Kilise duvarının önündeki papaz mezarlarını muzır otlar bürümüş, alçak haçlar sık otun içinde yok olmuştu. İşini kurtaran bekçi hâlâ kilisenin eşiğinde dikiliyor, yazın gelişimini izliyordu; çalar saati yıllar yılı çalıştıktan sonra hesabını şaşırmıştı artık, buna karşın yaşlanan bekçi zamanı gayet kesin ve dakik duyumsamaya başlamıştı, acı ve mutluluğu duyumsar gibi; ne yaparsa yapsın, hatta uyurken bile (gerçi yaşlılıkta hayat uykudan güçlüdür - gözü açıktır, dakika sektirmez), saat sonlarında bekçi bir tedirginlik ya da arzuya kapılıyor, kalkıp çanı çalıyor ve tekrar sessizleşiyordu.
"Hayatta mısın daha, dede?" dedi bekçiye Zahar Pavloviç. "Kimin için sayıyorsun günleri?"
Bekçi yanıt vermemek istiyordu; Yetmiş yıllık ömründe işlerinin yarısını boşuna yaptığına, sözlerinin dörtte üçünü ise boşuna söylediğine kani olmuştu: Kaygıları, çocuklarını ve karısını yaşatmaya yetmemiş, sözleri ise gereksiz bir gürültü gibi unutulmuştu. "Bu adama bir söz söylersem," diye sorguladı kendisini bekçi, "adam bir verst yol gider unutur, ebediyen tutmaz beni hafızasında: Kimiyim ki ben onun - ebeveyni değilim, yardımcısı değilim!"
"Boşuna çalışıyorsun!" diye sitem etti Zahar Pavloviç.
Bekçi bu aptalca sözü şöyle yanıtladı:
"Nasıl yani boşuna? Köylümüzün on kere göç ettiğini bilirim ben, her seferinde de gerisin geri dönmüştür. Yine dönecektir. Uzun süre insansız kalınmaz."
Çevengur - Andrey Platonov
1 yorum:
Peki ya kaybetiğimiz zamanlar onları yeniden geri kazanabilirmiyiz bekçi?
Yorum Gönder