20 Ekim 2010 Çarşamba

O Gün

O gün geldiğinde
Şaşkın, gururlu, aklına o sırada ağlamaktan başka bir şey gelmeyen küçük bir oğlan çocuğu nasıl bakarsa babasına, öyle çıkacağım yuvamdan.
Ayaklarıma yapışmış geçmişi de çekip sürükleyeceğim sınırların ötesine
Kedim atlayıp eve geri kaçacak huzuru da yanımda götürdüğümden habersiz.
Karım ellerimi ovacak telaş içinde.
Dostlarım alkışlayacak her attığım adımı
Boşlukta yürüyeceğim beş yaşında nasıl bir kez becerdiysem.
Dağların üstünde yaşlı bir karının bedduasından farksız, edepsizce asılı duran o koca nemrut yüze kadar ölmeden gidebilmek amacım.
Balgamlı, onur kırıcı bir tükürük yapıştırmak suratına.
Suya ihtiyacım yok artık.
Beynim her kuruduğunda o pis suratı yalamaya da asırlardır olduğu gibi…
O gün geldiğinde
deli raporu ya da işgöremez belgesi alıp çıkacağım yuvamdan
İçi saman dolu kafaların üstüne basarak yükseleceğim gökyüzüne
Sadece gidiş biletim cebimde
Yanacak dokunduğum her şey.
Her adımım bir çentik olacak hapishane duvarlarına.
Kulaklarımdan aşağıya atlayacak intihara eğilimli cümleler
Yanıma kadar ulaşmak amacım
Sıkmak elimi gözyaşlarına boğulurken
Şımartmak onu, şaşkın, gururlu, aklına o an ağlamaktan başka bir şey gelmeyen çocuğu.
Okşamak şeklini yitirmiş kafasını.
Birden bağıracak o sırada arkamdan biri.
Tanımayacağım onu.
Ama bileceğim, halktan biri...
“O gün geldi!” lafı büyüyecek yankılarla.
Ve sokacağım hiç düşünmeden, böğrüne, yıllardır o gün için sakladığım klasımı
Çıkacağım sonra yuvamdan dışarı
O güne kadar,
tek becerebildiğim,
hiçliğin üstünde dengeli, kararlı bir şekilde yürüyebilmek oldu.
Yuvamda öyleydi,
Dışarıda da öyle olacak…

Hiç yorum yok: