Çok Ciddi Bir Yaklaşım: Sinema sanatı göçüp giderken bundan ısrarla zevk almaya çalışan ahmaklar papkorn yemekten obez olur inşallah!
Ve gayriciddi lakırdılar: Her yan kalıp, birbirinin kopyası klişe işlerle doldu. Amerikan sineması her filme mutlaka bir seri cinayet ya da sonu gelmeyen ve türlü karmaşayla boktan olay örgüsünün gizemli ve çok anlamlı gösterilmeye çalışıldığı bir entrika koyuyor. Dökülen, birbirinin tıpkısı senaryolar ses ve görüntü efekti bombardımanıyla sunuluyor ki ortada bir numara yokken insanlar yerinden hoplayıp gerilsin de bir şeyler dönüyormuş sansınlar.
Avrupa sineması dersen kişisel hezeyanlar ve varoluş bunalımlarıyla uğraşıp insanın yabancılaşması olgusunun suyunu çıkırmakla meşgul. Yeni Dalga, Free Cinema gibi ayrıksı akımların mirasını yiyip tükettiler çoktan. Kore’den birkaç önemli adam çıktı demiştik ki bir de baktık anında şovşak olmuş, uluslararası sinema çarklarına sızıp milyon dolarcıklar kazanmak için türlü ödünü vermişler. (Park Chan Wook)
Şu anda birkaç özel insanın dışında Türkiye’yi ele almaya bile gerek yok.
İnsanları beyinsizleştirerek kolay tüketime yönlendirmek için elinden geleni yapan kapitalizmin üretim yapısı açısından paraya dayalı bir sanatın bağımsızlığına köstek olacağı daha başından belliydi.
Bu vakitten sonra yapılması gereken şey tekellerin tuzağına düşmeyip yerel konularda saf anlatımlarla halka dönmek ve sanatı bir silah gibi kullanıp çevremize örülen duvarlara saldırmaktır. Görsel sanatların yetenekli, onurlu gerçek sanatçıların elinde müthiş bir güce dönüşebileceğini unutmayarak dört bir yana dağılmış sahtekarları eleştirip doğduğuna pişman etmek ve nitelikli insanların bu, elit çevrelerce köşe başları tutulmuş alana sızmasına olanak tanımak için her türlü özveride bulunmaktan başka bir çare olmadığını bilmeliyiz.
Yaşasın kaybedilmiş sinema ruhu yaşasın gerçek sinemacılar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder