Yolda hızlı hızlı yürüyordu. Midesi buruluverdi birden. Bir bulantı sardı gövdesini. Korkuyla çevresine bakındı. İnsanların yüzleri eriyor ya da görünmez zımparalarla sıyrılıyor gibiydi. Bir sis üstlerine dolanmış da mavi ağaçları, pembe balkonları, ufkun sarılığını yukarıya çekiştiriyordu sanki. Tekinsiz seslerle sarılmıştı her yanı. Yıkıntıları, molozları, çürümüş hayvanların üstünde tepinen şekilleri görebiliyordu artık. Burnuna paslı, iğrenç bir koku doluyordu. İnanamıyordu böyle bir şey yaptığına. Unutmuştu! Terler üstünden boşanır, elbiseleri sırılsıklam olurken delice koşturmaya başladı. Zırhlı hükümet binalarından birine atmalıydı kendisini. İlacını almamıştı çıkarken. Hazır değildi kemirilmiş dünyayı görmeye. Delirmek için çok gençti daha...
Distopya Günlüğü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder