27 Temmuz 2010 Salı

Yaşam Raporu


Ben onları okurken kitapların da zevkle beni okuduğunu fark ettim. Okunmak gerçekten garip bir his.

Acı dolu çığlıklar duyulmasın diye yaşamın gürültüsünü her an biraz daha açıyorlar.
Sis tarlasında kimse üstünde yürüdüğü yoldan çıkmak istemez.

Şöyle köklü, adam kalınlığında dalları gökyüzüne uzanan bir çınar ağacı yetiştirecek kadar zamanım yok. Bilim adamları hormonlu çınar ağacını da yetiştirmek zorunda.

Her şeyin mutlaka bir kilidi var ama anahtarı yok. Benimse binlerce anahtarım, tek bir kilidim var.

Eminim, ölüm arkamızdan ittirmese günler de hızlı geçmeyecek.

Çok çok sarhoşken bir kez kendimi gördüm. Önümde yürüyordu, mutsuz, yaşlı, omuzları çökmüş. Hemen bir kadeh daha yuvarladım bara dönüp, unutmak için. İçeri girdi birden, şık, neşeli, kendinden emin. Bir viski söyledi kendine, yanıma oturup.

Çizgi film izlerken, dünyamıza inen uzaylıların da bizi öyle görüp görmediğini soruyorum kendime. Sadece sakar, iki boyutlu, gelişigüzel çizimlerden ibaret…

Zihnimi açık bırakmışlar. Bütün gece duyuyorum şıp şıp damladığını. Ama nereden kapatacağımı bilmiyorum.

Basket oynarken topun yuvarlak olduğunu bilirsin. Dünyayla oynarken hiçbir şeyden emin olamıyorsun.

İnsanların dilinin altındaki şeyleri toplayıp biriktirmeliyim aslında ama zamanım yok.

Günler rastgele geçiyor ne zamandır. Bazen üç gün bazen bir yıl sonrasını yaşıyoruz. Sonra iki yıl geriye dönüyoruz aniden. Hepsi aynı olmasa kafası karışır insanın.

1 yorum:

gamli dedi ki...

waaaaaaaaaaaaaaaauuuuuuuuuuuvvvv :)