Sıra ondaydı. Yıllık rutin temizlik. Arkadaşlar birbirlerine yardım etmek zorundaydı. Gözünü yumduğu o kahrolası anı hatırlayabiliyordu sadece. Mezardan farksız o koca aletin tangırtılarından bir anda kurtuluvermişti. Yüzeyin yumuşak dokusunda ayakları uyuşmuş gibi hissediyordu şimdi.Nasıl girdiğini daha önceki seferlerde de anlamamıştı oraya. Sanki bir perdeyi aralayıp kendisini içeri konduruveriyordu alet. Uğultular vardı her yanda. Gölgelerin arasında uğursuz tepeler, müzik aletlerine benzeyen borular, birbirinin içine geçmiş irili ufaklı yapılar... Şey dahi denemeyecek tanımsız nesneler bir an bile sabit kalmıyor, bazen aşırı yavaş bazense ansızın şekil değiştiriyordu. Bir oluşuma biraz fazla bakınca ürkmüşçesine büzülüyor, sizin düşüncelerinizde ön plana çıkan bir nesneye dönüşmeye çabalıyordu. İçeriye doğru yürümeye başladığında bazı çığlıklar duydu. Yer değiştiren gözleri de fark edebiliyordu. Sanki birisi ona komut vermişçesine ellerine eğildi kafası ve daha önce hiç görmediği korkutucu bir aparat durduğunu gördü orada. Bir silah olmalıydı bu. Yerinde sıçradı o an. Dalgalandı her yer. Huzursuzca kıpırdanıyor olmalıydı arkadaşı. Bir yıldır biriktirdiği alt benlik tortularını yitirmekten korkuyordu herkes gibi. Onlara alışmıştı. Arkadaşını düşünmeyi bırakıp üstüne yüklenen külfeti icat edenlere bir küfür salladı. Çok salakça ve gereksiz derecede tehlikeli olduğunu düşündü bu işin. Geri dönemeyenler olduğunu biliyordu. O sırada içinden bir ses, Olaf’ın da onun beynine girdiğini fısıldadı. Mevsimsel temizliğin onu nasıl da rahatlattığını da hatırladı aynı anda. Şimdi sıra kendisindeydi ve bu türden kuruntularla vakit kaybetmenin bir anlamı yoktu. Karşısında beliren ilk kapıdan içeri daldı bağırarak...
Distopya Günlüğü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder