Size komünist zamanlardan eski, çok harika bir fıkrayı anlatayım. Bir adam Doğu Almanya'dan Sibirya'ya gönderilir çalışmak için. Göndereceği mektupların sansürden geçeceğini bildiği için arkadaşlarına der ki: "Bir kod oluşturalım. Eğer benden gelen mektup mavi mürekkeple yazılmışsa yazdıklarım doğru demektir. Eğer kırmızıyla yazılmışsa yalan demektir." Bir ay sonra arkadaşları ilk mektubu alırlar. "burada herşey çok güzel. Dükkanlar güzel yiyeceklerle dolu: Sinemelar Batı'nın iyi filmlerini gösteriyorlar. Daireler büyük ve lüks. Alamadığımız tek şey kırmızı mürekkep." İşte biz böyle yaşıyoruz. her türlü özgürlüğümüz var ama ihtiyacımız olan kırmızı mürekkep: tutsaklığımızı kolay anlaşılır kılacak bir dil. Bize öğretilen şekilde özgürlüğü konuşmak- teröre karşı savaş, vs- özgürlüğü tahrif ediyor. Ve sizin burada yaptığınız bu. Bize kırmızı mürekkebi vermek.
Bir tehlike var. Kendinize aşık olmayın. Burada iyi zaman geçiriyoruz. Ama hatırlayınız ki karnavallar ucuz olur. Önemli olan bir sonraki gündür, normal hayatlarımıza dönmek zorunda olduğumuz zamandır. O zaman bir değişiklik olacak mı? Bu günleri "aa o zaman gençtik ve çok güzeldi" diye hatırlamanızı istemiyorum.Temel mesajımızın "alternatifleri düşünme serbestimiz" olduğunu unutmayın. Tabular yıkıldıysa, yaşayabileceğimiz en iyi dünyada yaşamıyoruz demektir. Ama önümüzde uzun bir yol var. Yüzleşmemiz gereken zor sorular var. Neyi istemediğimizi biliyoruz. Ama neyi istiyoruz? Hangi sosyal örgütlenme kapitalizmin yerine geçebilir? Ne tür yeni liderler istiyoruz?
Hatırlayın. Problem yozlaşma veya açgözlülük değil. Problem sistemin kendisi. Sizi yozlaşmaya zorluyor. Sadece düşmanlara değil, bu süreci sulandırmaya çalışan sahte arkadaşlara da dikkat edin. Kafeinsiz kahve, alkolsüz bira, yağsız dondurmada olduğu gibi bunu da zararsız bir ahlaki protestoya çevirmeye çalışacaklar. Kafeinsizleştirilmiş bir sürece. Ama burada olmamızın sebebi bir Coca Cola tenekesini geri dönüşüme vermenin, bir yardım kurumuna bir iki dolar bağış yapmanın veya aldığınız Starbucks kahvenin %1'inin üçüncü dünyada aç bir çocuğu doyurmasının bizi iyi hissettirmesiyle yetineceğimiz bir dünyadan bıkmamızdır.
Eğer komünizm 1990'da yıkılan sistem demekse biz komünist değiliz. Unutmayın ki o komünistler bugünün en acımasız ve efektif kapitalistleri. Bugün Çin'de, sizin Amerikan kapitalizminizden daha dinamik bir kapitalizm var ama orada demokrasiye ihtiyaç yok. Bu demektir ki kapitalizmi eleştirdiğinizde, sizi demokrasiye karşıtlıkla fişlemelerine izin vermeyin. Demokrasi ve kapitalizm arasındaki evlilik bitmiştir. Değişim mümkündür.
Bugün olasılık dahilinde diye algıladığımız nedir? Medyayı takip edin yeter. Bir yandan teknoloji ve sekste herşey mümkün görünüyor. Aya seyahat edebilirsiniz, biyogenetik sayesinde ölümsüzleşebilirsiniz, hayvanlarla veya herhangi bir şeyle seks yapabilirsiniz ama toplum ve ekonomi alanına bir bakın. Bu alanda neredeyse herşey imkansız olarak görülüyor.Zenginler için vergileri birazcık yükseltmek istiyorsunuz. Size bu imkansız diyorlar. Rekabetçiliğimizi kaybettik. Sağlık hizmetleri için daha fazla para istiyorsunuz, "imkansız bu totaliter devlet demektir" Dünyada yanlış olan bir şey var, ölümsüzleştirilebileceğinizin vaad edildiği bir yerde sağlık hizmeti için birazcık daha fazla para harcayamıyorsunuz. Belki de önceliklerimizi düzgün belirlememiz gerekiyor. Biz daha yüksek bir yaşam standardı istemiyoruz. Daha iyi bir yaşam standardı istiyoruz. Komünist olmamızın manası sıradan insanı (halkı) düşünüyor olmamızdır. Doğanın ortak alanlarını. Entellektüel mülkiyet ile özelleştirilen müşterekleri. Biyogenetik müşterekleri. Bunun için, yalnızca bunun için savaşmalıyız.
Komünizm kesinlikle başarısız oldu ama halkın sorunları burada. Bize Amerikalı olmadığımızı söylüyorlar. Ama kendine gerçek Amerikalı diyen muhafazakarlara ve köktendincilere bir şeyin hatırlatılması gerekiyor: Hristiyanlık nedir? Kutsal ruhtur. Kutsal ruh nedir? Birbirine sevgiyle bağlı inanların eşitlikçi topluluğudur ve bunun içinde yalnız kendi özgürlükleri ve sorumlulukları vardır. Bu açıdan kutsal ruh buradadır. Orada, Wall Street'te ise kafir idollere tapan putperestler var. Öyleyse ihtiyacımız olan şey sabırdır. Korkum şu ki, gün gelecek evlerimize döneceğiz ve sonra senede bir kere buluşup bira içerek ve nostaljik bir şekilde hatırlayıp "ne güzel zaman geçirmiştik" diyeceğiz. Bunun olmayacağına dair kendinize söz verin. Biliyoruz ki insanlar bazen gerçekten çok istemedikleri şeyleri arzularlar. Gerçekten arzuladığınız şeyi istemekten korkmayın. Çok teşekkür ederim.
Slavoj Zizek Wall Street İşgalcileriyle Konuşuyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder