20 Mayıs 2010 Perşembe

Kuru Göldeki Ördek - Vatan Kitap


Vatan Kitap'ta yayınlanan Sabri Gürses imzalı yazı.

KAHKAHALAR ATTIRAN GERÇEK ROMAN

Mezarlığın yanından ıslık çalarak geçilir derler, peki ya tımarhaneye dönmüş bir şehirden? Kahkahalar atarak. Fakat kahkaha atmak için iyi bir bahane, aklı harekete geçiren bir olay gerek. İşte Kuru Göldeki Ördek (Plan B Yayınları, 2010) adlı roman tam da böyle bir bahane, böyle bir olay.
Çağan Dikenelli’nin eseri, daha doğrusu film-romanı son on yılın en etkileyici kitaplarından biri. Yeni bir ses, güçlü bir anlatım tarzı, apaçık ama değişik bir konuyla ortamın rengini değiştiriyor. Ortam belli: Genel hatlarıyla bakıldığında, kara ve tonlarında, her şeyin bulanıklaştığı, gerçek renklerin üstünü bir algı yanılsaması gibi örten bir pusun her yere hakim olduğu bir ülke. Her gün, her an aklı zorlayan toplumsal gelişmelerin yaşandığı, bu gelişmelerin özel yaşamlara ruhsal birikimlerle ya da patlamalarla yansıdığı puslu bir ortam; siyasi skandallar, suikast ve cinayetler, yumruklaşmalar, suçlamalar, medya kavgaları, geçmişin yeniden, yeniden yazılması, etnik tartışmalar, günlük yaşamın her anına yerleşmiş gelir dengesizlikleri, ülkenin gider dengesizlikleri.. sayıldıkça çoğalan bir kaos.
Bu kaos uzun zamandır romanda güçlü bir yankı bulamamıştı ve bu gerçekten tuhaf bir şeydi. Dostoyevski de böyle bir kaosta yaşıyordu, Hemingway de. Fakat bizim edebiyatımızda, uzun bir zamandır, Tahsin Yücel’in olayları entelektüelleştiren diliyle Orhan Pamuk’un olayları minyatür süslemeler haline getiren dili arasında, genel bir hayalperestlik, bir dalgınlık, düşlemeyle oyalanma dili hakim; metin içi oyunlarla yapılan oyunlar, postmodern bir entelektüalizm yaygın. Oysa toplum edebiyatın yanıbaşında çok ağır ve şiddetli bir şekilde değişiyor, bol bol televizyon izliyor; kısacası, ne hayat romanda iyi bir karşılık buluyor, ne roman hayatta.
Kuru Göldeki Ördek bu denklemi etkileyici bir biçimde bozuyor ve zengin edebi diliyle, teknik açıdan yetkin bir anlatımla, yaşanan gerçeği, deyim yerindeyse narkoz vermeden diseksiyondan geçirmenin mümkün olduğunu hatırlatıyor. Romanda bu hakikaten unuttuğumuz bir şeydi.
Dikenelli teknik açıdan yenilikçi bir anlatım kullanmıyor: romanın bir film senaryosu gibi kurulması sayesinde anlatımın hareket kazanmış olması, olay örgüsünün kare kare ya da sahne sahne akmasında değil metnin zenginliği; fakat yeni bir anlatımla karşı karşıyayız, ani geçişler, zaman zaman absürde kaçan inişli çıkışlı, şaşırtmacalı olay akışı, geniş karakter kadrosunun metni boğmadan görünüp kaybolması, romanın anlatımına tam bir dinamizm katıyor. O ünlü Bahtinci diyalojizmin sinema diliyle yapılanmış bir örneği olarak anılabilir Kuru Göldeki Ördek, ama bu diyalojizm, hatta şamata havasıyla yapılanmış diyalojizm romanın asıl özelliğinin gerisinde kalıyor: romanın en köklü yeniliği, Gerçeği gerçekdışılığıyla olağanlaştırmasında ya da yaşadığımız Gerçekdışının Gerçek haline gelme sürecini çıplak hale getirmesinde.
Kuru Göldeki Ördek’te, fantezi ve bilimkurgu öğeleri iç içe geçerek trajikomik bir distopya ortamı yaratılmış. Malabak adlı bir kasabada peşpeşe, yetkililerin çeşitli yemeklere dönüştürüldüğü cinayetler yaşanınca, yöneticiler, kasabanın ekonomisine hakim olan Goldo adlı yabancı şirketin de yardımlarıyla katili bulmaya çalışırlar. Goldo’nun sahibi Thomas Bey’in getirttiği iki yabancı ajan ve sanal yardımcılarıyla yerel polis geniş çaplı bir soruşturma yürütür. (Romanı okurken insan gerçekçiliğe kapılıp her an bir özel savcı karakteri, özel bir mahkeme, anonim tutuklamalar bekliyor, ama böyle şeyler olmuyor – en azından Malabak’ta!) Araştırmalar kasabanın olağan günlük hayatının arkasındaki çok şaşırtıcı başka gerçekleri ortaya çıkarır. Fakat bu sırada katil, kasabanın duvarlarına “Halkı kişisel malı sananlar karnıyarık olacak!” gibi sloganlar yazarak cinayetlerine devam etmektedir.
HİPER GERÇEKLİK AKIMI ÖNCÜSÜ
Çağan Dikenelli’nin yaşadığımız gerçeği sert bir biçimde anlatan dili, aslında daha önceden, ilk özgün polisiye çalışmaları olan Melek Teyze polisiyelerinde (Kör Fahişe Bıçağı, Yüreksöken Cinayetleri, 2006) belirginleşmişti. Günlük hayatımıza yerleşen, olağanlaşan toplumsal gerilimin çarpıcı, ürkütücü olabilecek absürd olay ya da durumlarla sergilenmesindeki sertlik eleştirmenlerin dikkatini çekmişti. Kuru Göldeki Ördek’te, Malabak hayatının neredeyse her anı şiddet ve gerilim yüklü: bu kez, insani yozlaşmanın her yere yayılmış olmasında, gerçeğin en uç boyutlarda saçmalaştığı ölçüde olağan görünmesinde öne çıkıyor sertlik. İnsanı ürküten şey, anlatılanların fazlasıyla, gerçekten daha gerçekçi görünmesi, sinema anlatımının güçlendirdiği yoğun bir gerçekçilik etkisi: anlatılanlar romanın yapımcısı Fossurgama Filmcilik’in bir sinema filmi mi, yoksa televizyon için hazırladığı bir reality show mu – her şey gerçek olamayacak kadar gerçekçi.
Dikenelli’nin bu gülünç absürt kabus gerçekçiliği aslında tehlikeli: bir hiper-gerçekçilik akımının öncüsü sayılabilir. Toplumcu gerçekçiliğin günümüzün kaos ortamında yeni bir canlandırması da sayılabilir. Bu çarpıcı romanda tek eksik var: devam filminden bir fragman vermiyor. Ama okur bunu kesinlikle bekliyor.

E-Book İçin Tıklayın

Hiç yorum yok: