AKP iktidarlarında hem tutuklu hem mahkûm sayısındaki artış çok dikkat çekici. 2005’te 56 bini ancak bulan tutuklu ve mahkûm sayısı, 2006’da 70 bini, 2007’de 91 bini, 2008’de 103 bini aştıktan sonra 2009’u 116 binin üstünde kapamıştı. 2010’un Eylül ayı sonunda sayı 120 bini geçerken 2011 Mayıs ayında 123 binin üstünde. 2000-2005 döneminde ancak yüzde 10 olan tutuklu ve mahkûm sayısındaki artış, 2006-2011 döneminde yüzde 70’in üstündedir. “Zindan büyümesi” çok çarpıcıdır!.. “İçeri alınanlar” ile ilgili bu tırmanış, nüfus artışlarının çok üstünde ve ayrı bir araştırmayı gerektiriyor.
Temel çarpıcılık tutuklu oranıyla ilgilidir. Demokratik ülkelerde dört duvar arasındakilerden tutukluların oranı yüzde 30’u aşmazken bizde 12 Eylül darbe yılında yüzde 55’i geçmiş, 1990’da yüzde 33’e inse de sonraki yıllarda tekrar yüzde 50’leri aşmış, 2011’de ancak yüzde 43.4’te durabilmiştir.
Bu yılın mayıs ayı sonu itibarıyla 70.7 bin hükümlüye karşılık 54.2 bin tutuklunun dört duvar arasında bulunduğu görülüyor. Bu ne demektir? Adalet karşısına çıkma durumunda kalanların yüzde 43.4’ü hâlâ ceza almamış ama yine de “içeride”. Tutuklama kararı, ceza değil bir önlem. Bu önlemin kurallaştırılması değil, istisna olması gerekiyor. Ama adalet terazisinde dikkatlice tartılıp verilmesi gereken bir yargı kararı, yıllardır keyfi bir biçimde, kural haline getirilmiş durumda.
Yine adalet istatistikleri gösteriyor ki, açılan davaların ancak yüzde 40 kadarı mahkûmiyetle sonuçlanıyor. 2009’da sonuçlandırılan her 100 davadan ancak 38’i mahkûmiyet ile sonuçlanmış görünüyor. Davaların yüzde 19’u beraat, diğerleri davanın düşmesi, davanın reddi, yetkisizlik ve benzeri kararlarla sonuçlanmış. Yani, sonuçta çoğu insan tutuklu olarak, yattığıyla kalmış.
Mustafa Sönmez'in Para Meta Para köşesinden alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder