Türkiye, nüfus olarak Mısır’dan 7 milyon az, ama kapitalistleşmede Mısır’ın çok önünde. Mısır, Türkiye milli gelirinin ancak yüzde 52’si kadar milli gelir üretiyor. Bundan dolayı da kişi başına gelir, Türkiye’dekinin yarısı kadar. Nüfusun işgücüne katılım oranı, Türkiye’dekinden daha geri ve verimsiz tarım işgücü yüzde 35’lere yaklaşıyor. Aradaki kapitalistleşme farkını hem dünya ekonomisi ile ilişkili göstergelerde hem de kentleşmede görebiliriz. Türkiye’de kentsel nüfus yüzde 75’e ulaşmışken Mısır’da yüzde 48’de. Yani Türkiye’nin 1970’lerdeki hali. Türkiye dünya ekonomisine Mısır’ın sattığının 4 katı mal satarken Mısır’ın aldığının 4 katı fazla mal ithal ediyor. Dolayısıyla cari açığı da Mısır’ın cari açığından kat kat fazla. Mısır, 2009’da 3 milyar cari açık vermişti, 2010’da açığını kapadı. Türkiye ise 47 milyar dolar cari açık vermiş durumda.
İşsizlik ve adaletsiz gelir dağılımı, iki ülkenin de ortak kaderi. Türkiye’nin resmi işsizliği Mısır’ınkinin 2-3 puan üstünde, gelirin paylaşımında da Türkiye, Mısır’ı epeyi geride bırakan daha adaletsiz bir ülke.
Kamu maliyesinde Mısır’da hükümetin aşırı borçlandığı ve kamu borcunun milli gelirin yüzde 80’ini geçtiği anlaşılıyor. Türkiye’nin şimdilik tuzu daha kuru. Türkiye, Mısır’ın yaptığı dış borçlanmanın neredeyse 8 katını yapmış ve 270 milyar dolarlık borç yüküne sahip.
Özetlersek, Mısır, yetersiz kapitalistleşmenin, Türkiye ise bağımlı doludizgin neoliberal kapitalistleşmenin sorunlarını yaşıyor. Mısır’da kapitalistleşememenin sancıları, sıkıntıları, kırsal yoksulluk, artan kent işsizliği, yolsuzluk ve diktatörün baskıcı rejimi ile yaşanıyor. Türkiye ise, 1980’ler sonrası başlayan ve 2000 sonrası AKP eliyle doludizgin yol alan neoliberalizmin doğurduğu sorunlar yumağı ile boğuşuyor. Yüksek işsizlik Türkiye için bir numaralı sorun. Gelir bölüşümünde, bölgesel adaletsizlikte OECD birinciliğini Meksika ile paylaşıyoruz. Yolsuzluk, AKP iktidarı ile aldı başını gidiyor. Büyüme, ancak sıcak para girişi ile gerçekleşiyor ve ülkenin dışa bağımlılığını, dış borç yükünü kabartarak, üretim gücünü aşındırıp ülkeyi gerçekte yoksullaştırarak sürüyor ama her an tıkanabilir.
Siyasi olarak fark şu ki, Mısır, 30 yıldır bir diktatörün baskıcı rejimi ile gaz biriktirdi ve sonunda patladı. Türkiye, arada bir yapılan göstermelik seçimlerle gazını oradan oraya boşaltıyor ve kitleler ancak istemediklerini iktidar yapmayarak ama istedikleri siyasi oluşumu da bir türlü bulamayarak oyalanıyorlar.
Mısır’dan sonra Arap dünyasındaki dönüşüm, herkesin merakı. Dünya ekonomisine yeterince entegre olamamış bu coğrafyada, merkez kapitalizmin ekonomik ve siyasi inisiyatifinden kopmayacak bir “değişim”e, Batı da onay verecektir. Kapitalistleşmenin önü açılacaksa, neden diktatörlerle oyalansınlar? Özgürlükçü görünüp, neoliberalizmi bu ülkenin kılcal damarlarına zerk ederek ömrü kısalmakta olan dünya kapitalizmine biraz daha taze kan bulunacaksa, “devrime karşı çıkmanın” ne âlemi var?
Ekonomik sancıları ve hızla faşizme yönelişin endişesi ile öfkesi kabaran kitleleriyle, Türkiye’de AKP iktidarına dönük bir halk hareketine Batı, “Mısır yaklaşımı”nı gösterir mi? Evet demek, kolay değil. Çünkü Türkiye’nin ıstırabı, yeterince kapitalistleşememek değil, çarpık, insafsız, yoksullaştıran, eşitsizlikleri büyüten geleceksiz bir kapitalistleşmeye, onun icracısı gerici neoliberal iktidara cepheden itiraz. Fark, önemli...
Mustafa Sönmez
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder