8 Temmuz 2010 Perşembe

Vampir Trendleri ve Sermaye


(Ergin Yıldızoğlu'nun Canavar Dracula'dan "İyi Çocuk" Edward'a yazısından...)
....
SERMAYE ve VAMPİR
Stoker'ın Dracula'sı üzerine yapılmış en ilginç çözümlemenin Franco Moretti'nin New Left Review'nin 136. sayısında (1982) yayımlanan "Korkunun Diyalektiği" denemesi olduğunu düşünürüm. Moretti, Dracula'nın canlı olmadığına ama ölü de olmadığına dikkat çeker: Dracula "ölü olmayan" dır (undead). O insanların yaşam enerjisini taşıyan sıvıyla beslenerek "ölü olmamaya" devam edebilir. Vampir, enerjisini emerek "ölü olmayana" dönüştürdüğü insanları kendi iradesi altına alır.
Moretti, Vampir'in bu özelliğinin, ölü emek olan sermayenin, canlı emeği emerek var olmaya devam etmesine benzediğine dikkat çeker. Sermayenin var olmaya devam edebilmek için de işçiyi her zaman kendi denetimi, iradesi altında tutması gerekir. Dahası, Dracula, sermaye gibi, insan toplumunun hiçbir kuralına, yasasına uymak durumunda değildir. Sermaye, canlı emekle karşılaşmak için ve karşılaşmaya devam ettikçe hiçbir engel, kural tanımak istemez. Lacan'ın arzularını tatmin etmeye gelince, hiçbir kural tanımayan "müstehcen babası" gibidir...
Diğer taraftan, şatosunun mahzeni tüm ülkelerden gelmiş altın sikkelerle dolu olan Kont Drakula, nakit (bir toprağa, vatana bağlı kalması gerekmeyen) sermayeyi temsil eder. Zaten sermaye de canlı emekle nakit biçimde, ücret olarak, tüketiciyle de kredi biçiminde karşılaşmaz mı?
Bu çok kısa özete eklemek istediğim bir diğer nokta da Stoker'ın romanının gerilemekte olan İngiliz İmparatorluğu'nun, yükselmekte olan ABD kapitalizmi karşısındaki endişelerine ilişkin, servetinin kaynağı belirsiz, vampir olma olasılığı yüksek, Teksaslı Quincy P. Morris'ın kimliğinde ifadesini bulan bir boyut da var.
Darcula'yı düşünürken kitabın, 1897'de, 1873 birinci büyük bunalımın ardından başlayan hızlı finansallaşma, sömürgeler üzerinde, giderek kızışan emperyalist rekabet ortamından yayımlandığını anımsamak da yararlı olacaktır.
YENİ VAMPİR ve SÜPER EGOSU
Dracula'nın arzularına sınır koyan, "yapamazsın, yasak" diyen bir iç sesi, bir süper egosu yoktur. Edward'ın ise çok güçlü bir süper egosu olduğunu görüyoruz. Edward, doğasına en temel dürtüsüne, insan kanı içmeye direnir. Aşık olduğu kızı, ona sahip olmadana sever. Bu açıdan Edward'ın artık finans kapital metaforuna uymayana bir vampir olduğunu söyleyebilir miyiz? Ama Edward sürekli kriz içindedir. Edward aşkını, madddesini bulamayan uyuşturucu bağımlısı gibi yaşar; her an perhizini bozabilir, "relaps" edebilir. Tıpkı mali sermayenin şu günlerde, tüm şimşekleri üzerine çekmemek için, kurallara uymayı kabul etmeye çabalaması gibi. Sermaye, genel krizi içinde "undead" kalabilmek için, besleneme alışkanlıklarını (sınırsız spekülasyon, genişleme) değiştirmeye, belli denetimleri kabul etmeye hazır görünmüyor mu?
Vampir'in Dracula'dan, Edward'a evrimi, bir başka açıdan da mali sermayenin "kredi krizini" düşündürdü bana. Kredi krizinden önce, mali sermaye herkese bolca kredi dağıtıyor, borç kıskacına alacak kurban arıyordu. Kredi krizinden sonra, bu kez tüketici kredi bulamaz hale geldi; mali sermey "arzu nesnesi oldu" Ama Bella ne kadar isterse istsin, Edward onu "öpmeyi" bile göze almıyor, ya batarsa diye kredi vermekten kaçınan bankalar gibi.
Vampir filmlerinin bu kadar ilgi çekmesinin bir nedeninin de kahramanlarının "cool", isyancı, topluma uyumsuz olmalarına, böylece gençliğin farklı olma, isyan etme refleksini ifade etmelerine bağlayanlar da var. Edward 108 yaşında (deneyim, hafıza olağanüstü) ama hala liseye gidiyor, 15 yaşındaki kıza "aşık" oluyor, ama cinsel ilişkiden kaçınıyor, çok güçlü, çok güzel. Ama gerçekte, Edward uyumsuz, isyancı filan değil, aksine toplumun (kapitalist) tüm kurallarına uyuyor... Post modernizmin tipik bireyi bu "cool" vampirler: tüm kurallara isyan edebilirsin, sermayenin kuraslarını kabul ettiğin sürece....

Hiç yorum yok: