6 Eylül 2007 Perşembe

OTORÖPORTAJ

Ben: Hayatınızdan memnun musunuz?
Ben: Olsam da, bunu insanlarla paylaşmak niyetinde değilim. Gizemli ve bir nebze üzgün görünmenin avantajlarını kullanmak istiyorum.
Ben: Şu anda ne üzerinde çalışıyorsunuz?
Ben: Bir lamanın kızak hayvanı olarak çektiği sıkıntıları anlatan bir kitap üzerinde çalışıyorum.
Ben: Sanki Jack London’ın Vahşetin Çağrısı’nı hatırlatıyor.
Ben: Ne alakası var canım. O romanın kahramanı köpek bu kitabınki lama.
Ben: Doğru. Sadece tek kitap üzerine mi uğraşıyorsunuz?
Ben: Hayır tabi ki. Bir geyşanın Şemdinli’nin Çukurca köyünde girdiği bunalımı anlattığım bir hikaye ve basketbol takımımızdaki oyuncuların basketbolu bırakıp badminton’a başlaması üzerine gelişen toplumsal olayları anlattığım bir eser de yolda.
Ben: Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz?
Ben: Asker olup generalleri tokatlamak istedim hep. Ama bu yaştan sonra pek mümkün olduğunu sanmıyorum artık.
Ben: Bir dönem asker oldunuz ama ordu bu gerçeği beyninizden sildi. Haberiniz var mıydı bundan?
Ben: Ana. Evet, hatırladım öyle bir şey. Bakkal söylemişti. Ama önemli olan bunu bilmem değil, “Kahvaltıda ne yiyelim?” dediğim anda yine unutmam. Belki de beynime yerleştirilen bir koddur... Ne diyordum???
Ben: Türkiye’deki siyasi yapıyı sağlıklı buluyor musunuz?
Ben: Buluyorum. Bir İslam Cumhuriyeti olarak oldukça demokratik ve özgürlükçü bir hava estiğini söylemem lazım. Manda olduğumuz için dış ülkelerin bağımsızlığımıza ve bütünlüğümüze gösterdiği hassasiyete de şaşkınlıkla bakıyorum. Harika gidiyor herşey.
Ben: Edebiyat sizce de bir silah mıdır? Geleceği değiştirecek gücü var mıdır?
Ben: Edebiyat okurların kafasını karıştırıp kendilerinden şüpheye düşmelerini sağlar. Sağlıksız bireylerin sarıldıkları şey muhafazakarlıktır içine düştükleri paranoya yüzünden. Sonuçta edebiyat bir silahtır ama onu kullananlardan başkasını vurmayan bir silahtır. Geleceği değiştirme konusuna gelirsek bu Allahın işine karışma olur. Yani pek de yanlış bir yargı değildir.
Ben: Geçmişte büfecilik yaptığınız söyleniyor. Gerçeklik payı var mı?
Ben: Eh, saklayacak değilim. Yıllarca insanları zehirlemek adına her türlü hizmet işine girdim çıktım. Sonuçta her yazar hayatını mahvettiği insan sayısı kadar yazardır.
Ben: Korku kitabı yazarken korkmuyor musunuz?
Ben: Komedi yazarken gülmediğim gibi korku kitabı yazarken de korkmam. Çocukça bir bakış açısı.
Ben: Ben korkuyorum. Laptop’u atıp kaçmak geliyor oradan.
Ben: Türlü türlü insan var işte.
Ben: Kendinize Subcomandante Marcos’u örnek aldığınız konuşuluyor iş çevrelerinde.
Ben: Borsaya girmediğim için ortaya atılan spekülasyonlar bunlar. Kitaplarımın anlık dalgalanmalar yaratacağını söyleyen ve ricada bulunan gay lobisini kıramadım. Gerçek bu işte.
Ben: Gerillalar şehire inecek diyorlar yakın gelecekte.
Ben: Önce entellektüellerin dağa çıkması gerekli. Diyalektik meselesi.
Ben: Entellektüellerin genetik şifresinde gamalı haç görüldüğü de mi yalan peki? Tıp dünyası bu haberle çalkalanıyor...
Ben: Yalan tabi. Bir aydının damarlarındaki kanın yeşil akmasından başka bir gerçek muteber değil günümüzde.
Ben: Kendinizi tanımlayan bir şarkı var mı peki? Hani bu şarkı tam da beni anlatıyor dediğiniz bir şey.
Ben: Burak Kut. Komple komple komple...
(Kalkıp ikimiz de söylemeye başlarız şarkıyı ve sohbetimize ara vermemiz gerekir...)
(BELKİ DEVAM EDER. NİYE OLMASIN?)

3 yorum:

duende dedi ki...

etsin tabi niye olmasın?

egemavisi dedi ki...

Son zamanlarda okuduğum blog yazıların için en eğlenceli/trajikomik olanı. Teşekkürler.
Bu blogu izleme listeme alıyorum. Ve izninizle bağlantılarıma ekliyorum.

mariadebonne dedi ki...

Bloguma otoröportaj yazmayı düşünüyordum. Açıkçası başkası da yazdı mı, yazar yazmaz ne yazar derken derken google biletiyle buraya düştüm. Harika yani. Her şey fazla mükkemmel benim küçük evrenime göre. Yazı yani.