28 Şubat 2011 Pazartesi

Türkiye'de Kadın Olmak!

Kadın cinayetleri son 7 yılda yüzde 1400 arttı. Günde 5 kadın erkek terörünün kurbanı oluyor. 2005-2010 arasında, 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırıya uğradı. Evli kadınların yüzde 15'i cinsel şiddete maruz kalıyor. Eşinden dayak yiyen kadınların oranı yüzde 42. Cinayete uygulanan "haksız tahrik indirimi" yetersiz sığınma evleri ve koruma yasalarının uygulanmaması bu tablonun başlıca sorumluları.

Özlem Güvemli'nin haberinden alınmıştır.

25 Şubat 2011 Cuma

Ruhunu Sen Koy

Beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki ruhları koyup buna da utanmadan aşk diyorsunuz.

W.Shakespeare

23 Şubat 2011 Çarşamba

Kapitalist Fırsat Eşitliği Mahallesi

Sao Paolo

Yaşam Kuyruğu

Nereye Gittiğini Bilmeyenler


Her sabah nereye gittiğini bilmeden bir işe giden, her akşam nereden çıktığını bilmeden bir işten çıkan, sevmediği hayatı yaşayan, sevmediği işi yapan, sevmediği kişilerle yaşayan, kalabalıklar yüzünden yaşamaya karşı ne bir sevgi, ne de bir sevgisizlik işareti olmadan gelip geçen, her akşam evinin dört duvarı arasına sanki bir mezara girermiş gibi giren, gecelerini bir sıkıntı yorganının altında yalnız ya da yanındaki yabancı gövdeyle geçiren bütün ölü kentlerin, ölü doğmuş çocukları !
Size bu ölü yaşamı hazırlayan "sermaye sahibi egemen sınıftır", bu acımasız oyunun varlığı siz izin verdiğiniz sürece sürecektir.

Maksim Gorki

Charles Dickens'ın Fasikülleri


"Yirmili yaşlarında kısa öykülerden oluşan küçük bir kitabı yayımlanır Charles Dickens’ın, göze çarpmayacak, satmayacak bir ilk kitap. Ancak, dönemin ünlü bir illüstratörü çizimlerini yapacağı yeni kitabına eşlik edecek genç ve tanınmamış bir yazar aradığında hatırlanmasına yol açacak bir ilk kitap… Yayınevinin sahipleri teklifi Dickens’a götürdüklerinde Dickens beklenmedik şartlar ileri sürer: Bir; yazacağı kitabı aylık fasiküller halinde yayımlayacaklar, iki; fasiküllerin kapağı da içi gibi ucuz hamur kağıttan olacak (bu kapak şekline paperback adının verilmesini de öneren Dickens, bu şekilde kağıt ciltli kapağı da icat etmiş oluyordu) ve üç; Dickens hikayeyi iki yıl boyunca uzatabileceği kadar uzatacak. Her şeye tamam demişti yayınevi sahipleri ama okurlar her ay bu fasikülleri niye alsındı ki? Bu soruya da cevabı hazırdı yazarın, her ay üçüncü fasikülün sonunda hikayeyi öyle bir noktada bırakacaktı, okurlar bir sonraki ayı iple çekeceklerdi. Öyle de oldu. İlk fasiküller basılır basılmaz, İngiltere’de binlerce okur hikayesin devamını okumayı iple çekmeye başladı. Charles Dickens’ın burada bir icadı daha kendini göstermişti; yazar hikayeyi bu şekilde işlemeye “ertelenmiş gerilim” adını veriyordu. Böylelikle iki yıl boyunca “Mister Pickwick’in Serüvenleri” peynir ekmek gibi satıldı.İki yılın sonunda okurlar romanın son üç fasikülünü almaya geldiklerinde kitapçılarda romanın bütün halinde ciltli basımını gördüler, dolayısıyla son üç fasikülü almak yerine kitabın tamamını satın aldı pek çoğu. Devamında, yayımcılar çok ucuza basılmış olan ve çoğu henüz okunurken elde kalan eski fasikülleri kapı kapı dolaşıp topladılar. Topladıkları fasiküllerden de çok satan kitabın ilk basımı olarak bir koleksiyon kitabı yaptılar. Kenarları altın sırmalı, ciltli, çok pahalı bir basım. Sonuç. Elbette ki koleksiyon basımı da kapış kapış gitti. Dickens’ın dehası bir romanı tek okura üç kez aldırmış oluyordu...

(Oylum Yılmaz'ın Sabit Fikir'deki yazısından alıntılanmıştır.)

18 Şubat 2011 Cuma

Leke Oyunları - Cemil Cahit Yavuz

Anuka






Tolga Özgal

Aynalar

Ölü Yoldaşlar Yemeği

Eğer kanımız piyasa sistemi yerine ölü yoldaşlarımızla beslenseydi, sesimiz çok daha güçlü çıkardı. Sistemi bir boru hattı gibi kullanıp nerede ihtiyaç varsa oraya yakıt gönderebilirdik. Sanatçılar hassas insanlardır ve ekmek için sırada beklerken taş atanlardan incinirler. Sanatçılar sürekli son yemeğini yiyen azizleridir dünyanın. Yemek ne kadar iyiyse, sanat o kadar zengin olur.

Donald Judd

Tarihe Tanıklık – Savaş ve Tüneller


Vietnam Savaşı sırasında Vietkonglu askerler, Ho Chi Minh kentinin kuzeybatısında, yaklaşık 240 kilometre uzunluğunda son derece karmaşık bir tünel ağı oluşturdular. Tünellere giren Amerikalı askerler bubi tuzaklarıyla karşılaştılar. Tuzaklar arasında zehirli kazıklar üzerine oturtulmuş sahte zeminlerle örtülü çukurlar vardı.





II. Dünya Savaşı sırasında Amerikalı savaş tutukluları Stalag Luft III adlı Nazi toplama kampından tünel kazarak kaçmayı başardılar. Tutuklular, düşmanın burunlarının dibinde, yeri kazıp 200 ton kum çıkarttılar.

Kazılan toprağı bir poşetle ceplerinde taşıyıp, içtima sırasında ve gezinirken yere boşaltıyorlardı.

Bile Bile

Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi, öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o an... Bozmadım.

Özdemir Asaf

17 Şubat 2011 Perşembe

Küresel Sistemin Gizli Yıldızları

 Behiç Ak

Cahiliye İle Kör Dövüşü

Ülkemizde "Cahillerle Tartışma Kursu"nun bir an önce açılması elzemdir.

"Cahillerle tartışmaya girmeyin, Ben hiç yenemedim."
Gazali

"Aptallarla asla tartışmayın. Sizi önce kendi düzeylerine çeker, sonra da tecrübeleriyle yenerler."
Dilbert

Hayat Kötü Bir Taklittir

Hayat sanatı değil, kötü televizyon programlarını taklit eder.

Woody Allen

16 Şubat 2011 Çarşamba

John Kenn'in Hayaletleri











Alışkanlık

İnsanların yaradılışları her zaman aynıdır; onları ayıran alışkanlıklarıdır...

Konfüçyus

Geçmişi Yakan Ateş - Osho - Farkındalık

Herkes kendi varlığından ve davranışlarından sorumludur
Kesinlikle özgür olmayan bir dünyada, tamamen özgür yaşayabilirsin.
Sadece tek bir şeyi hatırlaman gerekiyor; Gören Görülen Değildir.
İnsanoğlu sanki şimdiki zamanda yaşıyormuş gibi görünür, ama bu sadece bir görüntüdür. İnsanoğlu geçmişte yaşar. Şimdiki zamandan geçer, ama kökleri geçmişte kalır. Şimdiki zaman sıradan bilinç için gerçek zaman değildir. Sıradan bilinç için, geçmiş gerçek zaman olup, şimdiki zaman sadece geçmişten geleceğe bir geçiştir, sadece anlık bir geçiş. Geçmiş gerçektir ve gelecek de gerçektir, ama şimdiki zaman sıradan bilinç için gerçek değildir. Gelecek, eski geçmişten başka bir şey değildir. Gelecek sürekli olarak planlanan geçmişten başka bir şey değildir.
Şimdiki zaman sanki yokmuş gibi görünür. Şimdiki zamanı düşündüğünde, onu bulamazsın, çünkü bulduğun an geçmiş olacaktır. Bulamadığın andan bir an önce gelecekteydi. Bir Buda bilinci, uyanmış varlık için sadece şimdiki zaman vardır. Farkında olmayan, bir uyurgezer gibi uyuyan sıradan bilinçler için geçmiş ve gelecek gerçektir, şimdiki zaman gerçek değildir. Sadece uyandığın zaman şimdiki zaman gerçek olacaktır. Geçmiş de gelecek de gerçek olmayacaktır.
Bu neden böyledir? Neden geçişte yaşarsın? -Çünkü zihin, geçmişin birikiminden başka bir şey değildir. Zihin hafızadır: Geçmişte yaptığın herşey, düşlerinde gördüğün her şey, istediğin ve yapamadığın her şey, hayal ettiğin her şey senin zihnindir. Zihin, ölü bir kurumdur. Zihin aracılığıyla baktığında, şimdiki zamanı asla bulamayacaksın, çünkü şimdiki zaman hayattır ve hayata ölü bir aracı üzerinden yaklaşamazsın. Hayata ölü araçlarla asla yaklaşamazsın. Hayata, ölüm aracılığıyla dokunamazsın.
Zihin ölüdür. Zihin sadece aynada toplanan toz gibidir. Ne kadar çok toz toplanırsa, ayna o denli az aynaya benzer. Ve toz tabakası çok kalınsa, tıpkı sende olduğu gibi, ayna artık hiçbir şeyi yansıtmaz.
Herkes toz toplar. Hatta sadece toplamakla kalmaz, ona sıkıca tutunursun ve bir hazine olduğunu düşünürsün. Geçmiş geçmiştir; neden hala tutunuyorsun? Onun hakkında artık hiçbir şey yapamazsın. Geri gidemezsin, yaptıklarını geri alamazsın. Neden hala tutunuyorsun? Geçmiş bir hazine değildir. Ama geçmişe tutunup, onun bir hazine olduğunu düşünürsen, zihnin onu gelecekte tabii ki tekrar tekrar yaşamak ister. Geleceğin, değiştirilmiş geçmişinden başka bir şey olamaz- biraz rafine edilmiş, biraz daha süslenmiş. Ama tıpkı geçmiş gibi olacaktır, çünkü zihnin bilinmeyen hakkında düşünemez. Zihnin sadece bilineni yansıtabilir, senin bildiklerini...

14 Şubat 2011 Pazartesi

Nota Hikaye

Eleştiri Gelecek Kurtarır

Eleştirellik, varoluşa duyulan engin saygıdan doğar, insanın kendisine karşı takındığı umursamaz saygısızlıktan beslenir.

Bu gözle...

Kaydırakta emniyet kemeri takılmaz, yaşama bu gözle bakın...

Bilin ki...

Omzunuza bir kartal konup, "ben aşkım," dediğinde, bilin ki sizi havalara uçurmak için gelmemiştir...

Luis Gabriel Pacheco












Rakıspor Şarapspor

Finisterra Galicia A-853 Deniz Feneri

Aşağıdaki konuşmalar tamamen gerçek olup , Deniz Navigasyon kanalı 106'dan ...(Finisterra / Galicia) tarafından kayıt edilmiştir.
İspanyollar: " Burası A-853, çarpışmadan kaçınmak için lütfen rotanızı 15 derece güneye çevirin. Şu anda 25 deniz mili uzaklıktasınız ve tam üzerimize doğru gelmektesiniz."
Amerikalılar: "Asıl siz kendi rotanızı 15 derece kuzeye çevirin."
İspanyollar: " Negatif ! Tekrarlıyoruz. Rotanızı 15 derece güneye çevirin."
Amerikalılar: " Sizinle ABD gemisinin kaptanı konuşuyor. Kendi rotanızı derhal 15 derece kuzeye çevirin."
İspanyollar "Öneriniz mümkün görülmedi. Bize çarpmak istemiyorsanız rotanızı 15 derece güneye çevirin."
Amerikalılar: " (Artık sesini yükselterek) Sizinle ABD Deniz filosunun büyüklükte ikinci uçak gemisi USS Lincoln'un Kaptanı Richard James Howard konuşuyor. Beraberimizde iki kruvazör, avcı uçakları, dört denizaltı var. Ayrıca bizi hücumbotlar destekliyor. Size TAVSİYE etmiyorum, EMREDİYORUM! Rotanızı 15 derece kuzeye çevirin, aksi halde filomuzun emniyeti için tedbir alacağız. Derhal rotamızdan çekilin gidin.
İspanyollar: "Sizinle Juan Manuel Salas Alcantara konuşuyor. Burada iki kişiyiz. Beraberimizde bir köpek , akşam yemeğimiz, iki şişe bira ve bir de kanaryamız var. Kanarya şu anda uyuyor. Ayrıca bizi radyo istasyonu Cadena Dial La Coruna destekliyor. Şu anda İspanya'nın Finisterra Galicia kıyısında ve A-853 numaralı Deniz fenerinde olduğumuzu göz önünde bulundurarak, buradan hiçbir yere gitmeye niyetimiz olmadığını söyleyelim. Deniz fenerimizin İspanya'daki deniz fenerleri arasında büyüklük açısından kaçıncı sırada olduğu konusunda hiçbir fikrimiz yok. Kayalık sahillerimize kafadan geçirmek üzere yönlenmiş boktan geminizin emniyeti için istetiğiniz boktan tedbiri alabilirsiniz. Ama yine de ısrarla tavsiye ediyoruz. Rotanızı 15 derece güneye çevirin."
Amerikalılar: "Tamam, anlaşıldı. Teşekkürler..."

13 Şubat 2011 Pazar

Ağızdan Korunma

Size ağızdan korunmayla ilgili müthiş bir hikaye anlatmak istiyorum. Bir kıza "Benimle yatar mısın?" diye sordum. "Hayır," dedi.

Woody Allen

12 Şubat 2011 Cumartesi

Gezegeni Kurtarmanın Üç Şartı

Hâlâ yüksekliği övünme konusu ve planlama hedefi yapılan büyüme ekonomisine derhal son verilmelidir. Hava, su ve toprak kirliliğini tehlikeli boyutlara ulaştırmadan büyümenin artık sonuna gelinmiştir.
Ancak, dünyadaki nüfus artışı durdurulmadan, büyüme ekonomisine son verilemez. Çünkü aksi takdirde açlık, yoksulluk, hastalıklar ve cehalet bugünkünden daha da yüksek düzeylere çıkar. Bu nedenle yapılması gereken şey, dünya ölçeğinde, her çiftin en çok iki çocuk yapabilmesi kuralını getirmektir. Her çift en fazla iki çocuk sahibi olduğunda, dünya nüfusu artışını durduracak ve sonra da giderek küçük bir oranda azalmaya başlayacaktır.
Silah üretimine ve lüks eşya üretimine derhal son verilmelidir. Bu alanlardaki üretimlere ayrılan kaynaklar, eğitim, sağlık, yoksulluğu azaltma ve çevre iyileştirme çalışmalarına ek fon olarak aktarılmalıdır.

Osman Bahadır

Vahşi Kapitalizmin Son Nefesleri - Oktay Yenal

Goldman Sachs finans kurumunun bu yıl çalışanlarına sadece BONUS ödemelerinin tutarı 50 milyar sterlin! Bunun çoğu da müdürlere gidiyor. Bu haberi veren Guardian gazetesi, bir milyon işsiz okumuş insan var diye başlık atıyor. Bu çılgınlık ve densizliğin sonu ne-reye varacak? İkinci Dünya Savaşından sonra Batı “Altın Çağı”nı yaşarken her ucundan tutanın bu zenginlikten bir pay koparmaya çalışması belki normal karşılanabilirdi. Fakat şimdi Batı’da işsizlik % 10’un altına inmezken bu “Han-ı Yağma”yı normal karşılamak mümkün mü? Bu arada hem Batı’da, hem de bütün dünyada ülkeler içi gelir dağılımı hızla bozuluyor. Bir yanda milli gelirden nüfusun en zengin yüzde 20’sinin aldığı pay artarken en yoksul yüzde 20’nin payı düşüyor. Hele en zengin %3’e baktığınız zaman bu grubun gösteriş düşkünlüğüne sınır yok. Bu yalnız bizim ülkeye has bir durum da değil. Bütün dünya böyle. Yani bir yanda memnun olunacak bir gelişme var: Yoksul ülkeler, - buna Çin, Hindistan, Brezilya gibi çok nüfuslu ülkeler de dahil- hızla büyüyorlar, fakat ülkeler içi gelir dağılımı hemen her ülkede bozuluyor, işsizlik ve yoksulluk artıyor.
Örneğin enflasyon düzeltmesi yapıldıktan sonra Amerika Birleşik Devletlerinde 1973’ten 1995’e kadar gayrisafi millî hasıla %38 oranında artarken, Amerika’da, idari işler dışında çalışanların saat başına geliri %14 oranında düşüyor. ABD’lerinde hiçbir zaman %4’ün, %5’in üstünde işsizlik olmazdı, şimdi %10’lardan bahsediliyor.
Avrupa’daki artan işsizlik oranı bir ara piyasaların oynak olmamasına, ya da işçi haklarının bunu körüklediğine bağlanırdı. Şimdi ise kabul ediyorlar ki artık işsizlik, bütün dünyayı sarsan bir hastalık halindedir. Tevekkeli değil, iki yıl önce Nobel odülünü kazanan Robert Lucas, “dünyada gelir dağılımı hiçbir zaman bu kadar eşitsiz olmamıştı,” diyor.
Fakat bu sistem böyle devam eder mi tüm dünyada? Bu kadar işsiz varken, bu kadar muhtaç insan varken biz, hâlâ kendimizi demokrasi her şeye çare buluyor, diye aldatabilir miyiz? Amerika‘da bugün artık bıçak kemiğe dayanmak üzeredir ve hükümet, Republican Party vesaire bunu görmüyorlar. Görmedikleri için de toplantı üstüne toplantı yapılı-yor. Amerika bu olanlara karşı koyabilecek mi?
Kapitalizm’in batı dünyasına çok büyük katkısı inkar edilemez. Batı ülkeleri en az 300 yıldır kapitalizm’le yaşadılar, zenginlediler ve işçileri de dahil, müreffeh oldular. Fakat dünya düzenine rötuş yapmadan, işsizlere, yoksullara da bir pay vermeden bu sistem devam edebilir mi? Çin’de tarım verimliliği, değil Amerikan düzeyine çıkmak, Amerika’nın yarısı kadar düzeye çıkarsa Çin’in ortaya dökeceği işçi sayısı 300 milyon.
Amerika’da bugün kriz var derken bir baktık CEO’ların aldıkları üc-retle normal işçinin aldığı ücret arasındaki fark daha da büyümüş. Örneğin Walmart Şirketi’nde, oranın müdürünün aldığı birim para ile ücretlilerin aldığı birim para arsındaki fark 900 misli. Şaka değil bu. 900 misli. Türkiye’de en zengin %20’nin payı, millî gelirin %47’si. En fakir %20’nin payı %6’nın altında. Bu sistem, bu şekli ile devam edebilir mi?
Aslında Davos toplantıları ve haberleri ile finans müesseselerinin hiç geme gelmez durumları, Batı’daki çürüklüğün derecesini gösteriyor. Bir yanda Afganistan’da savaş devam ediyor, bir tarafta Amerika Birleşik Devletlerinin Cumhuriyetçi milletvekilleri hâlâ zenginlerin vergilerini düşürmek peşinde. Avrupa Birliği’nin temelleri sallanırken, Batı zenginleri, başlarını kuma gömerek günlerini gün ederken yeni bir dünyanın nasıl kurulacağını düşünen pek yok. Artık gün gibi aşikâr ki bugün süren kapitalist düzene bazı rötuşlar gerekiyor.

Bağcılarda Bir Kadın


8 Mart Kadınlar Günü from Fatih Pınar on Vimeo.

Ataların Evine Giriş

10 Şubat 2011 Perşembe

Şu anda

Şu anda gerçekten burada olduğumu kanıtlayan nedir? Benimle birlikte bu sanallığı paylaşma ihtimali olan birilerinden cevap bekleme saflığıyla sormuyorum bunu. Kendi kendime konuşuyorum.

Öncelik

Tanrı olmadan ışığa üşüşmek kimin ne haddine!

Soruyorum

Görüyormuş taklidi yapan milyarlarca körden ne farkımız var?

Bir Liraya

Özgürlük duygusunu şişeleyip satsak bir liraya kadar düşer sonunda...

Çeviribilim Bayilerde

1914'ün Avrupası

Keith Thompson

Emperyal Propaganda


IMPERIAL GERMAN PROPAGANDA POSTER

Illustration from Behemoth by Scott Westerfeld..

Lüksün Kullanımı

Karamsarlığı daha iyi günlere saklayalım.

(Bogota'da bir duvar yazısı)

9 Şubat 2011 Çarşamba

Tarihe Tanıklık - Konservecilik


Fransız Devleti'nin meyva, sebze ve et gibi yiyecekleri uzun süre bozulmadan saklamada yeni bir yol bulana ödül vadetmesi üzerine, Nicolas Appert 1795'te çalışmalarına başladı. 14 yıl süren araştırma ve denemelerden sonra 1809'da ağzı sıkıca mühürlenmiş cam kapları çeşitli aralıklarla kayanayan suya sokup konserveciliği geliştirdi. Nicolas Appert bu buluşuyla 12 bin franklık ödülü kazanarak bir konserve fabrikası kurdu.