Küçükken düşsel, naif, steril bir ortamda yetiştiriyoruz çocuklarımızı. Özenle seçilmiş CD’lerde, video animasyonlarda, oyuncaklarda, evin sıcak, anlayışlı ortamında; barış, arkadaşlık, paylaşma, neşe gibi insani değerlerle tanıştırıyoruz onları ve ortaokuldan itibaren değişiyor birden her şey. Sınavlar, rekabet, hırs, para özlemi gibi normlar giriyor işin içine. Ve üniversite sonrası. Kapitalizmin acımasız çarklarında tamamen yalana dönüşüyor dünya. Hedefler değişiyor. Toplumsal statüsüne göre saygı görüyor insanlar, parası evi, arabasıyla hava atıyor, karı götürmekten, çevresindekileri ezmekten başka bir hobisi kalmıyor. O düşsel hak dünyası çok gerilerde anlamsız bir anıya dönüşürken, insanların yüzde doksanında yaşanan stres, panik atak, depresyon gibi duygusal yıkımların nedeni bu nevrotik kırılmada saklı aslında.
İki döneme ayırabileceğimiz apayrı hayatlardan birisi, toplumsal dengeye kavuşmak için mutlaka değişmeli, bunun başka yolu yok. Ya karanlık tarafta ya aydınlık tarafta olacak herkes. Kandırmaca sona erecek. Masallar, düşler, oyunlar tüketim endüstrisinin satış uğruna pompaladığı bir sahte evren olmaktan kurtulacak. Ve ben bu uğurda ortaokul sonrasının delirip çocukluğuna sarılması için elimden gelen her şeyi yapacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder