Türkiye ekonomisi, 2000’li yıllarda, özellikle de AKP’nin 2003-2011 iktidar döneminde dış kaynak girişine dayalı bir büyüme çizgisi izlerken, dış kaynağın sıcak para biçiminin gelmesi için “yüksek faiz-düşük kur” politikasında ısrar edildi. Döviz kurunun düşük seyri, ithalatı cezbederken ülkenin sanayi yeteneğini, rekabet gücünü de zayıflattı. Birçok ihraç ürününde bile yüzde 60-70’leri bulan ithal girdi kullanılır oldu. Tarım, neoliberal rüzgârlara terk edilince, kendine yeten ülke olarak bilinen Türkiye, tarımda bile net ithalatçı durumuna geldi. Tekstil, giyim gibi sektörlerde bile kumaş, iplik ithal edilir oldu. Bu, tedarikçi birçok yerli firmanın kapanması, iş değiştirmesi, istihdamını azaltması gibi olumsuz sonuçlara yol açarken Türkiye’yi iyice ithalata bağımlı bir ülke durumuna düşürdü. Sonuçta, ihracatçı görünen birçok sektörün ithalatı daha da kabardı ve net ithalatçı sektörler ağırlık kazandı.
Son 8.5 yılda 2 trilyon doları aşan Türkiye’nin dış ticaret hacmi, sonuçta 451 milyar dolar açık vermiş durumda. Bu açıktan hangi sektörler daha sorumlu? Başka bir deyişle, cari açık problemini kabartan sektörlerin başında hangileri geliyor, hangileri açığı kapamaya çalışıyor?
Cari açık ateşini körükleyen sektörlerin başında kimya sanayisi var. Kimyanın Türkiye’nin dış ticaretinde yüzde 11’e yakın payı var, ama dış açığın üçte biri bu sektörden kaynaklanıyor.
Enerji, ister ham petrol, doğalgaz biçiminde, isterse işlenmiş olarak Türkiye’nin net ithalatçı olduğu bir sektör olarak kendini belli ediyor.
Makine-teçhizat, Türkiye’nin net ithalatçı olduğu bir diğer önemli sektör ve verdiği dış açık 60 milyar dolara yaklaşıyor.
Net ithalatçı büyük sektörler arasında dış ticaretteki payı yüzde 12 ile ilk sırayı alan demir-çelik ağırlıklı ana metal sanayisi de var. İthalatı, ihracatının çok üstünde ve bütün ihracatçı görüntüsüne karşı 43 milyar net ithalatçı bir sektör. Otomotiv, dış ticarete konu malların yüzde 11’ini oluşturuyor. İthalatı da var ihracatı da. Ama yine de 2000 sonrası 1.3 milyar dolar ile net ithalatçı görüntüsünde.
Teknoloji ağırlıklı, katma değeri yüksek sektörlerde de Türkiye net ithalatçı. Tıbbi aletler, televizyon, haberleşme araçları, bilgi işlem makineleri, elektrikli makineler, kâğıt sektörlerinde Türkiye ihracat yapıyor görünse, “net ithalatçı”…
Gelelim net ihracatçılara… Yani ihracatı, ithalata ağır basanlara. Başta giyim ve tekstil var. Bu iki sektörün 2003 sonrası dış ticarete konu mallardaki payları yüzde 11’e yakın ve toplamda 120 milyar dolar net ihracat gerçekleştirmişler. Ancak, tekstilde ithalat eğilimleri hızlı. Net ihracatçı sektör listesinde ikinci sırada gıda- içecek var. Bu sektörün toplamdaki payı yüzde 3.5’e yakın ve 2003 sonrası 20 milyar dolara yakın net ihracat performansı göstermiş. Yine de yılda 2 milyar dolar ithalat yapıyor. Çimento-seramik, bir başka net ihracatçı. Metal eşya, mobilya, plastik-kauçuk, bazı maden üretimleri net ihracatçı olduğumuz diğer sektörler. Özetle, Türkiye, ihracatçı ülke görüntüsünün aksine net ithalatçı bir ülke. Çakma ihracatçılıktan gerçek ihracatçılığa dönmek, ithalatı ikame etmek ise imkânsız değilse de çok zorlaştırılmış durumda. Bunun için planlamaya dönüş önemli. Kamunun, üretici-yaratıcı ve azami kârdan önce, stratejik mevziler kazanmayı gözeten bir aktör olarak devreye sokulması gerekiyor. Yüksek katma değerli ara malı, yatırım malı üretimini kamu destekli yapmak zorunlu. Dış ticaret rejiminde, Asya’nın yıkıcı atağını, AB’nin Gümrük Birliği gafletini, korkmadan gözden geçirmeli, defansif önlemler almalı. Yanı sıra, ithalatı cezbeden kur politikasında değişiklik şart. Dış kaynak bağımlılığını azaltan, iç tasarrufları kullanan bir paradigma değişikliği de şart. AKP iktidarı ise her şeyden önce neoliberal saplantılarıyla, rant saplantısı ve aşırı bağımlı yapısıyla, en önemlisi, zihniyet olarak bu paradigma değişikliğine yakın ve yatkın değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder