26 Aralık 2011 Pazartesi

2012: Fırtınanın Merkezinde - Ergin Yıldızoğlu

Geçen hafta, ekonomik krizin 2012de yeniden hızlanacağını düşündüren gelişmelere dikkat çekmiştim. Yıl boyunca gelişen siyasi kriz dinamiklerinin de önümüzdeki aylarda hızlanacağı anlaşılıyor. Bu iki sürecin kesişerek 2012 yılında, çok kritik siyasi-askerifırtınaları tetikleme olasılığı giderek artıyor. Kemer sıkmaönlemlerine, finans kapitale karşı demokrasimücadeleleri bağlamında Avrupa Birliğinin, ABD-Çin dengeleri ve Kuzey Kore bağlamında Güneydoğu Asyanın, İran ve Suriye bağlamında Ortadoğunun bu fırtınalarıyaşamaya aday bölgeler olduğu kolaylıkla söylenebilir. Ancak, geçen iki hafta içinde yaşanan gelişmeler, olasılıklar yelpazesi içinde öncelikle Ortadoğuyu, tetikleyici etken olarak da Irakı işaret ediyordu.
‘Büyük Satranç Tahtası’nda son durum
Ekonomik ve kriz dinamiklerininfırtınayaratma kapasitelerini anlamaya çalışırken ABD hegemonyasının gerileme, yeni güçlerin yükselme dinamiklerinin, Brzezinskinin ünlü kavramını ödünç alırsak Büyük Satranç Tahtasında gündeme getireceği olası hamleleri düşünerek başlamak gerekiyor.
Bu bağlamda, Brzezisnkinin, Council on Foreign Relationsun yayımladığı Foreign Affaires dergisinin 90. yıl özel sayısında (Ocak/Şubat 2012) yer alanDoğuyu Dengelemek, Batıyı Yenilemek(Balancing the East, Upgrading the West) başlıklı denemesi, bize yardımcı olabilir. Derginin, ABD için yeni bir Büyük Stratejiarayışı olarak sunduğu bu denemede, Prof. Klarenin daha önce bu köşede aktardığım (12 Aralık Pazartesi) Yeni Soğuk Savaşsavına temel oluşturan varsayımlar etrafında yazılmış: ABDnin dikkati giderek artan ölçüde Çini dengeleme paradigması, ekonomik siyasi kaynakları Uzakdoğuya kaydırma hesapları üzerinde yoğunlaşıyor. Bu bağlamda, Brzezinski, öncelikle Batı ittifakının, Rusya ve Türkiyeyi de içerecek biçimde, Japonyaya ve Güney Koreye kadar uzanacak biçimde, geliştirilerek genişletilmesini öneriyor. İkincisi, ABDnin Uzakdoğuda kendisine, büyük güçler arasında, uzlaştırıcı ve dengeleyici bir konum inşa etmesi gerektiğini düşünüyor. Brzezinski, denemesinde ABDnin, bu süreci, ideolojik olarak Çini doğrudan hedef almadanyapıcı işbirliğikavramına uygun biçimde yönetebilmesinin olanaklarını tartışıyor.
Brzezinskinin bu denemesi üzerinde daha fazla durmak istemiyorum; bir başka yazıda tekrar döneriz. Benim için bu noktada önemli olan, bu denemenin, ABDde bir Yeni Büyük Strateji arayışlarına ilişkin tartışmalarda, Uzakdoğunun önemine yapılan vurgular artarken Ortadoğunun öneminin azalmakta olduğunu vurgulayan savları destekler nitelikte olması.
Bu saptamalardan sonra, ABD Iraktan çıkarken, Avrasyanın hemen altında, bir stratejik enerji kaynakları bölgesi olarak Ortadoğunun kendi kaderine terk edilmesinin söz konusu olamayacağı varsayımından hareketle kimi sorular sorarak düşünmeye devam edebiliriz: Bu bölgede, güçler dengesine ilişkin nasıl bir denklemABDnin ve Genişletilmiş Batının çıkarlarını korumaya devam etmesine izin verebilir? Bu çıkarlar en genelde nasıl tanımlanabilir?
Düşünce sürecimize maddi bir zemin sağlaması açısından önce ikinci sorudan başlarsak, bu çıkarları Bölgenin, başta enerji olmak üzere doğal kaynaklarının, piyasalarının Batının kullanımına, etkilerine ekonomik, siyasi, kültürel olarak açık kalması olarak tanımlayabiliriz.
Bu çıkarları koruyacak denklemi düşünmeye başlayınca, andaki durumiçinde üç fonksiyon hemen öne çıkıyor: 1) Toplumsal muhalefet dalgasının, devrimci atılımların, durdurulması ya da önceki paragrafta değindiğimamaçdoğrultusunda saptırılması. 2) Bu amacın güvenceye alınmasını engelleyebilecek güçlerin bölgede hegemonya kurmasının engellenmesi. 3) İsrailin güvenliğinin sağlanması.
Büyük Ortadoğu – ‘Büyük Oyun’
Amacım, tabii ki ABDninBüyük Stratejiarayışı tartışmalarına katkı yapmak değil. Ama Büyük Ortadoğu alanındaki ana öğelere bakınca olası bir Büyük Stratejiyi şu senaryolar bağlamında düşünebiliyorum:
Toplumsal muhalefet dalgasının ve devrimci atılımların açtığı kapıdan, bölgedeki en örgütlü, postkolonyal(Batı/emperyalizm yapıntısı) devletlerle uzlaşmaya hazır, kapitalizmle barışık güç olan Sünni-Müslüman Kardeşler akımının (Suudi parasının, Körfez ülkelerinin askeri desteğinin de yardımıyla) geçerek siyasi iktidarı almasıyla birinci fonksiyon yaratılabilir.
İkinci fonksiyonun inşa edilebilmesi için öncelikle, ABDnin Irak işgalinin yan ürünü olarak yükselen İranın etkisinin kırılması, bu ülkenin Batı projelerini aksatıcı bir parametre olmaktan çıkarılması gerekir. İkinci aşamada, İran etkeni giderilirken birlikte davranan güçlerden birinin, İranın geriletilmesiyle oluşacak boşluğun doldurulmasına fırsat vermemek gerekir. Bu amaçların gerçekleşmesine olanak sağlayacak fonksiyonun, bir Sünni-Şii kamplaşması üzerinden, İran-Suriye-Hizbullah eksenine karşı Suudi Arabistan, Müslüman Kardeşler enternasyonalizmi, Türkiye ekseni üzerinden kurulabilir.
İran geriletildikten sonra oluşacak boşluğu bu üç güçten birinin doldurmasını engelleyecek güçler dengesi, Sünni-Selefi ekseniyle, Müslüman Kardeşler arasındaki çelişkiler, Türkiye-Mısır rekabeti, Kürt sorununun Türkiye Devleti üzerindeki etkileri, Suudi Kırallığının Türkiye ekonomisi içindeki mali etkisi, Yeni Osmanlı projesinden rahatsızlığı üzerinde kurulabilir.
İsrailin güvenliğinin sağlanmasına gelince; aslında 1 ve 2 numaralı fonksiyonların işlemeye başlamasıyla bölgede hızlanan dinamikler, hem İsrail üzerindeki basıncı azaltacak hem de ona Arap dünyası içinde, geçici de olsa yeni ilişkiler kurma olanağı sağlayacaktır.
Fay hattının üzerindeki ülke: Irak
ABD çıkarken Irakta patlayan bombalar, sömürgecilik tarihinin, jenosit ve yıkımdan sonraki en tipik dinamiğinin yine işlemekte olduğunu gösteriyor. Yine bir sömürgeci güç, çıkarken arkasında parçalanmış, parçaları birbiriyle savaş halinde bir ülke enkazı bırakıyor.
Sünni-Şii bloklarının arasındaki fay hattı, Irakın temelinden geçiyordu. ABD işgalinin bir aşamasında, direniş bu fay hattının enerjisi devşirilerek bir iç savaş senaryosu bağlamında etkisizleştirilmişti. Şimdi ABDçıkarken bu fay hattı bu kez ülkeyi üç parçaya bölecek biçimde enerji üretmeye başlıyor. Böylece Irak, yukarıda değindiğim üç fonksiyonun, İranın geriletilmesi çabalarının, İranın yerine aday güçler arası rekabetin yaşanacağı sahne haline geliyor.
Dahası Irak, bu özelliğiyle Suudi Arabistanı, Müslüman Kardeşleri (ve Haması), Lübnanı (Hizbullah), Suriyeyi, İranı, Türkiyeyi,Büyük Kürt Coğrafyasını birbirine bağlayan bir düğüm noktası olarak karşımıza çıkıyor.
Özetle, ABD stratejik dikkatini, Ortadoğudan Uzakdoğuya kaydırırken bu bölgede giderek genişleme potansiyeli taşıyan bir yangın ve parçalanma süreci yeniden hızlanıyor. Türkiyenin de bu sürecin, dolayısıyla fırtınanın, merkezine çok yakın olduğu görülüyor.

Hiç yorum yok: