yüksek profilli sanatçılara ve bu kadar güçlü ünlülere sahip olmamızdır. Bunlar bugün toplumsal sorumluluklara sırtlarını çevirmiş durumdalar”. Belafonte “Bu Beyonce ve Jay-Z için de geçerli. Bunların yerine bana Bruce Springsteen’i verin. Bazen onun siyah olduğunu düşünüyorum” diyor. Satmak ya da satmamak bütün mesele... Belafonte, “Hayır kurumlarına bu kadar mali yardım yapan sanatçıları, böyle eleştirirken haksızlık yapmıyor mu?” gibi tartışmaların ortasında “The Guardian”dan Tricia Rose’un dikkat çektiği bir gelişme, salt ABD’de değil tüm dünyada önemli bir soruna ışık tutuyor. ABD’de başlangıçta siyah topluluğun sözcüleri olan siyah sanatçılar giderek, küresel kültür endüstrisini denetleyen dünyanın en güçlü şirketlerinin ürettiği kitlesel kültür metalarının parçası haline geldiler (10/08/2012). Artık bundan sonra, büyük piyasalara ulaşmak, çok satmak isteyenler, bu piyasalara giriş kapılarını tutan dev korporasyonları mali, ideolojik ve siyasi olarak tatmin etmek zorundalar. Sanatçı, feodalin, sultanın, dini kurumların vesayetinden kurtularak özgürleşmeye başladığını düşünürken, 19. yüzyılın sonunda, yeni bir vesayet (piyasa) sistemiyle karşı karşıya kalmıştı. Günümüzde, mali krizi postmodern fantezileri dağıtmaya başlayınca, o zaman Kandinsky’nin “kara el” olarak nitelediği şey yeniden ama eskisinden çok daha güçlü, yaygın bir biçimde sanatçının karşısına dikildi: Ya metalar dünyasında geçerli, siyasi iktidarı destekleyen değerlere (sözde “halkın değerlerine”, “halkın anlayacağı”) uygun ürünler üretirsin ya da piyasaların kapılarını sana açmam! O zaman olduğu gibi bugün de egemen sınıfların organik entelektüeller, “halkın değerleri”, töre filan derken, derken aslında kendi değerlerini, “baba’nın yasasını” kastediyorlardı. İşte Belafonte’nin Beyonce örneğiyle vurguladığı sorunun böyle bir evrensel boyutu var. Sanatçı bugün iki seçenekle karşı karşıya: Ya kapitalizmin mal satmak, oligarşinin yönetmek için dayandığı halkın “değerleri” denen şeye uyacak, belki o zaman piyasaların kapıları açılacak, cepleri dolacak ünlü olacak, arada sırada hayır kurumlarına yardım yaparak rahatlayacak, ama bu sırada zincirlerinden boşanmış kapitalizmin, emperyalizmin militarizmin ve sadaka toplumunun aracı olacak. Ya da “halkın değerlerine” ters düşmeyi göze alarak halkın ekonomik, demokratik çıkarlarını savunacak, özgürlük arzusunu dile getirecek, kapitalizme, emperyalizme ve militarizme karşı çıkacak. Sanatçının siyasi partilere katılması, meydanlarda konuşması son derecede önemli ama sanatçının (sanatçı olduğundan) bu işlevini, esas olarak bu çizgiyi (duyarlığı) yansıtan ürünlerle yapması, buna uygun, “kara elin” denetiminden kaçabilen, kendini koruyabilen biçimleri bularak gerçekleştirmesi gerekiyor. “Kara ele” direnen, özgürlük ruhu sanatçıyı göreve çağırıyor. Belafonte de bu ruhun sözcülerinden biri.

Doctor Who Special - The Science of Doctor Who

Rammstein - Links 2-3-4




Zeki Canlıların Kanıtı


Pink Floyd - Let there be more light


Milyarlar ormanları basmış. Büyük bir uğultu ulaşıyor yıkılmış şehirlere.  Ağaçlara çakılı "Yalnızlık" tabelalarına bakarak yollarını bulmaya çalışıyor insandan olmalar.

16 Ağustos 2012 Perşembe

Anlayış Ötesi

Bütün bunların bir sebebi olmalı gerçekten. Ama ya milyonlarca sebebi varsa. Bilmekle mutlu olacak mısın yine de?

Geçmişe Bakanlar

Dönüp bir an geçmişe bakmaya çalıştığınızda yine geleceğe baktığınızı görürsünüz. İşte boşluk duygusu budur. Olmamış ve asla olmayacak ama olmuş gibi görünecek bir şeye bakma dürtüsü. Gözlerin dolu dolu olmasına şaşmamalı.

Eloy - Madhouse 1974


Madhouse - isolation
Madhouse - in desolation
A house of silence during the day seems bewitching
How everyone stays away no one dare to go near

Madhouse - night-time nearing
Madhouse - lights appearing
They're turning night into day
Freak musicians smoke
Drifting slowly away with the music

Maybe all the people on the outside looking in
Don't understand the life that's there inside
Is not all sin
Musicians make their music
Smoke, make love so if that's bad
Who outside could claim
That they've got happiness like that
Which one is mad?