Afrika'nın Toprağını ve Gıdasını Çalanlar
Etiyopya, Mali, Sudan, Gana ve Madagaskar'da milyonlarca hektar toprak yirmi otuz hatta doksan yıllığına Çin, Hindistan ve Güney Kore'ye devasa yatırım sözleri karşılığında verildi. Seul şimdiden Afrika'da 2.3 milyar hektar toprağa sahip. Pekin'in 2.1, Suudi Arabistan'ın 1.6 ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin ise 1.3 milyonl hektar toprağa sahip olduğu biliniyor.
...
Öte yandan hiçbir Afrikalı çiftçinin toprak sahibi olması mümkün görünmüyor. Afrika kıtasında toprak sahibi olmak ya da kiralama hakkı mevcut toprakların yüzde 2 ila 10'u için tanınıyor. Böylece birkaç kuşaktır tarım arazisi şeklinde oturulan ekilen ve kullanılan nice toprak yeterince yararlanılmayan arazi olarak görülüyor.
...
Çin kendi işgücünü evinden getiriyor. 2000 yılından itibaren Afrika'ya göçü teşvik eden Çin, bu yönetmle kendi iç nüfus sorununa çözüm getireceği inancında. Çin'in yeni keşfi uzak batıda 800 bin Çinli şirket bulunuyor.
...
Hükümetlerin yanında özel yatırımcılar var. Ekonomik kriz sonrası birçoğu somut yatırım yapılabilecek mala mülke göz dikti. Toprak gıda ve enerji kaynakları listenin ilk sırasında. Bu yönde "Ekilebilir Alanların Uluslararası Ticareti" başlıklı ilk konferansın 2009 sonunda New York'ta düzenlenmesi rastlantı değil.
...
Yabancı yatırımcılar geldiği zaman Afrika kıtasındaki arazilerde ne oluyor? Bölgesel çeşitliliği temel alan geleneksel tarımdan bir tek ürünün (pirinç, soya, hurma yağı) üretilmesini ve ihracını hedef alan endüstriyel tarıma geçiliyor. Bu süreçte gübre ve tarım ilacı gibi kimyasal ürünlerin kullanımı da katlanarak artıyor. Söz konusu topraklar bütünüyle yoksullaştığı zaman yabancı yatırımcılar başka bir alana yönelmekte zorlanmıyor.
1960'lı yıllarda Ford ve Rockefeller vakıfları ve Dünya Bakası'nnın parasal kaynağı ile ortaya atılan Afrika kıtasındaki açlık ve yoksulluk sorununa teknolojik yatırım ve endüstriyel tarımla çözüm arayışı getiren "yeşil devrim", her şeyi 50 yıl geriye götüren eski bir formül gerçekte. Bu stratejinin tamamen iflas ettiği ve işlemediğinin kanıtları ortada, örneğin 1970 yılında Afrika'da yeterince beslenemeyenlerin sayısı 80 milyon dolayında iken, on yıl sonra bu rakamın iki kat arttığı gözleniyor. 2009 yılında ise Afrika'da 250 milyon kişinin açlıkla mücadele ettiği bilinen bir gerçek. Bununla beraber gıda güvenlği adına AGRA ( Alliance for a Green Revolution in Africa) adılı bir proje hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu projenin simgesel ürünlerinden biri, "Afrika İçin Yeni Pirinç" adıyla sunulan Nerica pinici. Bu pirinç, ancak endüstriyel tarım ve kiyasal katkı maddeleri kullanıldığı zaman verimli bir üretim sağlyor. Bu pirincin tohumlarını elinde bulunduran ve satışını yapan çok az sayıda şirket ciddi anlamda para vurgunu yapıyor, çünkü Nerica'nın üretilmesi için her yıl satın alınması gerekiyor.
Bu stratejinn ardında Rockefeller Vakfı, Dünya Bankası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ve Bill Gates var.
Pirinç sadece bir örnek. AGRA patenti alınmış birçok ürünü piyasaya sunmayı hedefliyor.
Afrikalı çiftçilere ilk bir yıl boyunca ücretsiz tohum ve gübre verilirken sonraaki üç dört yılda indirim yapılıyor ve Afrikalı köylüleri birkaç kuşak beslemiş olan gelenksel ürünler özetle yok oluyor. Sömürgeciliğin kalkmaya başladığı 1960'lı yılların başında Afrika ülkeleri günlük gereksinimlerini karşılayabilecek düzeyde ürün üretebiliyor ve ihraç dahi edebilyorlardı. Oysa bugün hemen hepsi gıda maddelerini ithal etmek zorunda.
...
Denizde de durum pek parlak sayılmaz. Çin Japonya ve Rusay'nın donanmaları yerel ülke yönetimlerinin balık avlama lisanslarını satın alarak Afrika kıyılarını talan ediyor. Afrikalı balıkçılar, yabancı şirketler tarafından işletilen balık fabrikalarına hizmet eden işçilere dönüşüyor.
Sonuç olarak Akdeniz'i aşmaya çalışan binlerce göçmen yaşamını yitiriyor. "Bir yandan Afrika'da açlığa zemin hazırlanıyor, öte yandan açlığın sığınmacıları suçlu görülüyor"
(Yazar:Carlo Petrini - Cumhuriyet Gazetesi'nden alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder