28 Mayıs 2011 Cumartesi

68'in Kıyısında - Parliament – Tahrir – Puerto del Sol


(Ergin Yıldızoğlu)

Kasım ayında Avrupa’da, en yoğun biçimiyle de Londra’da Parliament Square’deydi, aralıkta Tunus’ta ortaya çıktı, ocakta Tahrir Meydanı ve giderek “Arap Baharı” denen “olayı” yarattı, geçen hafta yeniden Avrupa’daydı: Önce Madrid-Puerto del Sol, Barselona, Portekiz, Lizbon-Porto Batelha, Roma. Milano Floransa, Berlin…
Enerjisini gençlik eylemlerinden alan bir protesto dalgası Avrupa ve çevresini sarsmaya devam ediyor. Neoliberalizme, yolsuzluklara, yozlaşarak artık yalnızca düzeni onaylama ritüeline dönüşen bir “demokrasi”ye karşı yükselmeye devam eden bu dalga 1980’lerde başlayan uzun gericilik döneminden artık çıkılmakta olduğuna ilişkin umutları da güçlendiriyor.
Puerto del sol(ution)
Protesto eylemleri, geçen hafta, İspanya genel ve yerel seçimlere hazırlanırken Madrid’de başladı, hemen, Valencia, Zaragoza, Barselona, Palma di Majorka gibi kentleri de etkisi altına alarak yaygınlaştı. Londra’da İspanya Konsolosluğu’nun kaldırımlarına kadar ulaştı. Ağırlıklı olarak gençlerden ve işsizlerden oluşan ve eylemlerini Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinden de yararlanarak düzenleyen göstericiler Madrid’in Puerto del Sol meydanını işgal ettiler. Toplum polisinin seçim propaganda yasağını bahane ederek meydanı boşaltmaya kalkması, katılımcı sayısının artmasına neden oldu. Göstericiler, seçimlere katılan partileri desteklemediklerini, bu nedenle seçim yasaklarına aykırı davranmadıklarını ileri sürerek meydanda kalmakta ısrar ettiler (Associated Press 19/05/11).
Göstericiler, İspanya’da iki partili düzeni sürdüren seçim sisteminin değişmesini ve sosyal hizmetlerde yapılan kesintilere son verilmesini istiyorlar. Seçimleri, sosyalist parti, muhafazakâr parti, kim kazanırsa kazansın artık fark etmiyor. Uluslararası sermayeye güven vermek için her ikisi de kesintileri hızlandırmaya karar vermiş bulunuyor. Bu kesintilerin de genelde yüzde 22, gençler arasında yüzde 45 düzeyinde seyreden işsizlik oranını daha da arttırması kaçınılmaz olduğundan, göstericiler düzen partilerine oy vermek istemiyor, seçimleri boykot ediyorlar. Göstericilerden, bir antropoloji öğrencisi, Luise de Pinidor’un vurguladığı gibi gençler sebep olmadıkları bir krizin faturasını ödemek istemiyorlar (The Guardian 19/05/11). Ayrıca yolsuzluklardan da artık bıktıklarını dile getiriyorlar.
Puerto del Sol metrosunun duvarına, “İspanya şirket değildir. Biz de köle değiliz” yazan protestocular, meydanın adını da Puerta del Sol’dan Puerto del Sol(ution), “çözüm limanı” olarak değiştirdiklerini söylüyorlar.
İzlanda - Mısır - İspanya
Daha önce de birçok kez vurguladığımız gibi, bu gençlik hareketleri dalgasının evrensel-uluslararası-enternasyonalist bir boyutu var (Mısır da yaşananları emperyalizmin tezgâhı sananlar, gözlerini emekçi sınıfların değil de egemen sınıfların kapasitelerine dikmiş olduklarından bu boyutu hiç göremiyorlar). Bu boyut Wisconsin direnişinde de kendini göstermişti. Porto del Sol(ution)’da da iki biçimde gösteriyor.
Birincisi; The Guardian (İngiltere), Expresso (Portekiz), El Economista (İtalya), İspanya’da başlayan olayın hızla, Avrupa’nın Lizbon, Paris, Londra, Roma, Berlin ve Brüksel gibi kentlerine yayıldığını, meydanlarda gösterilerin yapıldığını, kampların kurulduğunu bildiriyorlar. İtalya’daki hareket, adını ve taleplerini doğrudan İspanya’dan alıyor: “Reale Democrazia Ola” (Gerçek Demokrasi Şimdi).
