5 Mart 2011 Cumartesi

Üçüncü Dünyanın İğreti Entelektüelleri - Doğan Kuban

..........
Üçüncü Dünya Ülkeleri gibi elleri kolları bağlı toplumlarda bir ‘Hayır’cı Aydın’ grubu var. Bunlar yaşadıkları ortamın hastalıklarının farkında olan, çok kez iyi okumuş, yaşam koşulları genelde iyi, ve o koşulları iyileştirmeyi bir çağdaşlık gösterisi olduğu kadar, bilgi ve zekâlarının hakkı olarak gören insanlardır. Ve bu konforu yitirmemek için çaba gösterirler.
‘Hayır’cılıkları genelde topluma uyumsuzluktan kaynaklanan sürekli bir rahatsızlıktır. Batılı bir düşünce yapıları olduğu savlanabilir. Kendi ülkelerinde olmayan bilim, teknoloji, konfor, sanat, öğretim, görece özgürlüğün Avrupa ve Amerika’da olduğu bilincindedirler. Katılmak ve ortak olmak istedikleri entelektüel kaliteler Batıdadır. Yöntemleri batılıdır. Bir, iki yabancı dil bilirler. Bu özellikleriyle lider olacak vasıfları var gibi gözükür. Fakat yerel olanı gençliklerinde olabildiği kadar tanırlar. Halkla ilişkileri olduğu kuşkuludur. Kendi toplumlarına yabancılaştıkları için, kendilerine saygılarını yitirmedikleri zaman, politikacı da olamazlar.
Batılı gibi düşünerek, batılı gibi davranarak ve çevreye anlamaktan çok dışlayarak bakmak, ve geri kalmış, tutucu bir toplumda Batılı entelektüel gibi yaşamak akrobatik bir uğraştır. Kendi kendisiyle çelişik olmayı içerir.
Bu tür insanların birinci sorununun sevgisizlik olduğunu düşünüyorum. Bunlar ülkelerini, kendi toplumlarını ve tarihlerini sevmiyorlar. Onlara yabancı olmasalar bile, yaşamlarında yabancılaşmışlardır. Batılı yaşamın modalitelerini tanırlar. Edebiyat, tiyatro, konser, gezi, çağdaş yaşam konforu, kadın erkek ilişkilerinde özgürlük, inançsızlık, reklam, Batılı söylemin sivriliklerini benimserler. Vazgeçemeyecekleri bir şey vardır: Batılı konfor. Bu özellikleriyle geleneksel büyük toplumun parçası olmaktan çok çağdaş dünyanın üyeleridir. Dünyadaki aydının kaderini paylaşmaktan onur duyarlar. Fakat ülkeleriyle paylaştıkları şeyler çok azalmıştır. Kuşkusuz bu kişisel bir gözlem. Görünüşte tek olumsuz özellikleri toplumun büyük bölümüne yabancılaşmış olmalarıdır. Bunlar köy enstitülerinden, Anadolu’nun geri kalmış yörelerinden gelmezler. Halkın dilini, mantığını, yaşamını, musikisini, şiirini özümsememişlerdir. Olasılıkla pek çok aydın gibi bu gereksinmeyi duymazlar.
Fakat daha da önemli olan Türkiye’de ilk cumhuriyet kuşağının hiçbir idealine sahip olmamalarıdır.
Ülke, ulus, bağımsızlık, dil, özgürlük, özgünlük, gelişme, fakirlik, gericilik, milliyetçilik, vatanperverlik gibi kavramları dışlamışlardır. Ne var ki bu kavramları içeren söylemi Cumhuriyeti benimseyen aydınlar arasındadır. Hayırcı aydının tek hasmı da bunlardır. Hedef şaştığı için bu tür aydınlar sadece kendileri için yaşarlar. Gerçi maddi yaşamları tavırlarındaki şiddetle orantılı olarak iyileşir. İktidarı beğenmeseler de ondan yana olarak algılanırlar.
Benimsemedikleri bir toplumda yaşamak rahatsızlık vericidir. Yok olmamak için küçük gruplar oluşturmak zorundadırlar. Belirli bir konforu sürdürmenin en kolay yolu çıkarcılık, yalancılık ya da devekuşuluktur. Karşı oldukları gruplar toplumdan şikâyetçi olsalar bile ülkelerinin geçmişini, dilini, hatta tutucu buldukları halkını benimserler. Böylece ayakları ülkenin toprağına basar.

Hiç yorum yok: