31 Aralık 2012 Pazartesi

P. J. Harvey The Last Living Rose

Another Terrible New Year

 Kimseye mutluluklar dilemiyorum. Yeni yılda, insanlığın canına okuyan bu açgözlü sistemi bloke etmek için neler yapılması gerektiğini düşünün ve direnişe geçin.

I don't wish a merry new year to anyone. Within next year, think what to do to bloc this greedy system and fight against it.

Felideus Bubastis








Cesaret Cesaret Cesaret

Ücretli Sınıf: ‘Senede Bir Gün’ - Mustafa Sönmez
Ücretiyle geçinenler, yani mavi-beyaz yakalı tarım, sanayi, inşaat, hizmet sektörü çalışanları, kamu çalışanları, memurlar Türkiye toplumunda sayıca en ağırlıklı kesimi oluşturmayı sürdürüyor ve her geçen yıl da çoğalıyorlar.Nâzım’ın, “Toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar” diye yazdığından bu yana, daha da çoğaldılar. 2012 Eylül itibarıyla 25.4 milyon olan toplam çalışanların yüzde 63’ünü, yani 16 milyonunu ücretlileroluşturuyor. Bunlara “yedek işçi” olarak adlandırılan 2.5 milyon resmi işsizi ve en az 1.5 milyonu bulan “sayılmayan işsiz”i eklerseniz, sayı 20 milyona ulaşıyor. Müthiş bir ücretli ordusu aslında… AKP rejiminde hızlı bir “işçileşme” (proleterleşme) sürecinden söz etmek gerekir. 2003’te 10 milyon dolayında olan ücretli sayısı 2012 sonuna doğru 16 milyonu buldu. Demir, kömür ve şeker /ve kırmızı bakır, ve mensucat/ ve sevda ve zulüm ve hayat… Tarımdaki gerilemenin kentlere püskürttüğü kadın ve erkek, vasıfsız, yarı-vasıflı genç emek kitlesi, inşaat, turizm, hizmetler, giyim, tekstil, gıda gibi emek-yoğun sektörlerde ücretli emek oldular. Düşük ücreti, sigortasızlığı, güvencesizliği sineye çekerek işe koşuldular. Ücretlilerin 3.5 milyona yakını kamuda; 2.6 milyonu memur(4/C) statüsünde 850 bine yakın da kamu işçisi var (Eylül 2012). Bunlar, “kitabına uygun” çalıştırılanlar. Geriye kalan 12.5 milyon ücretliden yaklaşık 4 milyonu kaçak, yani sigortasız çalıştırılıyor. Neredeyse her 3 özel sektör işçisinden 1’i demek bu. Büyük bir ayıp, çağ dışılık!.. Bu, aynı zamanda büyük bir lütufla(!) 774 TL yapılan asgari ücretin bile altında çalışanlar ordusu demek. Ücretlilerin ücret ve maaşlarının iç açıcı olmadığı sır değil. Bu konuda bir de bilgilerin sisler arkasında tutulması gerçeği var. Maliye, en az memur maaşını 2012 için aylık 1.608 TL olarak, ortalama memur maaşını da 1.800 TL olarak açıklıyor. Bu maaşlar, işçi ücretlerinin yanında tabii ki “lüks” kalıyor. 774 TL’ye çıkarılan asgari ücretin bir katı bile 1500 TL’nin biraz üstü demek ve bu çoğu işçi için geçerli bile değil. Özellikle inşaat, turizm, tekstil-konfeksiyon, gıda gibi düşük vasıflı emek istihdam eden işkollarında ücretlerin düşüklüğü 2012 için de geçerliğini korudu. Göreli yüksek ücretler yüksek kârlılığın söz konusu olduğu bazı sanayi dallarındaki büyük işyerlerinde, iletişim-bilişim, finans, reklamcılık, emlak pazarlama gibi sektörlerde söz konusu olabilmekte ancak. Kayıtlı, görece yüksek ücretli kesim, AKP rejiminde yoğun tüketici kredileri ve kredi kartları üstünden borçlandırıldı. Bunların bordroları, bankalar için bir güvence. Miktarı 2012 sonlarında 207 milyar TL’ye ulaşan tüketici borçlarının üçte ikisi ücretli kesime ait. Göreli yüksek ücret ve buna güvenerek yapılan borçlanmalar, ücretli sınıfın bu “aristokrat” kesiminin tüketme/harcama kapasitesini artırınca, bu durumdan kimi “sosyologlar”, kıymeti kendinden menkul bir “yeni orta sınıf” tanımı çıkardılar. Yoğun borçlanma ile bir tür “rehin alınan” bu ücretli sınıf fraksiyonunun siyasi davranışları üzerine icat edilmiş yine kıymeti kendinden menkul siyaset teorilerinin eleştirisine ise burada girmeye hiç niyetim yok… İstihdam edileni ve işsizi ile toplam işgücünün dörtte üçü büyüklüğe ulaşmış olmasına karşın, bu toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çok ücretlinin hem gelir bölüşümünde, hem tüm siyasi kararlarda bu kadar etkinlikten uzak, bu kadar kendine yabancılaştırılmış olmasında tabii ki örgütsüzlüğü ana etken ve bu makus talih, 2012’de de değişmedi. Bu 16 milyon ücretliden örgütlü olup toplu pazarlık hakkını kullananların son 3 yıldaki ortalaması kaç biliyor musunuz? Sadece 422 bin!.. Yani tüm ücretlilerin yüzde 2.5’i… Peki grev hakkını kullanabilen kaç kişi? Sıkı durun; son 3 yıl ortalaması 700’ü ya buluyor, ya bulmuyor… ve kederli nehir yollarının,/sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı/bir şafak vakti değişmiş olur,/bir şafak vakti karanlığın kenarından/onlar ağır ellerini toprağa basıp/doğruldukları zaman… Peki o zaman, ne zaman? Onlar varlıklarını ancak ‘senede bir gün’ hissettirebiliyorlar, 1 Mayıs sabahında ellerinde kızıl bayraklarıyla Taksim Meydanı’na yürüdükleri zaman o devin ayak sesleri duyulabiliyor. O meydanı bile kuşatmanın hummalı çabası içinde AKP zulmeti… Ama “onlar”, ücretli sınıf, duruma el koymadan şehirlerin bahtını değiştirmek de mümkün olmayacak… Yeni yıla girerken en çok neye ihtiyacımız var, biliyor musunuz? Cesarete, cesarete, cesarete… Namussuzlar kadar cesur olmalıyız. Birbirimize bunu dileyip bunu telkin etmeliyiz ve 2013’te bunu başarmalıyız…

28 Aralık 2012 Cuma

O.D.T.U AYAKTA

- BAŞBAKAN'A İKİNCİ MEKTUP - 18 Aralık’tan beri yorduğun yetmiyormuş gibi NTV’de yaptığın açıklamayla onca sınavımın arasında bana bu yazıyı yazdırdın ya aşk olsun sana be başbakan! Biliyorum ODTÜ’ye gelirken hayal ettiğin karşılama gördüklerin gibi değildi. Biliyorum isterdin ki öğrencisiyle, çalışanıyla, akademisyeniyle ODTÜ olarak etrafında el ele çember oluşturup hep birlikte ”Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda” şarkısını söyleyelim. Sonra büyük bir heyecan içerisinde 10′dan geriye doğru sayarak GÖKTÜRK-2′nin fırlatılmasını bekleyelim ve ”Yaşasın uydumuz, Viva Tayyip Erdoğan” diye haykıralım! Ama hayat bu, bazen istediklerimizi, temenni ettiklerimizi değil alnımızda yazanı yaşıyoruz işte. Nasıl kaderi ölmekse madencinin, atanamamaksa öğretmenin, tutuklanmaksa öğrencinin ve gazetecinin, anası ağlamaksa çiftçinin, senin kaderinde protesto edilmekmiş be bay başkan. Kabullenemiyorsun bu durumu alışamadın bir türlü farkındayım ama biz de sana alışamadık ve seni kabullenemedik. Bir de hocalarımıza demişsin ya ”Yetiştirdiğin öğrenciler bunlarsa bu ülke batmış”. Hay ağzını öpeyim. Biz de onu söylüyoruz ” Bu ülke batmış”. Her tarafı NATO üsleriyle dolan, uçakları tarafından halkı bombalanan, bir tarafta gecekonduları yıkılırken diğer tarafta gökdelenler yükselen, Suriye’de kafa kesen islamcı örgütleri besleyen, Van’da hala çocukları üşüyen ve yiyecek ekmek bulmakta bile zorlanan bir halka sahip olan bu ülke çoktan batmış. Ama sen sanki Tüpraş’ı, Tekel’i, Türk Telekom’u ve daha nice kurumu biz satmışız da parasını binlerce ODTÜ’lü olarak Ankara pavyonlarında yemişiz gibi ülkenin batmışlığının faturasını bize yıkmaya çalışıyorsun. Hadi 10 senedir tek başına iktidar değilmişsin gibi her şeyi eski hükümetlere bağlamanı anladık da bu birazcık abartılı oldu sanki. Gerçi ”İçişleri Bakanı’nın İdris Naim Şahin olduğu bir ülkede abartı da ne demek” dersen sen de haklısın tabi. Bu arada sanma ki patriotlar, Alman askerleri arada kaynadı. Biz senin kadar misafirperver değiliz başbakan. Sindiremiyoruz eli kanlı NATO askerlerinin ülkemizde takılmasını. Biz misafirperverliği ABD askerlerini denize döken bir nesilden öğrendik, 6. filoyu kendine kıble belleyenlerden değil. Bu misafirperverlikten tabii ki sen de nasibini alacaktın. Bu okul çok misafir gördü başbakan. Tekel işçilerini, Togo işçilerini de ağırladı bu okul, Vietnam kasabı Kommer’i, Gorbaçov’u da… Yerinin Gorbaçov ve Kommer’in yanı olduğunu sen de biliyorsun hiç öyle aynı gemideyiz falan deme boşuna. Zaten biz öyle gemilere, gemiciklere falan sığacak kadar az değiliz. Korkuyorsun değil mi bizden? Yalnız olmadığımızı da görüyorsun. Sansürüne, baskılarına, tutuklamalarına rağmen sinmedik ve halk artık inanmamaya başladı sana. Saflar yavaş da olsa belli oluyor başbakan. Kasımpaşa delikanlısından bahsetmiyorlar artık sokakta; ODTÜ’lülerin direnişinden bahsediyor herkes. Öyle her protesto edene ”Bunlar zaten terörist, bunların maksadı farklı” demek tutmuyor artık. Hem bu memleketin öğrencisi olmuş terörist, gazetecisi olmuş terörist, akademisyeni, sanatçısı, işçisi, memuru, köylüsü olmuş terörist. E ama sorarlar adama o zaman ”Senden Başbakan olsa ne olur olmasa ne olur”. Olur da bir gün cebindeki 200′lük banknotların arasına bir 10 TL sıkışırsa arkasını çevir de bir bak. Orada o beğenmediğin ODTÜ öğrencilerini yetiştiren hocalardan birini göreceksin, şaşırma. Altında yazan teoremi de inceleme boşuna, anlamazsın zaten.

P. J. Harvey - Meet Ze Monsta

Great Performance at Glastonbury Festival - 1995

26 Aralık 2012 Çarşamba

Vız Gelir Bize Vız


17 Eylül 1988 Kırşehir Hapishanesi 
Devrimci Tutsaklar firarda. 
Belki de tarihin bilinen tek firar anısı fotoğrafı. Ve belki de videoya kaydedilmiş tek firar...

Geride bıraktıkları pankartlarıyla:
“O duvar, duvarınız… Vız gelir bize vız

21 Aralık 2012 Cuma

Tricky - Aftermath



Çağların geçişine adımını attığında annesinin sesiyle sarmalanacağını bilmiyordu. Yaşlarını silmek için kolunu uzattığında yüzünü kocaman bir kanadın yalayıp geçeceğini. Ölümün içinde ölümü onun içinde bir ayna göreceğini. Yeşil koyu bir irindi akış. Küçük bir kayıkta oturmuş bekliyordu bir zamandır. Elindeki olta titreşip duruyor, sağa sola çekiyordu parmağını ve o yukarı çekmeye korkuyordu çengelin ucundakini.

PJ Harvey - The Words That Maketh Murder

We Want Beer


20 Aralık 2012 Perşembe

ODTÜ - No Passaran

The prime minister Recep Tayyip Erdoğan visited the Middle East Technical University in Ankara to launch a new satelite earlier today. 1,000 students gathered to protest against the visit. The AKP party has been pushing forward the corporatization and privatization of education for years. 3,000 police officers and 8 watercannons were attacking the demonstration. Police also made massively use of tear gas. Two students are severly wounded - one injury is life-threatening. At least another 20 students were wounded as well.

The Black Keys - Lonely Boy

10 Aralık 2012 Pazartesi

Mardook Impact

21 Aralık’ta Mardook çağların geçişine noktayı koyduğunda insan ırkı ara evrende kaldığı için bu ölümcül yıkımdan haberi olmayacak. Kimbilir kaçıncı sanal vücutlarıyla mal gibi yaşamaya devam edecekler.

At 21 Decembre, when Mardook puts an end to the passage of ages, the humanity beeing suspended onto the interval universe, will be unaware of this crucial destruction and continue to live like morons, with their imaginary bodies who knows how manieth.

Au 21 décembre quand Mardook met un terme au passage des siécles, l`humanité étant suspendu dans l`univers intervalle, ne sera pas conscient de cette destruction vital et continuera à vivre comme des imbéciles, avec leur corps imaginaires qui sait les combien.

8 Aralık 2012 Cumartesi

Anthology Of The Day - Contemporary Progressive Breathe


PT 3 – Wellcome to the Other Side

Pink Floyd - Echoes




Milyarlarca yüz, içiçe, hepsi aynı, çığlıklar, fısıltılar, kendinden emin büyük laflar hepsi o küçücük kesecikte, düşünceler, idealler, isyanlar, boşvermişlik, mikroskobik kurtlardan farksız kımıldaşıyorlar tek bir kavramın içinde, doğum öncesi sancı.

Milliards of faces,  intertwined, all is the same, screams, whispers, boastful big words, all in this tiny pouch; thoughts, ideals, insurrections, disregards, wriggling alike the microscopical larvas in one single concept, labor pain.

Milliards de visages, entrelacés, tous pareils, les cris, les chuchotements, les fanfarons, ils sont tous dans ce même sac minuscule, les idées, les idéals, les insurrections, les mépris, se tortillent comme des larves microscopiques dans un seul notion, douleurs de l`accouchements. 

Yes - Ritual (Nous sommes du soleil)


Akışın içinde parçalanmış tüm yönlere süzülürken doğduğun gün aklına gelen o saçma düşünceye takılıvermek.

Fell into pieces in the flow, while floating to all directions, all of a sudden hanging on to this nonsense thought came to mind before, over the birth.

Fragmenté au courant, en flottant toutes les directions, d'être suspendu soudain à cette idée non-sens fleuris avant, une fois au cours de la naissance

7 Aralık 2012 Cuma

Dünya

Kurt postuna bürünmüş kötü koyunlar tarafından ele geçirilmiş gezegen.

The Earth
The planet seized by bad sheeps wrapped up with wolf furs.

La Terre

La planète saisi par des mauvais moutons qui dressent fourrures de loups. 

Tom Waits - Hell Broke Luce

Düşündüğün şeye dikkat et, onu ölene kadar taşıyacaksın.

Watch out what you think, you'll carry it till the death.

Fait attention à quoi tu pense, tu vas le porter jusqu'à la mort.

5 Aralık 2012 Çarşamba

Ce n'est pas n'importe quel tapis volant

IIZNOGOUD - Tabary - Goscinny

Deniz Feneri ile Ampul

Deniz Feneri ile Ampul... Yatak odalarının dinleme kayıtları duruyor... Mutfaktaki konuşmaların kayıtları duruyor... Pizzacıyı aramış hoca, tutanakta duruyor... Yazılmamış yazılar, olmayan notlar bile duruyor... * Ama Deniz Feneri davasında sanıkların telefon görüşmelerinin kayıtlarını mahkeme kararı ile “imha” ettiler... * Baştan alayım: İki ülke... Birisi gâvur... Gâvur ülke, orada yaşayan saftirik Müslümanları dolandıranları ortaya çıkarıp yakalarına yapıştı, yargıladı, mahkûm etti... Öbür ülke Müslüman hamdolsun... Gâvur ülke Müslüman ülkeye dedi ki: “Bak badem, ben senin vatandaşlarını dolandıranları bulup ortaya çıkarttım... Bütün belgeler, kanıtlar, itiraflar, suçlular burada hazır... Al ve sen de gerekeni yap... Çünkü bu işin asıl babaları sende...” * Müslüman ülkede “din, iman, Allah, helal, haram” sözcüklerinden geçilmez... Cuma oldu mu, arkalarında medya ordusu camiye... Ağzını açar; ahlak... Kapatır; namus... * Önce gâvur ülkenin vereceği dosyayı istemediler... Zorlanınca birisini gönderdiler almaya, yanlış adres verdiler demek ki, gitti kayboldu... Japonya’da çıktı ortaya... Tersine gitmiş... * Sonunda dosya geldi... Yakalarına yapışıp mahkemeye çıkarttılar: Ama Deniz Feneri sanıklarını değil, dosyaya bakmaya kalkan üç savcıyı... Sanıkların davası başlamadan, davaya bakan savcıların davası başladı... İyi mi?.. * İktidarın kafasına göre yeniden oluşturduğu HSYK, üç savcıyı görevden almış, savcılar bir anda sanık oluvermişti... Türkiye’ye getirilen 40 milyon doların nereye gittiği tam çözülecekken... Dünya hukuk tarihinde bir ilk... Dolandırıcılar serbest, savcı sanık sandalyesinde... * Ve size son haber: Deniz Feneri davası sanıklarının telefon konuşmalarını sildiler... İnsanların yatak odası konuşmaları kayıtlarda duruyor... Ama dünyanın en büyük dolandırıcılık davasının Türkiye uzantısını kanıtlayan, vurgunun Türkiye ayağını kanıtlayan tek kanıt telefon konuşmaları mahkeme kararı ile silindi... * Şu Deniz Feneri’ne iyi bakın... Size zihniyeti gösterir... Bir dönemin işaretini verir... Türkiye’nin başına gelenlerin hulasasıdır... Tıyneti anlatır... * Yok hâlâ almadıysa kafa... Deniz fenerine oturtsan faydası yok...
Bekir Coşkun