İkincisi; mali krizin ve IMF’nin pençelerinde kıvranan İzlanda’da 2008 yılının Ekim ayının dondurucu soğuğunda bir gün Torfarson Hörder, başkent Reykjavik’te parlamento binasının önüne geldi gitarını çıkardı, önce çalıp şarkı söylemeye başladı; arkasından da yoldan geçenleri, gelip sıkıntılarını konuşmaya davet etti. Böylece başlayan bir dalga kısa sürede hükümeti devirdi, halkın verdiği vergilerle bankaların kurtarılmasını engelledi. Porto del Sol(ution) meydanında kamp kuranları temsil eden “Democracia Real Ya!” (Gerçek Demokrasi Şimdi) hareketi İzlanda’yı anıyor; şakayla karışık “büyüyünce biz de İzlanda gibi, olmak istiyoruz” diyor (El Pais, 15/05/11). Der Spiegel de Porto del Sol’da kamp kuran gençlerin kendilerini Tahrir Meydanı’ndakilerle karşılaştırdıklarını, onlardan esinlendiklerini aktarıyor (15/05).
‘Gerçek Demokrasi’
Meydanlara toplananlar, kamplar kuranlar, “Gerçek demokrasi” derken ne demek istiyorlar? Birincisi bu kastettiklerinin liberal demokrasi olmadığı kesin. Bunu yalnızca, kesintilere karşı çıkmalarında, duvarlara “İspanya şirket değildir’ yazmalarında görmüyoruz. “Gerçek Demokrasi Şimdi” hareketinin bir de manifestosu var: (http://democraciarealya.es/?page_id=814).
Manifesto “Biz sıradan insanlarız” diye başlıyor; “kimimiz ilerici, kimimiz muhafazakâr, kimimiz siyasi, kimimiz apolitik” diye devam ediyor. Sonra, “yozlaşmış, iş çevrelerinin, bankerlerin, politikacıların, bu sıradan insanın yaşamını cehenneme çevirdiğini, buna karşılık sesini susturduğunu” saptıyor. Manifesto bu durumu değiştirmek, yeni ve daha iyi bir toplumu hep birlikte kurmak gerektiğini vurguluyor. Arkasından dokuz talep ileri sürüyor.
Ben bunların en çarpıcılarına değinmekle yetineceğim: “İleri bir toplumun öncelikleri, eşitlik, ilerleme, dayanışma, kültürlerin özgürlüğü, gelişmenin sürdürebilirliği, halkın refahı ve mutluluğu olmalıdır. Barınma, çalışma, kültür, sağlık, eğitim, siyasi katılım, bireyin özgürce gelişmesi ve tüketicilerin korunması insanların temel ve onlardan alınamaz gerçek haklarıdır. Günümüzde hükümetler ve ekonomik sistem bunları gerçekleştiremiyor, hatta insanın gelişmesini engelliyor. Bugünkü sistemin temel amacı ve iradesi, toplumsal verimliliği ve refahı umursamadan para biriktirmektir. Vatandaşlar bizim gereksinimlerimize ilgisiz bir azınlığı zenginleştiren bir makinenin çarklarıdır. Bizsiz bunların hiçbiri var olamaz. Demokrasi halka aittir. Yönetime, bizi gerçekten temsil edenler gelmelidir (vurgular bana ait).
Bunlar söyledikleri. Yaptıklarına bakınca da Mübarek’i deviren, Tahrir meydanının yankıları hemen kendini gösteriyor. Göstericiler, meydana gelirken kendi yataklarını, uyku tulumlarını, çadırlarını getiriyorlar. Gönüllüler yiyecek içecek dağıtıyor. İletişim, gıda, temizlik, protesto eylemlerin araç-gereçlerinin tedarik ve yasal işler gibi gereksinimlere bakacak “vatandaş komiteleri kuruyorlar”.
“Gerçek demokrasi” isteyenler, liberal ekonomiyi, onu yaşatan liberal demokrasiyi istemiyorlar. Yeni düzeni birlikte kurmak istiyorlar. Bunun için yola çıktıklarını.. ilk olarak kendi yaşamlarını, meydan çapında bile olsa, devletin ve sermayenin dışında bir yerde kendi ortaklaşa çabaları ve dayanışmalarıyla kurmaya başlıyorlar.
Bu protestolar, kamplar, uzun bir gericilik döneminden çıkışın, bu dönemde kaybedilen duyarlılıkları yeniden kazanma çabalarının ilk örneklerini sergiliyorlar. Bu sergilenenlerde, ilk köle ayaklanmalarından bu yana, özgürlük, eşitlik arayan kitlelerin hareketlerinin en temel özelliklerini hemen görebiliyoruz. Ama bunlar yeterli değil, bugünün “zamanına” (teknolojiye, üretimin ve üreticilerin örgütlenme biçimlerine, proletaryanın duyarlılıklarına) uygun yeni biçimlerin de yaratılması gerekiyor. Henüz yeni dalganın başındayız; özgürlük eşitlik için hareketlenen kitleler (tarihin maddesi) zamanla bunları da bulacaklar. “Bizlere” de nereye bakacağımızı bilmek düşüyor.

Hiç yorum yok: