1- Sen bir projesin. İlk bunu kabullenmekle başla yazın hayatına. Bu projenin akışının sana bağlı olmadığını da... Yerinde bir başkası da olabilirdi. Tarihe kalacak hiçbir kitabın içinde yan karakter bile olamayacak bir tiplemenin bu projenin ulaşacağı son nokta olacağını düşünmezden gelmeye çalış. Herkesin bir şekilde bambaşka boktan projelerin yan ürünleri olduğu gerçeği yüreğine su serpebilir... Belki.
2- Mesleğe giriş önemlidir. Ülkemizde her iş gibi edebiyat sektörünün de çıraklık müessesine dayandığını unutma. Mümkünse liseyi bitirir bitirmez büyük bir yayınevinde alt seviyede bir işe gir ve yüzüne bir manken sırıtışı yerleştirerek en az beş yıl mutlu ve aşırı istekli görün. Edebiyat dergilerinde hikaye-şiir köşen hazır olacaktır. Gerisi ise senin saygı-yalakalık potansiyeline uygun olarak gelişir. En zorunun yetenekli, Allah kahretsin bir de idealist olup, hayatının temeline çalışmayı oturttuktan ve tüm zamanını eserine vakfettikten sonra yayınevlerinin karşısına yazar kişiliğinle çıkmak olduğunu aklına iyice yerleştir. Sadece yazar olmak bir yazarın yapabileceği en büyük hatadır. Dikkat! Bu maddenin temel kurallarını uygulamaya geçirmeden ödüllü edebiyat yarışmalarına başvurmaya kalkışma!
3- Yayınevlerinin görevinin yeni yazarları ortaya çıkartmak, dünya edebiyatına sunmak olduğuna dair aşırı yanlış inanışı beyninden sil at. İşleyiş şöyledir: Birinci sırada medya şöhretleri gelir. Editörler koşa koşa onların ayaklarına gider, hatalarla dolu metinleri büyük bir iştahla düzeltmekten gocunmaz, aferimi kaparlar. İkinci sırayı, televizyon simaları, mesela dizi oyuncuları kapar. Gazete veya televizyon köşelerinde tanıtımlarının hazır olması en büyük kozlarıdır. Üçüncü sırayı bir şekilde sisteme yanaşma olmayı başarmış eski yazarlar alır. Bunlar, politik gündemin ana konularını iktidar lehine biçimlendirmekte, tarihe ya da günümüze bu gözle bakmakta ustadırlar. İdeolojik çarpıtmacı biatçı gençlik birle dördüncü sıra arasında gidip gelebilir. Midesiz ısmarlama tür yazarlarının da şansı kuvvetlidir. Normal, genç, yaratıcı bir yazar sıralamada yoktur. İşi önce ailesinin tanıdıklarına sonra Allaha kalmıştır. Dosyasının okunup sağlıklı bir şekilde değerlendirilme olasılığı olasılıksızlık dahilindedir.
4- Yayınevleri dünyada tutan ve burada da zevkle okunan türleri Türk yazarlarının denemesine asla izin vermeyecektir, bunu aklından çıkarma. Klasikler, olay örgüsünü sade bir dille mi anlatıyor, Türk yazarın zorunluluğu her cümlesi şiir kokan abartılı bir dil kullanmaktır. Fantastik mi gözde, peynir ekmek gibi kapışılıyor mu, yazarımız aşk yazmalıdır. Genelde edebiyat sektörü çevresinin birbirini okuduğu bu dünyada en makbul tür, şair olamamış, romancı da olamamış, felsefeci hiç olamamış romancıların geliştirdiği entelektüel şiirsel bunalımdır. Mizah-komedi karikatür dergilerine sevk edilmiş, getireceği ağır politik-düşünsel yükümlülükten kurtulunmuştur. Yazarlarımızın yatkın olduğu yeni gerçekçi, büyülü devrimci, tarihi-macera, halkçı akımlar aforoz edilmiş, polisiye geleneğin yanından bile geçmeyen, bir tane akıllı cinayet işlendiği görülmeyen ülke zorla polisiye edebiyata, çoğunlukla da aşk-bunalım-polisiye melez sentezine boğulmaya çalışılmaktadır. Seni şaşırtan bir başka şey de yayınevlerinin bu minvalde oluşturduğu “tür-dizileri” ve o diziler çerçevesindeki şaşmaz kararlılıkları olacaktır. Kendilerine bir başyapıt dahi sunulsa, bir diziye ait değilse asla ilgilenmeyecek, kapağını bile açmayacak olmaları... Sonuçta, okurlara yüzde yetmişin üstünde çeviri edebiyat dayatan sektör, pompaladığı uluslararasısatarları kendi yazarlarının denemesine karşı çıkmakta, yazmış olanları da yok saymaktadır. O halde bir yazar adayı, öncelikli görevinin yapmasına izin verilen tarzı anlamak, benimsemek ve ortalama okuyucunun rahatça anlayacağı bir dilde yazmak olduğunu iyi bilmelidir.
5- Kendini bir menejerin güvenli kollarına bırakmak için gerekirse kapısında yat, yalvar. O, yayınevlerine gidip, medya büyüklerimizle konuşup, politi-magazinel gündemi koklayıp bu ülkede bir yazardan neler istendiğini iyice öğrenecek, seni de ona göre yoğuracaktır. Ismarlama işlere hazır ol. Menejerlerin en önemli işlevi bildiğin en yoz en gereksiz promosyonlara büyük bir iştah beslemeni, delice bir arzu duymanı sağlamak olacaktır. “Sonuçta bir yazar olamayabilirsin ama emin ol ki, okunacaksın,” paradoksuna ulaşmanın yolu bir menejer bulmaktan geçer. O, kapsamlı yazar yaratma projesinde, ilgili kişiyi kapitalist tüketim standartlarına indiren beyin yıkama makinesidir. Karşılığında seni uluslararası toplantıların beş kişilik torpilli gençleri arasına sıkıştırmayı, yabancı dile çevrilecek ahbap kalemlerin arasında özel bir kontenjan ayarlamayı başaracaktır. Az şey değil!
6- İlişki kurmanın, gece gündüz bağlantı düşünmenin, çıkarcı bir zihin yapısını entellektüel ve vurdumduymaz bir görünümle bağdaştırmanın yazmaktan çok daha önemli olduğu gerçeğini beyin dokularına iyice yedir. Bugünlerde kalitesi edebi çeteler ve medya haydutları tarafından tescillenmiş bir yazara ait günlük çalışma haddi iki saati aşarsa ortada bir sorun var demektir.
7- Yeteneğin, üretim ya da kalite gibi, bu topraklarda hiçbir zaman bir önemi, ağırlığı olmadı. Hedefe ulaşmada ilk ona bile girmeyecek bir özellik için canını sıkma, kendini projenin tüm gün mesaisinin hayhuyuna bırak. Beynini boşaltabildiğin kadar boşalt. Medya seni sahiplendiyse yeteneklisin, bunu unutma Herkes pür dikkat, roman konusunda en ufak bir fikri olmayan, ‘ağır toplukla!’ onurlandırılmış gazetecilerin yüksek müsaadesini bekliyor. Bu kesimle iyi geçinmeye çalış.
8- Unutma. Artık senin dostun yok. Okurun mantık bıyıkları kesildi, yozlaştı, tüketim insancığına dönüştü, düşünme-yargılama-eleştirebilme yetisini kaybetti, onay bekleyen bir otomattan farksız... Eskilerde kaldı, kitapçılarda mesai harcayan, eser keşfeden, beğendiğini paylaşan, fiskos gücüyle kıyıda köşede kalmaya mahkum yetenekleri dünyaya mal eden güzel insanlar. Eleştirmenlere gelirsek; yumuşadılar! Reklam aldıkları yayınevlerini arsızca kollayan kitap eklerinde, önlerine konulan eserler için, anlayışlı, nazik, halden anlar yazılar döşerken, tek görevlerini, bir yazarı-eseri keşfedip edebiyat dünyasına sunma sorumluluklarını unutayazdılar. Kafaları, yayınevlerinin kıçlarını kurtarmak için biner biner piyasaya saldığı sürüm bombardımanından karmakarışık. Yazarlar, dar burjuva çevrelerinin huzurlu sınırlarına tıkılmış, yem peşindeki tavuklardan farksız, para kazanamayacaklarını bilseler de, şöhrete aşık, önlerine konulan saçmalığı eşelemeye devam ediyor. Birleşme, paylaşma, örgütlenme duygularından yoksunlar. Eskinin onurlu yazarları mücadele için bir araya gelirlerdi, uyum sağlamak, cemaatlerinin saflarını sıkı tutmak için değil. Stok tutan, iyi yazarı kollayan, okuyucuyu kaliteye yönlendiren kitapçılar da kalmadı. Sana biçecekleri rafta kalma süresi anca iki gün. Bir kelebek kadar ömrün. Uzun sözün kısası, şunu iyice belle, sistemin çaresiz aktörleri var karşında, dost değil. İçeriye adım atmadıkça biri bile senin farkında olmayacak, karar senin...
9- Belki farketmişsindir, günümüzde yazarlar sadece yazar değil artık, bir “şovmen”. İyi bir yazar olmak için diksiyon dersleri almanda belki de estetik yaptırmanda fayda var. İş gerçekten ağır. Kültür sanat, magazin, kadın programlarında, sabah haberlerinde boy göstermeli, konferanslar, okuma günleri, üniversite sohbetleri, panellere katılmalı, ahkam kesmelisin. İlginç çıkışlar yapmalı, şık görünmelisin. İşi garantiye almak için televizyonda çalışmak, gazetelerde köşe kapmak da fena fikir değil. Gerçek olan, bugünlerde ortalıkta görünmeyeni, şarlamayanı, gündem yaratmayanı kimse sevmiyor. Alçakgönüllü olmayı aklından bile geçirme.
10- Lobilerin gücünü hafife alma. Ortalık güç odağı kaynıyor. Cemaatler, azınlıklar, vakıflar, gizli istihbarat örgütleri, biatçılar, bunalımlı eski solcular, masonlar, eşcinseller... Birisini seç, safını tut, gücün nerede olduğunu iyi belirle, sağlam yeri bul, sok kafanı. Topu topu bir iki ezberlenmiş açıklamadan, haksızlıklar karşısında dut yemiş bülbül taklidi yapmaktan, yeteneksiz de olsa lobidaşını kollamaktan fazla bir yük getirmeyecek, karşılığında photoshopla oynanmış bilboardların metro duvarlarını süsleyecektir. Şu kadarcık demagoji işi ağır geliyorsa, en iyi seçim liboşlara kaynamaktır. Bazı şeylerden memnuniyetsiz gibi görünüp, zararsız çıkışlarla günü kurtarırken, önünde secdeye geldiğin güç odağına çaktırmadan hizmet etmek de ummadık yararlar getirebilir.
11- Okumayı azalt. Kaliteli şeylerden uzak dur. Kendini kandırmanı engelleyecek derin, emek isteyen yayınları ortadan kaldır. Kazuo Ishiguro, Umberto Eco, Haruki Murakami, Stanislav Lem, Strugatski Kardeşler, Tolkien, Dashiel Hammett, Andrey Platonov, İhsan Oktay Anar, J. M Coetzee, James Joyce, Kurt Vonnegut gibi yazarları ya görmezden gel ya da sıkıcı olmakla suçla. Bol bol televizyon dizisi izle. Fantastiğin ucuzunu, polisiyenin cafcaflısını, tarihi romanın aşk soslusunu, edebiyatın gösterişçisini yücelt. Klişeyi sev, menejerinin sezgilerine güven.
Not: İdealist yayınevleri, kitapçılar, eleştirmenler yok mu, var tabii, ama bir elin parmaklarından az olmaları bir yana, bu maddeleri uygulamayan bir yazardan ne farkları var? Ablukaya alındılar.. Zayıflar. Eve ekmek götürmelerinin bile büyük bir şans olduğunu düşünüyorlar. Sistemi değiştirecek, hele ki bir başkasını kurtaracak güçleri kalmadı. Kamplara bölünmüş, kutuplara ayrılmış, düşmanlaşmış bu toplumda öfkeli ve yalnızlar. Sonuçta şunu bil küçük insan, küçük yazar. Tek başınasın. Deliysen şu dar, iki tarafı uçurum patikada ilerlemeye devam et. Güçsüz ve korkaksan diğer yola gir. Muhteşemliğe uzanan kocaman bir otoyol. Gözlerin öylesine kamaşacak ki geriye gittiğinin farkında olmayacaksın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder