Bu arada diğer kanallarda neler mi konuşuldu? Yok Cumhurbaşkanımız Başbakanımıza iade-i ziyarette bulunmuş, yok piyasalar umut veriyormuş, yok yeni anayasa özlem duyduğumuz sivil demokrasiyi sonunda ülkemize getirecekmiş. Yani bir sürü safsata masaya yatırılırken tek istenen gerçeklerden mümkün olduğunca uzak durmaktı. Aman piyasalara bir şey olmasın, Türkiye bitse de önemli değil.
11 Eylül 2007 Salı
Yolsuzluk ve Yoksulluk
Tuncay Mollaveisoğlu’nun KanalTürk'teki programında bir kez daha müthiş konuklar olağanüstü konularla buluştu. AKP hükümetinin sınır tanımaz satış operasyonları masaya yatırıldı. Suyu Özelleştirme adı altında Türkiye’nin barajları, akarsuları, göllerinin yabancıya peşkeş çekileceği, böylece kendini sübvanse etmekte zorluk çeken, denetimsiz ithalatın altında ezilen tarımın bir de su ücretlendirilince çökeceği, yeni bir göç dalgasının başlayacağı konulardan sadece biriydi. Maden aramak için ruhsat alan yabancılara o toprakların satıldığı (üst arazi satılmadan maden tetkikine izin verilmiyor), şimdiden 150 bin kilometre karelik alanın, yani Türkiye’nin beşte birinin dış ülkelere pazarlandığı ve bu satışın son hızla süreceği varsayılırsa yakında ülkemizin yabancıların eline geçeceği; barajlar ve yanlış sulamayla Fırat ve Dicle, yani Yahudiler için kutsal sayılan toprakların kuraklığa mahkum edildiği, amacın o bölgelerin tarımdan arındırılarak boşaltılması ve maden aramaya elverişili hale getirilip satışa açılması olduğu da konuşuldu. Enerjide olduğu gibi özelleştirilen barajlarda da yabancı şirketlerin su alım garantisiyle geldiği ve satılsın satılmasın yıllık belli bir ödemeyi ceplerine indireceği (sadece kendileri değil tabi, hükümete yakın isimlerden oluşan Türk ortaklarıyla birlikte) gibi akıl almaz gerçeklere de değinildi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder