“Sağlıkta Dönüşüm” adlı safsatanın bir ayağını, sağlıktan özel sermayenin birikim sağlamasının yollarını açmak, insan sağlığını, üstünden daha çok para kazanılır bir meta haline getirmek, bir insan hakkı olan sağlık hakkını paraya tahvil etmek oluşturuyor. Özel hastanecilik hızla teşvik ediliyor. Devlet, hizmet alıcı olarak özel hastane girişimlerini hızla teşvik ediyor.
Sağlıkta neoliberal “reform”un ikinci ayağını ise, kamusal bir hizmet olan sağlığa kamusal kaynaklardan en az dilimi ayırmak, harcamanın bir kısmını hastanın, hasta sahibinin cebinden çekip almak, kendi ifadeleriyle, “tahsiste verimlilik” sağlamak oluşturuyor. Bu anlayış, bütçeden sağlığa ve sosyal güvenliğe ayrılmış kaynaklardan, “azami verimliliği sağlamak” hedefi üstüne kurulu. Sağlıkta, tam gün, üniversite hastaneleri üstündeki tasarruflar, aile hekimliği vb. taşeron kullanımı operasyonlarının hepsi, sağlığa ayrılmış bütçelerin en verimli biçimde kullanılması, faturanın bir kısmını hastaya yıkma anlayışına dayanıyor. Bu da “performans değerlendirmesi” adı altında, hekimden, sağlık personelinden aldığı ücretin karşılığında en uzun ve yoğun mesaiyi almak denklemine dayanıyor. Böylece, AKP’nin sağlık yöneticileri, her hasta vakasını en ucuza mal etmeyi ana hedef haline getiriyor. Sağlıkta kalite, özen, isabetli teşhis, doğru tedavi amaçları, üniversitenin araştırma, uzman yetiştirme gibi görevleri, tüm bunlar, bu kilitlenmenin içinde öğütülüyor, yok olup gidiyor.
Bu özünde, kapitalizmin vahşileştirilmesi dönemine ait “Taylorizm”in sağlığa taşınmasından başka bir şey değil. Hasta başına ayrılan süreler, oda, yatak, ilaç, gereç vb. girdiler hesaplanıyor, “Verimlilik” güdüsüyle, birim zaman içinde “üretim bandındaki” hastaya ne kadar zaman, ne kadar ilaç-malzeme harcanacağı hesaplanıyor ve bunun birim hasta için en az zaman ve maliyetle yerine getirilmesinin hesapları yapılıyor. Hekimden, birim zaman içinde daha çok “ürüne” (hastaya) bakması, bunu yaparken en az araç-gereç, ilaç harcaması ve vakayı en ucuz maliyetle banttan indirmesi isteniyor. Hekimler, böylece performansla tanışmış oluyorlar. Yani, ücretlerini artık kaç hasta baktıklarına, kaç reçete yazdıklarına, kaç operasyon yaptıklarına, kaç sevk yaptıklarına, vb. göre alıyorlar. 19. yüzyılın başlarında fabrikalarda uygulanan “Bilimsel Yönetim”, yani Taylorizm, artık sağlık sektöründe...
İnsan sağlığını paraya teslim eden, “paran kadar sağlık” anlayışını besleyen, devletin sağlık hakkı yükümlülüğünü ise “kaynaklar kısıtlı, buna mecburuz” bahanesi arkasına saklayan bu anlayış, topluma büyük yalanlar söylüyor. Konu sağlık olunca, kaynaklar kısıtlı diyenler, gerçek savurganlıkları toplumdan arsızca saklıyorlar. Genel bütçeden sağlığa ayrılan kaynak, 2010’da polis harcamalarının 3 milyar TL altında kaldı ve 16 milyar TL olarak gerçekleşti. Yani bütçenin yüzde 6’sı bile değil. Asli işi, gaz, su sıkmak olarak tariflenmiş polise, nasıl oluyor da sağlık hizmetlerine harcanandan 3 milyar daha fazla kaynak bulunabiliyor?
Sosyal Güvenlik Kurumu’na açıklarını kapaması için çoğunu halkın ödediği vergilerden yapılan aktarmalar, 2009’da 29 milyar TL, 2010’da 30 milyar TL’yi geçti. Peki bu kaynaklarla geliri 2010’da 95 milyar TL’nin üstüne ulaşan SGK, sağlığa bu bütçenin ne kadarını harcayabiliyor? Sıkı durun: Sadece üçte birini. Hem de sağlık tedarikinde özel hastanelerin payını hızla arttırıp kamu ve üniversite hastanelerinin payını azaltarak...
SGK, açıklarını yıllık 30 milyar TL’ye çıkarıp bütçeden bu açığın finansmanını karşılarken, özel firmalardan, AKP’li belediyelerden tahsil edemediği prim gelirleri ne kadar dersiniz? 30 milyar TL. Yani, primini tahsil etse, bütçeden kaynak çekmeyecek. Bu batık 30 milyar TL’lik kaynak bile kendi başına, sağlığa para yok, var olanı ekonomik kullanmalıyız argümanını öylesine çöpe atmaya yeterli ki. Kaynak mı soruyorsunuz sağlığa: SGK bütçesini doğru dürüst kullanın, primlerini tahsil edin. Kaynak mı soruyorsunuz: Polis harcamalarını azaltıp sağlığa ayırın. Ödemeleri gereken verginin yüzde 82’sini kaçıran patronların üstüne düşün artacak vergi ile sağlığa kaynak çıkar. Sağlığa kaynak mı soruyorsunuz: Kaçak çalıştırılan 4 milyon işçinin patronunu bulup kayıt altına alın bakın SGK primleri nereden nereye çıkar. Sadece patronlara yıllık verilen sigorta prim teşvikiniz bile 3.5 milyar TL. Bu kaynağı sağlık bütçesinde kullansanız, bu abuk subuk reformlara gerek kalır mı?..
Mustafa Sönmez'in Para-Meta-Para köşesinden alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder