19 Aralık 2010 Pazar

Kara Efe - Radikal Kitap

Spagetti zeybek kötülere karşı

18/12/2010
BARIŞ MÜSTECAPLIOĞLU (Arşivi)
Çağan Dikenelli 'Kara Efe'de, gizemli bir sebepten dolayı intikam almak istediği eşkıyaları arayan yaşlı bir zeybeğin Ege dağlarında yaptığı yolculuğu anlatıyor
Daha önce Melek Teyze polisiyeleri, ‘Kaptan Teneke’ ve ‘Taşıyıcı’ gibi yer yer komik, yer yer heyecanlı kitaplar kaleme alan, türden türe atlayan ama eğlenceli olmaktan hiç uzaklaşmayan, kendine has bir yazar Çağan Dikenelli. Kendi türünde başyapıt denebilecek ya da öyle olma kaygısı taşıyan kitaplar yazmıyor, anlaşıldığı üzere yazmaya da çalışmıyor, ama edebiyatımızda az denenen türlerde üretkenliğiyle dikkat çekiyor.

Aksiyonu sağlam roman
Edebiyatımızda, daha özelde romanımızda aksiyondan genellikle uzak durulur, silahların patladığı, kovalamaca sahnelerinin yaşandığı öykülere burun kıvrılır. Ciddiye alınmak, saygı görmek istiyorsa roman da romancı da ‘ağır abi’ olmalıdır. Peki ya bunu istemiyorlarsa? En büyük dertleri saygı görmek değil de, insanlara hoşça vakit geçirtmek, onları heyecanlandırmak, meraklandırmaksa? Roman sanatının başlangıcı sayılan ‘Don Kişot’, bütün özelliklerinin yanı sıra son derece eğlenceli bir kitap değil midir? Bir ülkenin romanını güçlü ve evrensel kılan çeşitliliğidir, her türden roman okuruna hitap eden eserlerle donanmış olmasıdır. Bu yüzden örneğin aşk romanları da gereksiz değildir, siyasi romanlar da, dil oyunlarına dayanan kitaplar da edebiyata renk katar, aksiyondan güç alan kitaplar da. Yeter ki türlerinin iyi örnekleri olsunlar.
Çağan Dikenelli’nin ‘Kara Efe’si, yazarın röportajlarında söylediği şekliyle bir tür ‘spagetti zeybek’ öyküsü. Yayınevi ise doğal bulduğum ‘anlaşılma’ kaygılarıyla kitabı ‘spagetti western’ olarak tanıtıyor. Mutlak iyinin mutlak kötüyle çarpıştığı, pek çok okurun sınırlarını zorlayacak derece bir şiddetin şık bir kostümle boy gösterdiği, karakterlerin çizgi roman tadında aşırı özelliklere sahip olduğu bir tarzdan bahsediyoruz. Kapakta yer alan, kolu kalınlığındaki tüfeğinin namlusuna E harfini oturtmuş sert ifadeli zeybek, zaten kitabın bu çizgi roman tadını daha okumaya başlamadan hissettiriyor.

Zeybeklerin âlemi
Romanda gizemli bir sebepten intikam almak istediği eşkıyaları arayan yaşlı bir zeybeğin Ege dağlarında yaptığı yolculuğu, bir çeteye katılmasını ve kendisini taraf olmak istemediği bir savaşın ortasında bulmasını okuyoruz. Gücünü büyük ölçüde aksiyondan alan kitap, ait olduğu türün diğer örneklerine nazaran daha fazla edebiyat tadı vermesiyle, hatta yer yer biraz fazla şairane kaçmasıyla benzerlerinden ayrılıyor. Çağan Dikenelli, kimi macera romanlarında yazarların düştüğü tuzaktan kendisini korumuş, anlattığı öykü kadar nasıl anlattığına da özen göstermiş. Özellikle karakterleri kendilerine has konuşma tarzlarıyla farklılaştırarak, yöresel ve ‘zeybeksel’ ifadeleri ustaca kullanarak, senaristlik deneyimlerinden beslendiğini düşündüğüm yetkinliğini diyaloglara yansıtmış.
Öykü boyunca zeybeklikle ilgili birçok bilgi sahibi oluyoruz, yazar defne ağacı altında yapılan kızanlığa kabul töreni gibi detayları belli ki keyif alarak yazmış. Çağan Dikenelli, ‘spagetti zeybek’in hakkını vermek için şiddet kadar cinselliği de oldukça sansürsüz kullanmış. Kahramanlık sahnelerinde ya da zeybeklerin nişancılığı ile ilgili bölümlerde öykü gerçekçilikten uzaklaşıp süper kahraman öyküleriyle flört etse de, kitap birçok bakımdan alıştığımız macera öykülerinden daha gerçekçi bir yaklaşım içeriyor. Kötü adamların fidye için kaçırdıkları genç kızlara el sürmeden iyi adamın gelmesini beklemeleri, masumların her koşulda kötülerinden elinden kurtarılması gibi sahneler Kara Efe’nin dünyasında pek yaşanmıyor. Zaten kahramanımız da “Ben sevgilileri kavuşturup, kötüleri tepeleyip yalnız başıma güneşe doğru at sürerim,” diyen bir Red Kit olmadığını davranış ve sözleriyle sık sık gösteriyor. ‘Kara Efe’, macera öyküleri sevenler için sıkılmadan okunabilecek, akıcı ve hareketli bir roman. Genel Türk okuru profilini fazla cezbetmeme ihtimali yüksek, ama aksiyon romanları açısından yerinde sayan bir edebiyatımız olduğunu düşünürsek, küçük ya da büyük her adım bence takdire değer.

Hiç yorum yok: