Marmara’da batan Hayat N gemisinin Deniz Feneri Derneği’ne ulaşan ilişkiler zincirini Tuncay MOLLAVEİSOĞLU belgeleri ile açıkladı.
Link
23 Eylül 2008 Salı
21 Eylül 2008 Pazar
OTORÖPORTAJ
(NewYork’tan Telefonla Bağlantı)
Ben: Burada hava kapalı. Orada açıksa, benim sorularıma gerekli duygusal empatiyi gösterememe gibi bir şansınız var, bu sizi telaşlandırıyor mu?
Ben: Havayı içime çekip istediğim duyguyu vererek tekrar dışarı salarım ben. Bir tek lodosta zorlanıyorum.
Ben: Ştrugatski kardeşleri çok beğendiğinizi söylemişsiniz. Bu onların eserlerinden çalmak için hazırlandığınızı mı gösteriyor?
Ben: Buna çalma olarak bakmayalım. Ödünç alıp öldükten sonra nerede buluşursak orada özür dilemek biçiminde algılarsak daha rahat oluruz kanımca.
Ben: Uçaktan korktuğunuz için mi yanıma gelmediniz? Telefondan sohbet biraz garip oluyor.
Ben: Ben sadece uçaktan değil, her şeyden aynı derecede korkarım. Yaşayamamamın nedeni bu!
Ben: Anlıyorum. Hala ergenliğinizi yaşadığınız söyleniyor. Buna ne diyeceksiniz?
Ben: Bizim ailede ergenlik on yaşla yetmiş beş yaşlar arası sürüyor. Yapabileceğim bir şey yok. En iyisi bunu düşünmeden yaşayabilmek.
Ben: Sinemaya dönecek misiniz?
Ben: Sinema ölmüştür.
Ben: Emin misiniz bundan? Milyarlarca dolarlık bir sektörden söz ediyoruz.
Ben: Evet eminim. Sinema ölmüştür.
Ben: Ya edebiyat?
Ben: Onu ben öldürmeyi düşünüyorum.
Ben: İçinizdeki yıkıcılığın kaynağı nereden geliyor?
Ben: Küçükken çok fazla soru sordum ve hiçbir şeyin cevabını öğrenemedim. Huzursuz bir tabiatım var haliyle.
Ben: O yüzden mi MSN’inize “ölü, sabırlı ve öfkeli,” yazıyorsunuz.
Ben: Onu ben yazmadım, alt benliğim yazdı. Aynı evde yaşıyorsanız en iyisi birbirine fazla karışmamak.
Ben: Geçmişe gitseniz hangi tarihe gitmek isterdiniz?
Ben: Üç dakika öncesine, ilk soruya verdiğim cevabı beğenmedim.
Ben: Değiştirin o zaman.
Ben: Lodosun bi tarafına sokayım. Telefonun da. NewYork’un da!
Ben: O halde, şimdi nereye gitmek istediğiniz konusundaki gerçek cevabı alabilirim.
Ben: Zamanın başlangıcına. Oluşacak her şeyi daha oluşmadan yok etme görevini başarıyla yerine getirirdim. Sadece ben olurdum o zaman. Sadece ben.
Ben: Sizi okuyacak olan milyonlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Ben: Liberal ve demokrat olduğunu söyleyenlerin kuklalarını yapıp her akşam içten bir dua eşliğinde iğne batırsınlar.
Ben: Başka?
Ben: Derin bir bunalıma düşene dek, neden yaşadıklarını sorsunlar kendilerine ve tam ölmeye karar vermişken akıllarına ben geleyim. Her şeyin sorumlusu olarak beni görüp açacağım 900’lü hattan gerçeği öğrenmeye çalışsınlar.
Ben: Başka?
Ben: Seviştikten sonra masturbasyon çekmeyi alışkanlık haline getirsinler. Böylece doyumsuzluğun ne derece can sıkıcı bir sonuç doğurduğunu görme şansları olacaktır.
Ben: Başka.
Ben: Para verirsen söylerim.
Ben: Ajans bir ödeme yapmıyor röportajlar için.
Ben: O zaman bu kadar. Sen de çabuk geri dön. Evde tonla iş var.
Ben: Tamam…
Ben: Burada hava kapalı. Orada açıksa, benim sorularıma gerekli duygusal empatiyi gösterememe gibi bir şansınız var, bu sizi telaşlandırıyor mu?
Ben: Havayı içime çekip istediğim duyguyu vererek tekrar dışarı salarım ben. Bir tek lodosta zorlanıyorum.
Ben: Ştrugatski kardeşleri çok beğendiğinizi söylemişsiniz. Bu onların eserlerinden çalmak için hazırlandığınızı mı gösteriyor?
Ben: Buna çalma olarak bakmayalım. Ödünç alıp öldükten sonra nerede buluşursak orada özür dilemek biçiminde algılarsak daha rahat oluruz kanımca.
Ben: Uçaktan korktuğunuz için mi yanıma gelmediniz? Telefondan sohbet biraz garip oluyor.
Ben: Ben sadece uçaktan değil, her şeyden aynı derecede korkarım. Yaşayamamamın nedeni bu!
Ben: Anlıyorum. Hala ergenliğinizi yaşadığınız söyleniyor. Buna ne diyeceksiniz?
Ben: Bizim ailede ergenlik on yaşla yetmiş beş yaşlar arası sürüyor. Yapabileceğim bir şey yok. En iyisi bunu düşünmeden yaşayabilmek.
Ben: Sinemaya dönecek misiniz?
Ben: Sinema ölmüştür.
Ben: Emin misiniz bundan? Milyarlarca dolarlık bir sektörden söz ediyoruz.
Ben: Evet eminim. Sinema ölmüştür.
Ben: Ya edebiyat?
Ben: Onu ben öldürmeyi düşünüyorum.
Ben: İçinizdeki yıkıcılığın kaynağı nereden geliyor?
Ben: Küçükken çok fazla soru sordum ve hiçbir şeyin cevabını öğrenemedim. Huzursuz bir tabiatım var haliyle.
Ben: O yüzden mi MSN’inize “ölü, sabırlı ve öfkeli,” yazıyorsunuz.
Ben: Onu ben yazmadım, alt benliğim yazdı. Aynı evde yaşıyorsanız en iyisi birbirine fazla karışmamak.
Ben: Geçmişe gitseniz hangi tarihe gitmek isterdiniz?
Ben: Üç dakika öncesine, ilk soruya verdiğim cevabı beğenmedim.
Ben: Değiştirin o zaman.
Ben: Lodosun bi tarafına sokayım. Telefonun da. NewYork’un da!
Ben: O halde, şimdi nereye gitmek istediğiniz konusundaki gerçek cevabı alabilirim.
Ben: Zamanın başlangıcına. Oluşacak her şeyi daha oluşmadan yok etme görevini başarıyla yerine getirirdim. Sadece ben olurdum o zaman. Sadece ben.
Ben: Sizi okuyacak olan milyonlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Ben: Liberal ve demokrat olduğunu söyleyenlerin kuklalarını yapıp her akşam içten bir dua eşliğinde iğne batırsınlar.
Ben: Başka?
Ben: Derin bir bunalıma düşene dek, neden yaşadıklarını sorsunlar kendilerine ve tam ölmeye karar vermişken akıllarına ben geleyim. Her şeyin sorumlusu olarak beni görüp açacağım 900’lü hattan gerçeği öğrenmeye çalışsınlar.
Ben: Başka?
Ben: Seviştikten sonra masturbasyon çekmeyi alışkanlık haline getirsinler. Böylece doyumsuzluğun ne derece can sıkıcı bir sonuç doğurduğunu görme şansları olacaktır.
Ben: Başka.
Ben: Para verirsen söylerim.
Ben: Ajans bir ödeme yapmıyor röportajlar için.
Ben: O zaman bu kadar. Sen de çabuk geri dön. Evde tonla iş var.
Ben: Tamam…
18 Eylül 2008 Perşembe
Tipor Saksa'nın Şapka Uçurtan Maceraları
Kaybedenler kulübünün şerefli üyesi, uslanmaz insan, patlak mavi gözlü ve sarışın diye kahve köşelerinde "Sarı, hişt, sarı!" diyerek şımartılmış nadide mahalle piçi Tipor Saksa adlı karakterin iki uzun macerasına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
(2004 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Fındıklı Kampüsü'nde üretilmiştir.)
TİPOR SAKSA
(2004 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Fındıklı Kampüsü'nde üretilmiştir.)
TİPOR SAKSA
Basamaklar ve Dahiler
Basamak basamak çıktım edebiyatın merdivenlerini ve en yukarıda Stanislaw Lem ile Ştrugatski Kardeşler'i buldum.
Bulutların biraz üstünde, temiz havayı içine çekince beyni tıkır tıkır çalışmaya başlıyor insanın.
Kadehimi alçakgönüllü dahilere kaldırıyorum...
Prost!
Bulutların biraz üstünde, temiz havayı içine çekince beyni tıkır tıkır çalışmaya başlıyor insanın.
Kadehimi alçakgönüllü dahilere kaldırıyorum...
Prost!
Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu'nun Küreselleşmeden Sonra bloğuna bakmaya devam edin. Çok şey bulacaksınız.
http://erginyildizoglu.blogspot.com/
http://erginyildizoglu.blogspot.com/
Cevabı Beklenmeyen Politik Sorular
Deniz Feneri denizdeki keriz balıkları aydınlatıp sövüşlemek için kurulmuş gibi görünüyor. Dindar malı deniz yemeyen keriz lafını da altına koyunca şu aralar sıkça kullanılan Keriz Feneri benzetmesi ortaya çıkıyor. Peki bu oluşumu koruyana, kollayana, uğruna yüzde altmış medyayı halkın önüne hedef olarak koymaya çalışana, Türkiye ayağındaki sorumluları kolunun sağ tarafına silme doldurmuş okşayana, gerçekleri bir an önce unutturmak için her gün her kanalda her yana saldırana ne deniyor? Keriz Feneri Bekçisi mi?
Memleketteki her şeyle kavgalı birisi o memleketin başına geçebilir mi?
Adalet Bakanlığını da özelleştirip Alman Adalet Bakanlığına satsalar Türkiye’de sayısı belli olmayan hortumcuya, din bezirganına, rant vurguncusuna, doğa talancısına acaba sonunda bir tanecik dava açılır mı?
Memleketteki dağ gibi yığılmış sorunları gizlemek için uygulanan yöntemlerin çokluğu sayesinde hükümetimiz Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye hâlâ hak kazanamadı mı?
Ergenekon’un birbirine hiç benzemez, tek ortak noktaları AKP’yi beğenmemek olan sanıklarına karşı girişilen sonu gelmez dalgalar, yepyeni gözaltılar acaba neden her seferinde hükümetin başka alanlarda zora düştüğü zamanlara denk getiriliyor? Bu küçücük, ufacık bir tesadüf mü?
AKP’yi özgürlüklerin, demokrasinin sembolü olarak göstermek için kıçını yırtan liboşlar, yağdanlıklar, biatçılar, gündemdeki beklenmedik gelişmelere uygun olarak yeniden dönüşmeye çalışırken yanlışlıkla kurt adama falan dönüşürler mi?
Ailesinin en uzak efradı bile gemicikler, fabrikalar, madencikler, spor kulüpleri almış, partisine uzaktan şöyle bir gülümsemiş her zat ihale kazanmış, semirmiş birisi nasıl bir başkasına mal varlığını açıklasın der? Ha ha ha!
Üniversitelere türbancı rektörleri doldurunca özgür üniversiteler kurulacak. Hukukta kadrolaşma sağlandı mı özgür hukuk sistemi oluşacak. Medya liboşlarla dolunca, mancosunu yiyip kulağının üstüne yatınca özgür medyamız dünyaya örnek olacak. Herkes AKP gibi düşününce özgürlük ve demokrasi gelecek. Buna ne şüphe! Peki ondan sonra ne yapacağız. Ekonomi de tıkırında giderken, hortumcuları izleyip yutkunarak göbek atmaya mı başlayacağız?
Memleketteki her şeyle kavgalı birisi o memleketin başına geçebilir mi?
Adalet Bakanlığını da özelleştirip Alman Adalet Bakanlığına satsalar Türkiye’de sayısı belli olmayan hortumcuya, din bezirganına, rant vurguncusuna, doğa talancısına acaba sonunda bir tanecik dava açılır mı?
Memleketteki dağ gibi yığılmış sorunları gizlemek için uygulanan yöntemlerin çokluğu sayesinde hükümetimiz Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye hâlâ hak kazanamadı mı?
Ergenekon’un birbirine hiç benzemez, tek ortak noktaları AKP’yi beğenmemek olan sanıklarına karşı girişilen sonu gelmez dalgalar, yepyeni gözaltılar acaba neden her seferinde hükümetin başka alanlarda zora düştüğü zamanlara denk getiriliyor? Bu küçücük, ufacık bir tesadüf mü?
AKP’yi özgürlüklerin, demokrasinin sembolü olarak göstermek için kıçını yırtan liboşlar, yağdanlıklar, biatçılar, gündemdeki beklenmedik gelişmelere uygun olarak yeniden dönüşmeye çalışırken yanlışlıkla kurt adama falan dönüşürler mi?
Ailesinin en uzak efradı bile gemicikler, fabrikalar, madencikler, spor kulüpleri almış, partisine uzaktan şöyle bir gülümsemiş her zat ihale kazanmış, semirmiş birisi nasıl bir başkasına mal varlığını açıklasın der? Ha ha ha!
Üniversitelere türbancı rektörleri doldurunca özgür üniversiteler kurulacak. Hukukta kadrolaşma sağlandı mı özgür hukuk sistemi oluşacak. Medya liboşlarla dolunca, mancosunu yiyip kulağının üstüne yatınca özgür medyamız dünyaya örnek olacak. Herkes AKP gibi düşününce özgürlük ve demokrasi gelecek. Buna ne şüphe! Peki ondan sonra ne yapacağız. Ekonomi de tıkırında giderken, hortumcuları izleyip yutkunarak göbek atmaya mı başlayacağız?
5 Eylül 2008 Cuma
Günün Müzik Menüsü
Sonic Youth - Day Dream Nation - "'croos The Breeze" "Silver Rocket" --- Madrugada - The Deep End - "Running Out Of Time" "Subterranean Sunlight" --- Pink Floyd - Atom Heart Mother - "Summer '68" "If" --- DEUS - Vantage Point - "Slow" "The Architect"
2 Eylül 2008 Salı
Bugün
Bir kuyunun dibine inip yıllar önce oraya fısıldanmış gizleri dinledim. Kendimce notlar aldım.
***
İstiklal’in girişine yalan makineli turnike koyma projemi Büyükşehir Belediyesi gece bekçisi Sami Demirbilek’e sundum.
***
Zabıta kılığına girip varoşlara gittim ve zamanında verilmiş kömür ve erzağın bir gün içinde geri teslim edilmesini istedim.
***
Psikiyatristime Çağan olmadığımı, onun yerine geçmiş bir uzaylı olduğumu söyledim. Bu sefer inandı bana. Hemen toparlanıp beraber içmeye gittik.
***
Muhteşem bir duyguyu şehrin bir yerine gizleyip şairlere telefonla haber verdim. Hala arıyor zavallılar. Birisi bulsa çığlığını herkes duyabilir. Sadece ben değil.
***
Televizyonu kapattım, beynimde oynamaya başladı. Yeni bir teknoloji kullanıyor olmalılar.
***
Yetmiş iki yaşımdaki halimi çocuklarla saklambaç oynarken gördüm. Saklandığı yerden hiç çıkmadı. Çocuklar da ben de sıkılıp gittik oradan.
***
Dr Sayko'nun Günü'ne Geçiş Butonu
***
İstiklal’in girişine yalan makineli turnike koyma projemi Büyükşehir Belediyesi gece bekçisi Sami Demirbilek’e sundum.
***
Zabıta kılığına girip varoşlara gittim ve zamanında verilmiş kömür ve erzağın bir gün içinde geri teslim edilmesini istedim.
***
Psikiyatristime Çağan olmadığımı, onun yerine geçmiş bir uzaylı olduğumu söyledim. Bu sefer inandı bana. Hemen toparlanıp beraber içmeye gittik.
***
Muhteşem bir duyguyu şehrin bir yerine gizleyip şairlere telefonla haber verdim. Hala arıyor zavallılar. Birisi bulsa çığlığını herkes duyabilir. Sadece ben değil.
***
Televizyonu kapattım, beynimde oynamaya başladı. Yeni bir teknoloji kullanıyor olmalılar.
***
Yetmiş iki yaşımdaki halimi çocuklarla saklambaç oynarken gördüm. Saklandığı yerden hiç çıkmadı. Çocuklar da ben de sıkılıp gittik oradan.
***
Dr Sayko'nun Günü'ne Geçiş Butonu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)