2011’in yaz ayları Arap Baharı gözlemleriyle geçti. Tunus, Mısır, Libya ve komşumuz Suriye’de yaşanan dönüşümler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasının birer birer neoliberal küreselleşmenin “ılımlı İslamı” benimseyen yeni aktörleri olarak jeopolitik sahnesinde yer almalarını sağladı. Kuzeyde “Turuncu Devrim”lerle işe başlatılan dönüşümler, Arap dünyasına doğru uzatıldı.
Oysa aynı günlerde, yerküremizin güneyinde kış ortasında neoliberal küreselleşmeye almaşık başka bir dünyanın mümkün olduğuna yönelik bir dizi eylem gerçekleşiyordu: Şili’de üniversite öğrencilerinin tetiklediği toplumsal muhalefet hareketi giderek tüm ülkeyi kapsayarak neoliberalizme karşı bir direniş cephesine dönüştü. Arap Baharı’na inat, Şili Kışı diye adlandırılan bu dönemi bir kez daha anımsamanın yerinde olacağını düşündüm.
Şili eğitim sistemi sadece Latin Amerika bölgesinin değil, neredeyse tüm dünyanın en eşitsiz ve düzensiz eğitim programlarından birisi olarak anılıyor. Temelleri bundan otuz küsur sene önce General Pinochet liderliğindeki faşist diktatörlük tarafından şekillendirilen sistemde ilk ve ortaöğretimin mali yükümlülükleri yerel yönetimlerin ve mahalli idarelerin bütçelerine terk edilmiş durumda. Son derece kıt mali kaynaklarla desteklenen kamu eğitiminde büyük bir düzensizlik ve karmaşa sürmekte. Öte yandan ortaöğretim sonrasında eğitim harçları ortalama olarak 630 dolara ulaşmakta. Bu rakam, özellikle Şili orta sınıflarının geçim düzeyleri göz önüne alındığında, dünyadaki en pahalı kamu eğitim sistemlerinden birisi olarak göze çarpıyor.
Diğer yandan sayıları giderek artan özel ilkokul ve ortaöğrenim kurumlarında yüksek gelirli ailelerin çocukları modern koşullarda göreceli olarak çok daha kaliteli bir eğitim olanağından yararlanmakta. Şili eğitim sistemindeki çarpıklık ve eşitsizlik, ülke çapında gelir dağılımındaki bozukluğun da ana yapısal nedenlerinden birisini oluşturuyor. Hesaplamalara göre, yerel kamu okullarında öğretim gören çocukların yüzde 83’ü, aylık ortalama geliri 330 doların altında olan yoksul emekçi ailelerden geliyor. Buna karşın, paralı özel okullarda okuyan öğrencilerin ailelerinin ortalama aylık gelirinin 2 bin 700 dolara ulaştığı gözlenmekte. Dahası, mahalli kamu ortaöğretim okullarından gelen öğrencilerin temel bilgiler eğitiminde çok geride olduğu anlaşılıyor. Bu okullardan mezun öğrencilerin yüzde 93’ünün, herhangi bir üniversite eğitimine kabul edilemeyecek düzeyde düşük bir eğitime sahip olduğu görülüyor.
Eğitim sistemindeki çarpıklık ve eşitsizlik, gelir dağılımındaki uçurumun ve yoksulluğun yeniden üretilmesinde ana etken olarak bir kısırdöngü yaratıyor.
Bütün bu sorunlar, 12 Mayıs’ta ortaöğretim ve üniversite öğrencilerinin başını çektiği bir protesto hareketine dönüştü. On binlerce öğrenci sokaklarda, “eğitimde ticarileşmeye son verilmesi”; “öğrenci borçlarının yeniden yapılandırılması” ve “eğitim sisteminin demokratikleştirilmesi” çağrılarını yineledi. Protesto hareketi güney yarımkürenin kış aylarında giderek kitleselleşti ve 24-25 Ağustos tarihinde bakır madeni işçilerinin başını çektiği genel grev ile doruk noktasına ulaştı. Protestolar artık öğrencileri, velileri ve öğretmenleri aşmış, ülke çapında bir toplumsal muhalefet hareketine dönüşmüştü.
Genel grev süresince 1 milyona yakın Şilili taleplerini somutlaştırdı: Şili’nin doğal kaynaklarının uluslararası tekellerin elinden alınarak kamulaştırılması; vergi reformuyla desteklenen ulusalcı ve alternatif bir kalkınma modeline dayanan eşitlikçi ve katılımcı yeni bir eğitim sistemi...
Şili Kışı’nın geleceği ve neoliberal küreselleşmeye alternatif bir harekete dönüştürülebilmesi elbette sadece öğrenci örgütlerince sürdürülebilecek bir olgu değil. Ancak, kapitalizmin aşılarak daha adil, daha eşitlikçi, sömürüsüz ve dayanışmacı bir toplumsal üretim ve bölüşüm modelini inşa etmek için yakılan çok değerli bir anti-sistemik kıvılcım olması özelliğiyle bizleri umuda boğuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder