Şangıır! diye bir ses. Bir küfür. Aşağıdan gelen salakça şakalar.
“Oğlum takozsun lan sen, marangoza götürmek lazım seni!”
“Hamit, çıkıp alırsan topu elma şekeri alıcam bak, naz yapma be. Selami amca anlayışlı adamdır.”
“Selami amcanın dübürüne... İki top buluşmuş almayalım, aşk yaşasınlar.”
“He he heeee!”
“He hee!”
Öfkeli bir soluma. Kesik kesik. Kırık camın orada ansızın beliren beyaz bir kafa. Seksen üç yaşında, emekli albay Selami Burt, başını bir türlü dik tutamasa ve sesi boğuk boğuk da çıksa bağırıyor elindeki topu sallayarak. “Orospu çocukları! Piçler. Edepsiz arsız herifler! Kesicem topunuzu. İşte o kadar! Kesicem!”
Bağırıyor esmer, ufacık vücudunda kafası kocaman kalan Aydın: “Kesmezsen ayıp. İbneliğine yakışmaz.”
Engin de katılıyor ona. “Kestikten sonra bi de götüne sok!”
Köpürüyor Selami Burt. Mutfağa gidip dönmesi on saniyeyi bulmuyor. Elinde kocaman bir bıçak var. Seri katillerde bile bulunmayan bir şey. Onca küfürün arasında anlaşılır bir laf da çıkyor: “Alın bakalım. Piç oğlu piçler! Daha da neler ya…”
Bıçak topa girer girmez fısss! diye bir ses fırlıyor havaya. Su buharı gibi bir şey. Fışkırıp Selami Burt’un yüzüne çarpıyor ve o, “Aaaah, anam!” diyerek geriye kaykılıp, yüzünü ellerinin arasına alıyor.
“Aaaaaah!”
Tekrar açtığında asitten erimiş, tene yürümüş kanla kıpkırmızı bir surat duruyor balkonda. Ağzını iyice açmış, düşecek gibi olup geriye sallanarak yuvarlanıyor Selami Burt.
Ve gülüyor aşağıda çocuklar. Elleri kasıklarında yere düşmemeye çalışarak böğüre böğüre gülüyor, neşeyle birbirlerini ittiriyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder