10 Haziran 2008 Salı

Yemin Billah Serisi: Dilenci

Bir arkadaşımın Ankara’dan iki arkadaşının başına gelmiş: Mahallelerinin girişine çöreklenmiş bir dilenciye git gel takılıyorlar ve hep aynı yanıtları alıyorlarmış. Para verseler vermeseler dua edip, Allah razı olsun diyen bu herif çarpılmış ağzıyla da mütemadiyen gülüyormuş. Biraz gıcık olma durumu gelişmiş ve bir gün aralarından birisi dilenciyi iyice bir zorlamaya kalkmış. Espri, dokundurma, direkt hakaret… Cık. Hep aynı tepkileri almış ve akşam planını anlatmış arkadaşına. Bu işte bir iş olduğundan emin olduğu için, izlemeleri gerektiğini söylüyormuş. Böylece, hava kararmaya yüz tutarken, içe dönük bacağıyla ve çarpık kollarıyla, değneklerinin üstünde zorlukla ilerleyen adamın peşine düşmüşler. Boktan bir mahalleye kadar çaktırmadan izlemişler ve döküntü bir eve girince de arka tarafa dolaşıp camı kırılmış pencerenin iki yanına dayanmışlar. Bomboşmuş içerisi. Ne bir koltuk ne bir iskemle… Hiçbir şey. Yarım saat kadar, onlar pencerenin dışında, dilenci de duvarın dibinde, suratında aynı gülüş, durup beklemişler. Ve o sırada iki kişi girmiş içeri. Bunların aşırı telaşlı görünen japonlar olduğunu görünce dumur olmuş çocuklar. Ama bu daha başlangıçmış. Japonlar, kuşkuyla çevreye bakınıp, aceleyle dilencinin başına çökmüşler ve işte bomba kısım geliyor: Kolları, bacakları vida yerlerinden sökerek hala gülmeye devam eden dilenciyi parçalara ayırıp özel bir çantaya doldurmuş ve hızla uzaklaşmışlar oradan. Haa. Evi de ateşe vermişler. Bu konu üzerine çok fazla kafa yoran ve iki ay kadar ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde kalan tipler, Japonların az gelişmiş ülkelere robot dilenciler sürüp bu işten ülkelerine bayağı bir kaynak aktardıklarından eminler. Dilenciyi de, onlar kıllandığı için tedavülden kaldırdıklarından…

Hiç yorum yok: