Eve gelirsin,
içeri girer, sonra anlarsın kapalı bir kapıdan geçtiğini.
Ayakların döşemeye batınca atılan ipe tutunup öyle sürünürsün koltuğa.
Tavandan günü geçmiş zemzem suyu akar.
Odadaki robot koyunlar seni gördüğü için sevinçli, step dansı yaparlar.
Oğlun televizyonun içine girmiş, bir dinazoru kovalamaktadır.
Johnny Cash, bir şarkıya başlar diğer koltuğa gitarıyla kurulmuş.
Karının öpücüğü salonda deliler gibi dolaşıp bir zamanlar yerinde olan yanağını aramaktadır.
Güler ve hemen ardından gülenin sen olmadığını anlarsın. Bir alay gibi gelir anında herşey.
Bir güç seni alıp savurur geçmişe. Orasının da aynı olduğunu gördüğün anda yine şimdide bulursun kendini.
Gözlerini kapadığında içini görürsün. Boktan bir herif suratına tükürür.
Kendini çimdiklediğin anda tüm Dünya ayağa fırlar acı içinde.
Ayağa kalkarsın ama yerlerin küçücük milyonlarca insanla kaplandığını görürsün. Mutfağa gitmek için kaç kişinin ölümüne neden olmam gerekecek diye düşünürsün.
İki yıl önce içtiğin portakal suyu ağzına gelir ve yeniden içersin onu kana kana.
Televizyonda bir politikacının kafasına sıçmaktadır oğlun. Gurur duyarsın. Sen de girmek istersin içeri.
O anda. Yatağın öfkeyle kafasını uzattığını görürsün koridordan. Kaçmak için davranır, binlerce insanı ezer ve balkonda yakalanırsın.
Elin sofradaki bifteğe uzanır son bir gayretle.
Ama boğulur gidersin yorganın ağırlığında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder