4 Ocak 2011 Salı

Ramachadran Deneyi

Deney son derece basit, iki aşamalı bir kurguya sahip. İlk aşamada denek karşısında bir insanı izliyor. Bir süre sonra izlenen bu kişinin koluna bir iğne batırılıyor. Tabi ki iğne batırılan kişi bir acı duyuyor ama onu izleyen kişi içi "cız" etse de bir acı duymuyor. İkinci aşamada, izleyici deneğin koluna lokal anestezi yapılıyor ve peşinden tekrar karşıdaki kişinin koluna iğne batırılıyor. Bu sefer denek, iğne batırılan kişiyle beraber eşzamanlı olarak kolunda bir acı duyuyor. Yani bedenlerimiz ortadan kalktığında beyinlerimiz ortak çalışıyor.
Tahir M. Ceylan'ın Aylak Bilgi köşesinde, konuyla ilgili değerlendirmeleri şöyle:
Burada olan şey nedir? Beynimiz başkasının bedenini de kendi bedeni olarak algılayacak şekilde örgütlenmiştir. Ama eğer kendi bedenimiz başka bedenlerden önce devreye girerse (ki bu sağlıklı bir bedende daima böyle olur) beyin örgütlenmesini geçici olarak ona devretmektedir, o devreden çıktığında yeniden beyin bütün bedenleri algılayacak biçime geçmektedir.
Bilindiği gibi bedenimizden beynimize doğru sayısız sinir hücresi bağlantı kurmaktadır. Ağrı, sıcak-soğuk hissi, derin duyu gibi alanlardan milyonlarca hücre sayısız bilgiyi beyne taşımakta, beyni kendi baskısı altına alarak boş bırakmamaktadır.
Deneyde de görüldüğü üzere kol bölgesinden gelen uyarılar durdurulduğunda (eğer kola anestezi yapılmamış olursa, koldan beyne şu uyarı gitmektedir: senin bir acı duymana gerek yok, çünkü benim koluma iğne batmadı, ama eğer anestezi yapılırsa kol beyne bu bilgiyi gönderememekte ve beynin başkası için duyduğu (duyması gerektiği) acıyı bastıramamaktadır) beyin başkaları için olan görevlerini hatırlamakta ve onlar için duy(g)ulanabilmektedir.
...
Beyin bir bedene sahip olarak milyonlarca bedenden vazgeçmektedir. İçinde taşıdığı bir milimetre küpünde üç kilometre uzunluğunda sinir lifi, yüz milyar hücre, yüz trilyon bağlantı, bir saniyede bitirilen katrilyonlarca işlem tek bir bedene herhalde fazla gelir.
Nitekim kendi bedenimizi unutup başkalarını algıladığımızda, empati yaptığımızda, başkalarına yardımda bulunduğumuzda içimizi sıra dışı bir huzur kaplar. Ama kendi bedenimize dönüp, onunla uğraşmaya başladığımızda (bedeni fetişleştirdiğimizde) sonu hep mutsuzlukla biter bu uğraşının.
Huzur ve dinginlik öğretilerinin tümü, biliyorsunuz bedeni yoksamak üzerine kuruludur. Çünkü bedenimiz nesneleri tanımak, onlardan bilgi almak (ve sadece o amacı gerçekleştirmek yolunda doyum almak) amaçlı olarak organize olmuştur, bu görevinin dışına çıkartılıp fetişleştirildiği zaman, beyni sahip olduğu yükseklikten aşağıya indirmiş oluruz.
Beyin anlamak ve yaratmak için vardır; birçok bedeni anlamak, onlar için organize olmak, onlar için yaratıcı olmak ve ancak o zaman anlamlı kalınabileceğini anlamak beynin gerçek işidir.
Dikkat ederseniz beyinlerimiz sürekli birbirleriyle bağlantıda kalmayı seviyor, telefon, internet, posta, yollar, zamanında telgraf, duman, güvercin sayısız haberleşme yöntemi olarak var(dı). Dil her şeyden önce birbirine bağlı, neredeyse birisi ötekisinin aynısı beyinleri bağlayan önemli bir "akışkan" sayesinde "interconnekte" beyinier sistemi var yeryüzünde, bedenlerine değil, birbirlerine ihtiyaç duyan, giderek daha da öyle kurulan bir sistem...

Hiç yorum yok: